Bölüm 20: VAZGEÇMEK

36 5 30
                                    

Alaska o gece kendine söz vererek, bu son diyerek Colony'e gelmişti. Conner'a mesaj atmadan önce biraz votka içmek istedi. Bir, iki derken cesaretlenme isteği arttıkça daha çok içmişti. Bardağı kafasına dikerken bir el onu durdurmuştu. Conner'ın ona bakan gözlerinin bir an için kendi uydurması olduğunu düşündü ama fazla gerçekçiydi.

"Conner?" diye sorduğunda şoktan kurtulmuş ve kendine gelmişti.

"Ne yapıyorsun burada?" diye sormuştu Conner yanına otururken.

Alaska sorunun cevabını bilmediğini düşündü. Annesi için mi? Yoksa bir kez daha onu görebilmek için mi?
Gözleri hafifçe doldu. Kendine o kadar kızdı ki bu sinirle bağırarak konuştu:
"Annemi görmek istiyorum! Duydun mu? Yardım edeceksin sen de. Nerede o?"

Conner yine aynı yere dönmelerinden dolayı öfkelenmişti. Ama kızın da ne kadar sinirli olduğunu görüyordu. Sakinleşmesi gerekliydi.
"Alaska. Neden anneni görmek istiyorsun? Senin zaten bir ailen var. Seth de baban da seni çok seviyor."

Kız sinirle çantasını alıp bardan çıktı. Conner da peşindeydi.

"Alaska."
Dışarısı gerçekten soğuktu. Üzerinde sadece bir gömlek vardı.

"Alaska!"
Arkasından ısrarla seslenen Conner'a döndü.

"Ne var? Ne? Ne?"
Bağırarak konuşuyordu.
Onun bir şey demediğini görünce daha da sinirlendi.

"Neden mi annemi görmek istiyorum? Çünkü onu hiç tanımıyorum. Bilmek hakkım benim. Neden beni sevmiyor?"
Sokakta birilerinin olması, sesinin duyulması önemli değildi. Haykırmak istiyordu, haykıracaktı.

"Peki sen neden bana yardım etmiyorsun? Sana ne yaptım ben Conner? Söylesene."

Conner ona yaklaşmıştı ama kız onu omuzlarından itti.

"Üzgünüm."
Conner gerçekten çaresizdi. Ne yapmalı, ne söylemeliydi? Onun acısını görebiliyordu ama dindirmek için hiçbir şey yapmıyordu.

"Üzgünsün? Üzgünsün, öyle mi? Benim kadar üzgün olabilir misin?"

Conner kızın çöküşünü gördü. Onu sıkıca kollarından tuturak yere düşmesini engelledi. 
"Her şey geçecek. Bunları hakketmiyorsun. Farkındayım ama güçlü olman lazım. Geçmişi geçmişte bırak. Kimseye ihtiyacın yok. Bana da babana da Seth'e de ihtiyacın yok."

Alaska onun gözlerinin içine baktı.
"Ben güçlü değilim ama."
Titreyen alt dudağını gizlemek ister gibi dudaklarını birbirine bastırmıştı.

"Hayır. Güçlüsün. Güçlü olmasaydın bu kadar dayanamazdın."
Alaska ona inanmak istedi. Ama kendine olan güvensizliği buna engel oluyordu. Dünyanın tüm yükünü onun için omuzlayacak biri olsun isterdi.

"Hadi gel." demişti Conner.

Alaska nereye gittiklerini bilmeden onunla birlikte ilerledi. Ağlaması durmuştu.

"Yağmur yağacak galiba." diye mırıldandı. Onun yerine ağlamayı her zaman Londra görev bilmişti. Conner ona cevap vermedi. Yürüdüler sadece. İnsanları görmeden.

En sonunda Conner'la birlikte bir kafeye gelmişlerdi. İçerisi neredeyse boştu. Camdan dışarıyı görebilecekleri bir yere oturdular.

Alaska kahve istedi. Biraz olsun sakinleşmişti. Bir süre sessizce oturdular. Kahvesi gelene kadar pek çok düşünce aklından geçti.

Dipte KalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin