Bölüm 42: SORU İŞARETLERİ

24 5 28
                                    

Perşembe günü okula gitmek dışında bir şey yapmamıştı Hayal. Seth onu bir kez aramıştı ama derste olduğunu yazarak aramasına dönmemişti. Onunla samimiyetsiz bir şekilde konuşmak istemiyordu. Lenore'yi kafeteryada görmüştü ama kızla karşılaşmamaya dikkat etti. Artık eskisi kadar tatlı bulmuyordu.

O günü bir şekilde bitirmeyi başarmıştı. Evan'ı bile görmemişti ve bu onu hem rahatlamıştı hem de biraz daha yalnız hissetmesine neden olmuştu. Kendini aldatılmış hissediyordu. Belki de aldatılmıştı.

Seth ve Melinda'nın ona bir şey anlatmamasını bir açıdan anlayabilirdi. Ama Evan ve Lenore de anlatmamıştı. Lenore'yi pek umursamıyordu. Asıl umrunda olan Evan'dı. Eğer biliyor ve söylemediyse buna gerçekten kalbini kırılırdı. Conner'dan sonra onunla gerçekten iyi iki arkadaş hatta dost olduklarını düşünmüştü. Evan gerçek anlamda arkadaşı olan tek kişiymiş gibi geliyordu bazen.

Her şey fazlasıyla kırılgandı ve yalandan bir rüyanın minik toz pembe parçalarıydı. Neden onun rüyaları uzun sürmüyordu ki? Her seferinde en tatlı anında uyanıyordu. Aslında uyanmıyordu. Biri gelip ona her şeyin rüya olduğunu söylüyordu. Ve her şey usul usul yıkılıyordu.

Hayatımın hikayesi diye içinden geçirdi.
Yine güçlü olmak zorundaydı. Yine iyi düşünmeli ve umutsuzluğa kapılmamalıydı. Yine bir yolunu bulmalıydı. Mutlu olmanın, yaşamanın ve dik durmanın...

Cuma günü sabahtan dersi olduğu için erkenden kalkıp hazırlanmıştı. Bej rengi pantolonunun üzerine siyah kalçalarını örten bir bluz giydi. Saçlarına dokunmayıp sadece ruj sürdü. İçinden süslenmek falan gelmiyordu. Yine de biraz olsun iyi görünmesi şarttı. Tüm insanların gözü üzerindeyken fazla salık gezmesi kötü olurdu. Zaten hepsi hakkında atıp tutmaya meraklıydı. Yeni bir dedikodu falan çıkarırlardı. Ya da erken bir dedikodu.

Siyah dolgu topuklarını ayağına geçirip çantasını alıp aşağı indi. Annesi hala uyuyor olmalıydı. Metroya giderken telefonu çalmaya başladı. Arayan Seth'ti. Açmayacaktı. Uyuduğunu düşünüp bir daha aramazdı.

Tahmin ettiği gibi oldu. Telefonu bir daha çalmadı. Bu biraz olsun rahatlamasını sağlamıştı. Henüz Seth'le konuşacak kadar güçlü hissetmiyordu. Mümkün olduğunca ertelemek istiyordu sadece.

Profesör Miller'ın dersinde kadının kısık ses tonu yüzünde uykusu gelmişti. Başını önündeki masaya dayayıp gözlerini kapattı. İki gündür doğru düzgün uyuyamıyordu. Sürekli uykusundan uyanıp uyanıp durmuştu.

"Hayal."
Evan'ın onu sarsmasıyla kapattığı gözlerini açmıştı. Uyuyamamıştı ama gözlerini biraz dinlendirmişti.

"Miller sana bakıyor."
Önüne dönüp kadına baktı. Hala konu anlatmaya devam ettiğini gördükçe Evan'a döndü.

"Kaç dakika kaldı?" diye sordu. Bunalmıştı ve biraz hava almaya ihtiyacı vardı.

"Az kaldı. Bitirir zaten."

Yaklaşık on dakika sonra ders bitmişti ve Hayal Evan'la konuşmamak için direkt tuvalete kaçmıştı.

Ellerini yıkarken yan tarafta saçlarını yapan kızla aynada göz göze gelmişti. Saçlarını tepeden toplayan kız onu izliyordu. Göz göze geldikleri an bakışlarını kaçırıp perçemini düzeltmeye başladı. Parlak siyah saçları ve mavi gözleri vardı. Bembeyaz teninde en ufak bir kusur bulunmuyordu. Yüzünde hiç makyaj yok gibiydi. Ama emin olamıyordu. Porselen bir bebek gibiydi. Böyle bir tene sahip olmak için insanlar servetlerini harcıyorlardı.

"Bir şey mi soracaksın?" dedi ellerini peçete ile kurularken. Kız cevap vermemeye tercih etmişti. Ona dönerek belini lavaboya yasladı.

"Sen ne düşünüyorsun benim hakkımda? Ne tür bir fikrin var? Merak ettim doğrusu." diye sordu hafif alayla.

Dipte KalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin