8

10K 692 60
                                    

"Daha ne kadar yürüyeceğiz?"

"Az kaldı."

"2 kilometre öncede az kalmıştı ama!" diye söylenerek yürümeye devam ettim. Beni grubuyla ortak olan eve götürmeye ikna etmişti. Hâlâ tereddütte olsamda iş işten geçmişti. Tek umduğum beni kaçırıyor olmamasıydı.

Her şey çok garibime gidiyordu. Ona güveniyordum ve bu çok saçmaydı. Olmaması gereken bir şeydi. Fakat bana gayet doğal geliyordu. Sanki o uzun yıllardır arkadaşımmış gibi...

"Geldik," dediğinde kafamı yoldan kaldırıp ona baktım. Ardından bir apartman büyüklüğündeki beyaz binaya. Tek bir evdi ve 'grup evi' dediği yer bura olamazdı. Değil mi? Evin bahçesine girdiğinde gözlerimi sonuna kadar açtım. Aynı zamanda ağzımıda.

Anlamsızca orada dikilmiş olacağım ki Suga adımı seslendi. Şoktan çıkabildiğimde ona baktım. Şoka girmem gayet normaldi çünkü 5 katlı bir evde sadece 7 kişi kalıyordu. Üstelik futbol sahası kadar büyük bir bahçesi, havuzu ve golf alanı vardı. Garaj için ayrılmış yeride görebiliyordum. Burası saraydan farksızdı.

Çekingen adımlarımla Suga'yı takip ettim. "Bu delilik." Bana döndü. "Gerçekten burada mı yaşıyorsunuz? Sadece 7 kişi?"

"Evet," dedi elindeki anahtarla kapıyı açarken. Büyük beyaz kapıyı aralayıp içeri girdi. Arkasından bende girdim ve kapıyı kapadım. Evin içide dışı gibi görkemliydi. Beyaz, gri, siyah ve lacivertten başka bir renk yoktu. Daha çok beyaz renk olduğu için ferah gözüküyordu. Burası salon olmalıydı. Benim evimin iki katı büyüklüğünde bir salon.

Ya içlerinden biri çok zengindi ya da herbiri varlıklıydı.

"Bir şey merak ediyorum Suga. Bu ev neden bu kadar büyük?"

"Ailelerimiz varlıklı diyebilirim." İşte anlaşılmıştı. Ailelerinden gelen bir zengillikeleri vardı. Muhtemelen hepsinin annesi ve babası tanışıyordu.

Ben etrafı incelerken merdivenlerden gelen ayak sesleri duydum. Kafamı çevirip baktığımda ilk olarak Jungkook'u gördüm. Onunla parkta tanışmıştık. Aynı şekilde Tae'yle de. Arkasından pembe saçlı bir çocuk indi. Gülümsedi ve eğildi. Bende karşılık verdim. Yüksek sesle tartışan ikili ise beni hiç takmamıştı. Aralarına çok derin bir konuyu tartışıyorlardı. Sanırım sporla ilgiliydi.

En sonuna beni fark ettiklerinde özür dileyerek eğildiler. Şu eğilme olayını hiç sevmiyordum.

"Ben Nam Joon. Memnun oldum Shin Hyo." Adımı biliyordu. Anormal değildi çünkü birlikte şarkı çıkarma fikrini kendi aralarına konuşmuş olmalıydılar ve adım illaki geçmişti. Gülümseyip uzattığı elini sıktım. Tae ve Jungkook'la tanıştığımız için onları es geçtim ve diğer iki çocuğa döndüm.

"Hoseok," diyen çocuğun elini sıktım ve gülümsemesine karşılık verdim. Aynı şekilde kendini 'Jin' diye tanıtan tatlı çocuğada.

Jimin'in olmamayışı gözümden kaçmamıştı. Umursamadım ve onların çoktan oturduğu koltuğa ilerledim. Tek kişilik beyaz koltuğa oturdum. Açıkçası rahat değildim. İlk defa 6 erkeğin arasında tek kız olmanın verdiği stresi yaşıyordum. Suga tam bir şey söyleyecekken salonu bir çığlık sesi doldurdu.

"Tae bu iç çamaşırları kimin?!" Aşırı sinirli bir kız elinde sütyen ve kilotla tam karşımızda durdu. Delirmişe benziyordu. Sanırım Tae'nin sevgilisiydi. Böyle bir durumun içinde olmamıza rağmen benden başka bir kız olduğu için biraz rahatlamıştım. Tae ayağa kalkıp kıza yöneldiğinde bakışlarımız birleşti. Kız gözlerini kısıp korkutucu bir bakış attı ve ardından bağırdı. "Sen kimsin?! Bunlar senin mi?! Tae sana inanamıyorum! Birde gözümün önüne mi oturtuyorsun?!" Ne diyeceğimi bilemeden ayağa kalktım. Tae ona yanlış anladığını anlatmaya çalışıyordu ama dinlediği yoktu. Çıldırmıştı ve gözü hiçbir şey görmüyordu.

O sırada Jimin- nereden çıktığını bilmiyorum-olaya dahil oldu. "Kıza eşyalarını toparlamasını söylemiştim." Herkes ona döndüğünde, "Gerçekten çok üzgünüm Son Ra, bunlar bana ait olmalı," diye devam ettirdi. Adının Son Ra olduğunu öğrendiğim kız küfür mırıldanıp Jimin'e birkaç kez vurdu. Herkes gülerken ben hâlâ şoktan çıkamamıştım. Son Ra bana dönüp, "Üzgünüm, sen Shin Hyo olmalısın," dedi. Kafamı salladım. Birkaç kez daha özür diledikten sonra yanımdaki koltuğa oturdu. Kendimi gergin hissediyordum. Yanımda bir kız olmasına rağmen sessizlik oldukça sinir bozucuydu. Suga'yla herhangi bir şeyler konuşmak için etrafıma baktım ama yoktu. Nereye kaybolmuştu hemen!

Jimin ile göz göze geldiğimizde ağız hareketleriyle 'Suga nerde' diye sordum. Sonuçta kimse bize bakmıyordu. Jin, Jungkook, Hoseok telefonuyla uğraşıyor, Tae'de Son Ra ile konuşuyordu. Nam Joon ise... O da ortalıktan kaybolmuştu.

Jimin ağır adımlarla yanıma geldi ve koltuğun koluna oturdu. "Acil bir işi çıkmıştır."

"O zaman ben gideyim." Ayağa kalkacakken kolumdan tuttu.

"Gelir şimdi," deyip göz kırptığında gülümsedim. Gülümsemeyi sevmezdim ama son zamanlarda en çok 'gülümseme' eylemini gerçekleştiriyordum. Gülümseyecek bir şey yoktu ki!

"Hemen başlar mıyız yoksa sadece bir tanışma için miydi?" Biraz düşündü.

"Sıkıldın mı sen?"

Evet.

"Hayır, ne alakası var?"

"Benimle gel," dedi ve ayağa kalktı. Onunla birlikte bir yere gitmem ne kadar doğruydu, bilmiyorum. En son Jimin'le görüldüğümüzde yaşanan şeyler pekte hoş değildi.

Arkasından gelmediğimi farkedince tekrar yanıma geldi ve hiçbir şey söylemeden bileğimden tuttu. Güçlüce çekip ayağa kalkmamı sağladıktan sonra direnmeme fırsat vermeden arkasından sürüklemeye başladı.

"Jimin, Suga görürse-" Bahçeye zorla çıkarıldığımda gözümü alan güneşe saniyeler sonra alışmıştım ve gördüğüm şey yüzünden susmak zorunda kalmıştım. Bu nasıl olabilirdi?

"Abi?"

---

Nasıl gidiyor??? Yorum bırakın 😸

sugar • mygHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin