"I'm tired of being what you want me to be.
Senin istediğin gibi olmaktan yoruldum.
...
All i want to do is be more like me and be less like you.
Tüm yapmak istediğim daha çok benim gibi, daha az senin gibi olmak."
Linkin Park- NumbAlaska odasının penceresinden dışarı bakıyordu. Karşı evde oturan Sullivanların on yaşındaki oğulları Sam ile odaları karşı karşıyaydı. Sam şişman ve pembe yanaklı sarışın bir çocuktu. Hınzır bir şekilde bakan kahverengi gözleri vardı. Zeki bir çocuktu. Bilgisayar oyunlarını çok severdi. Bayan Sullivan yakında taşınacaklarını söylediğinde üzülmüştü. Bilgisayar dehası olan bu çocuk özel bir okula kabul edilmişti. Onun için çok sevinmişti Alaska.
Her gün karşı pencerede bilgisayar başında saatlerce oturan bu çocuğu özleyecekti. Onu izlemek rutinlerinden biriydi. Küçük çocuk sabah uyandığından beri bilgisayar başınaydı. Her ne oynuyorsa çok seviyor olmalıydı. Ona özeniyordu. Tekrar çocuk olmak istiyordu. O oyunlara dalıp hayatı unutmak isterdi.
Küçükken insanın hayatında daha az şey olurdu. Kendileri kadar küçük bir hayata sahip olurlardı. Kendilerine büyük gelen küçük sorunları da olurdu ama mutlu olmak da unutmak da daha kolaydı.
Büyüdükçe her şey aynı oranda büyüyordu. Sorunlar, dünyaları her sey daha da büyüktü. Ve sorumlulukları vardı. Artık kendi dünyalarının dışındakilerini de görebiliyorlardı. Birileri artık onlar için pembe bir dünya kurmuyordu.
Aslında Alaska hiçbir zaman o pembe yalandan hayata sahip olamamıştı. Babası onun için bunu denemişti ama o hep farkındaydı. Seth ona istenmediğini hep hissettirirdi. Diğer çocuklar Seth'i karşılarına almak istemedikleri için onunla arkadaş olmazlardı.
Alaska kendini bildi bileli hep Seth'in sevgisini kazanmaya çalışmıştı. Ondan korkmuştu. Sırf Seth onu sevsin diye yapmadığı kalmamıştı. Hiçbir zaman ona kötü davranan Seth'i babasına şikayet etmemişti. Ona gizlice yardım etmiş, yaptıklarının üstünü örtmüştü.
Sevilmek istiyordu. Bunun için kendi isteklerini geri plana atıp hep başkalarını memnun edecek şeyler yapmıştı. Herkes için kendinden taviz vermişti çünkü kimse onu olduğu kişi sevmiyordu. O bir sebep vermezse kimse onu sevmezdi. Bu yüzden çabalayıp durmuştu. Bu bitmez tükenmez çabalama onu yoruyordu. Bazen haykırmak istiyordu. Kendi isteklerini ön plana koymak ve insanlara onu tükettiklerini söylemek istiyordu. Özgür kalmalıydı. Kendi istediği şekilde yaşayıp bencilce davranmalıydı. Belki o zaman mutlu olurdu.
Ama ne olursa olsun bu düşüncelerini hayata geçiremiyordu. Gitmek ve gitmemek arasında kalmış gibiydi. Araftaydı ve o arafa uyum sağlamıştı. Şimdi uçmayı öğrenmek için çok geçti.
Aynada kendine bakarken gözlerinde yaşanmışlığı ve yorgunluğu gördü. Aynadaki kız ona "Karşı koy." diye bağırıyordu. Karşı koyması için ona yalvarıyor ve bu ızdırabı bitir diyordu ona. Nasıl yapacağını bilmiyordu Alaska. Bu yüzden tekrar onu umursamadı, görmezden geldi ve dudağına parlatıcı sürüp aşağı indi.
Soğuk bir pazar günüydü. Ramon'ın annesi şehir dışında olduğu için birlikte film izleyeceklerdi. Onunla her şey fazlasıyla yolundaydı. Hiç sorunları yoktu. Mutlu ve uyumlu bir çiftlerdi. Okulda herkes onların ilişkisine imreniyordu.
İnsanlar dışarıdan onu hep olduğundan farklı görüyordu. İlk görünümü ve izlenimi hep yanıltıyordu.
Sanıldığı aksine mutlu bir kız değildi o. Mutsuzdu.
Sanıldığı aksine sıcakkanlı da değildi, insanlardan çekinip korkan, onlarla nasıl iletişime geçmesi gerektiğini bilmeyen bir kızdı o.
Dürüst değildi. Yalancının tekiydi. Çünkü yalanlara sığınmayı seviyordu. Yalanlar onu gerçeklerden koruyordu. Gerçeklerle yüzleşmekten korkardı. Çünkü onları kaldıramayacağının farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dipte Kalanlar
ChickLitÖlümüyle ardında bir yığın enkaz bırakan bir kız: Alaska Levinson. Birinin yıktığı her şeyi çıplak elleriyle, kendine sakladığı tüm umutlarıyla tekrar hayata döndürmeye çalışan bir kız: Hayal Kaplan. Birbirinden ne kadar farklı yollar izleseler de a...