"My girl's in the next room.
Benim kız yan odada.
Sometimes i wish she was you.
Bazen onun sen olmasını diliyorum."
Hinder- Lips of an angel.Titreyen telefonun sesiyle gözlerini açtığında ilk gördüğü şey sarı saçlar oldu. Eliyle komodinin üzerindeki telefonunu alıp alarmını kapattı. Saat yediydi. Yataktaki kızı uyandırmamaya çalışarak kalktı. Yerden aldığı pantolonu üzerine geçirirken yere düşmüş olan çakmağını da alıp teresa çıktı. Bugün pazartesiydi ve ara tatil bitmiş olduğu için kızın yakında evine döneceğini biliyordu. Onu özlemişti. Hem de fazlasıyla. Kızın kendinden o kadar uzakta bilmediği bir yerde olması canını sıkıyordu. Ona ihtiyaç duysa zamanında yanında olamazdı. Görmek istese gidip uzaktan da olsa göremezdi. En azından burada ona dokunamıyor olsa da onu görüyordu.
Kendine bu aptal işkenceyi yapmaya son vermesi gerekliydi. Bitirmesi lazımdı ve yapacaktı. Sonrasında kız da onu sevecekti. Dirseklerini demirlere dayayıp kızın penceresine bakarken ikinci sigarasını yakmıştı. Bu saatlerde uyanmış olmalıydı. İlk iş olarak penceresi açıp dışarı bakardı. Hala gelmemiş olması canını iyice sıktı. Onu görebilmek ihtimali ile mutlu olurken kız tüm bunlardan habersiz bambaşka bir şehirde mutlu bir şekilde uyuyor olmalıydı. Belki de bir başkasını görüyordu rüyasında. Türkiye'de bir sevgilisi olabilir miydi?
Farkında olmadan sıktığı sıktığı eline sıcak bir ten temas etti. Başını kaldırdığı an karşı evin penceresinde bir hareketlilik olmuştu ama omzuna konulan öpücük yüzünden arkasına baktığı için fark edemedi.
"Günaydın."
İçine büyük bir huzursuzluk doldu. Kız bu kadar mutlu görünmese her şey daha kolay olurdu."Günaydın." diyerek kızın ona vermek istediği öpücüğü sigarasını dudakları arasına yerleştirerek geri çevirmiş oldu.
"İşe gitmem lazım. Çabuk hazırlanırsan seni de evine bırakırım."
Cathleen Seth'in ardından içeri girerken karşıdaki eve tekrar baktı. Komşu olmaları sinir bozucuydu. Acaba kız dönmüş müydü?Su seslerini duymasıyla Seth'in banyoya girdiğini anladı. Kendisi evinde de yıkanabilirdi. Yerdeki kıyafetlerini aldı. Bej rengi pantolonun üzerine Seth'in tişörtünü geçirdi. Alt kısmına düğüm atıp aynanın karşına geçerek yakışıp yakışmadığını kontrol etti. Kesinlikle olmuştu. Saçlarını eliyle düzlettikten sonra güzel görüntüsünü tamamlamış olmuştu. Eksik kalan tek şey makyajıydı. Çantasını nereye koyduğunu hatırlamak zor olmadı. Kapının önündeydi. İçinden pudrasını, rimelini, aydınlatıcısını ve Bobby Brown'dan yeni aldığı rujunu alıp aynanın karşına geçerken Seth de banyodan çıkmıştı.
Duş jelinin ferah kokusu her yanını kaplamıştı. Belindeki siyah havluyla dolabından kıyafetlerini çıkarıp giyinmeye başlamıştı bile. Cathleen onu izlerken bir aptal gibi göründüğünün farkındaydı.
"Hazırlandın mı?"
Seth bunu derken pantolonun fermuarını çekmişti. Cathleen alt dudağını ısırıp aynaya döndü."Sayılır."
Makyaj işini hızlıca bitirdiğinde Seth giyinmişti zaten. Hızlıca çantasını alıp onun peşinden aşağı indi. Bay Levinson telefonda hareretli bir konuşma yapıyordu. Hangi dilde konuştuğunu anlayamamıştı."Hangi dil bu? Ne diyor?"
"Portekizce." diye ona cevap veren Seth'in elini sıkıca tutmuştu kız. Bunu sıklıkla yapıyordu. Her an kaybedecekmiş gibiydi onu.
"Agnes. Akşam için güzel bir şeyler hazırla. Annem ve dayım gelecek."
Cathleen merakla ona baktı.
"Annen? Babanla arası düzeliyor mu yoksa?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dipte Kalanlar
ChickLitÖlümüyle ardında bir yığın enkaz bırakan bir kız: Alaska Levinson. Birinin yıktığı her şeyi çıplak elleriyle, kendine sakladığı tüm umutlarıyla tekrar hayata döndürmeye çalışan bir kız: Hayal Kaplan. Birbirinden ne kadar farklı yollar izleseler de a...