28.BÖLÜM

13K 962 497
                                    

28.BÖLÜM

Engin beni arabada bayılttıktan sonra gözlerimi ensemden başıma doğru yayılan yoğun bir ağrıyla açtım. Bir sandalyede oturuyordum, ellerim ve ayaklarım sandalyeye  bağlanarak sabitlenmişti; öyle sıkı bağlamıştı ki, ip el ve ayak bileklerimi acıtıyordu.

Tepemde sarı bir ampül cılız ışığıyla bulunduğum yeri aydınlatmaya çalışıyordu. Çok büyük bir yer değildi. Etrafıma bakınmamın nerede olduğumu çözmemde bir etkisi olmayacağını biliyordum ama yine de gözlerimi bulunduğum yerde dolaştırdım.

Üst üste istiflenmiş sandalyeler vardı. Birkaç tane de masa. Bir yerin deposuydu sanırım. Kullanılmayan eşyaların koyulduğu bir restoran, okul ya da o tarz bir yerin deposu olabilirdi.

Ağzımda bir bant olmasaydı da bağırıp yardım istesem sesimi duyurabilir miydim emin olamıyordum. Nasıl bir yerde olduğumu anlamam mümkün görünmüyordu.

Engin gerçekten beni öldürebilir miydi? Grubun sessiz çocuğu olduğunu düşünürdüm hep. Meğer canı yanınca çıkıyormuş bazı insanların sesi. Engin de Ece'yi kaybedince daha da sessizleşmiş, içine kapanmıştı. Aslında içinde bir çığlığı büyütüyormuş meğer.

Kaç saattir buradaydım kestiremiyordum. Ben sessizce etrafıma bakınmaya devam ederken Engin yavaşça içeri girip kapıyı arkasından kapattı. Yalnızken biraz da olsa sönüp gittiğini düşündüğüm korkum Engin'i karşımda görünce yeniden alevlendi. Yine de ona meydan okur gibi dik dik baktım.

"Ben Ayaz gibi gösteri adamı değilim Gamze, " dedi tam karşımda durup. Kollarını göğsünde bağladı. "Biliyorsun ki o kurbanları ile önce oynar, korkularıyla keyiflenir, yeterince kendini tatmin ettikten sonra olaya başlardı. Ben onun gibi değilim! "

Son cümlesini söylerken sinirle dişlerini sıktı Engin. Sakinleşmek için biraz bekledi. Ayaz konusunda söyledikleri ile ilgili haklı olduğunu biliyordum. Bunu gözlerimle görmüştüm. Şimdi de Engin'in gözlerinde yeşeren öfkeyi görüyordum.

"Hadi biraz sohbet edelim, " deyip istiflenmiş sandalyelerden birini alırken dikkatle onu takip etti gözlerim. Zaten yapabileceğim başka bir şey yoktu. Benden çok az uzağa, tam karşıma sandalyeyi ters bir şekilde koyup oturdu. Kollarını sandalyenin yaslanma yerine koyup yüzüme baktı.

"Ağzını açacağım ama ondan önce sessizce beni dinlemen için biraz daha kapalı kalacak, " dedi. Söyleyebileceğim mantıklı bir cümle yoktu zaten.

"Ece..." Susup dudaklarını birbirine sımsıkı bastırışı, o kelimenin dudaklarından çıkmaması için ümitsizce uğraşmasıydı. Ne kadar zor olduğunu anlayabiliyordum. "Ece öldüğünde... Onu cansız bir şekilde küvetin içinde gördüğüm anda tek suçlunun Ayaz olduğunu düşünmüştüm ama sonra daha derin düşündükçe tek suçlunun o olmadığını anladım. Ece'min annesi ve babası da suçluydu çünkü her şey onların Ece'yi evlendirmeye çalışmaları ve bizim İstanbul'a kaçmamız ile başlamıştı! "

Bir an öfkeyle nefesi hızlanınca korkum içimde daha da büyüdü. Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp sesli bir nefes çekti içine. Sonra devam etti.

"Kesinlikle suçlulardan biri de benim, " dedi ve acıyla gülmeye çalıştı. "Onu korumak için Ayaz şerefsizinin yanında çalışmak yerine daha zor bir iş bulmalıydım. Ama o kadar küçüktük ki Gamze... Düşünemedik. "

Dudağını ısırarak başını hafifçe iki yana salladı. Ayaz'ın geçmişi ile övünmediğini biliyordum. Yanlış yaptığını kabullenmiş hatta tüm grubu kurtarmak için elinden geleni yapmıştı. Çabaladığını görmemek için kör olmak gerekirdi. Ya da Engin gibi kaçmak...

KÜLLER (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin