29.BÖLÜM
Rus ruleti altıpata tek bir merminin koyulup mermi haznesinin döndürülerek yerinin kaybedildiği ve oyunu oynayanların tek tek kafalarına sıktıkları bir oyundu. Mermi kime denk gelirse oyunu o kişi kazanıyordu. Yani kazanan kimsenin olmadığı bir oyundu.
Rus ruletinde bile yaşamak için bir şansa sahip olunabiliyordu ama içi dolu bir tabanca şakağınıza yaslanmışsa ölüm kaçınılmazdı. Ayaz'ın elinde tuttuğu bir altıpat değildi, şarjörün boş olma ihtimali yoktu. Sürgüsü çekilmiş içi mermi yüklü bir tabancaydı.
Tetiği çektiği anda bu oyunu kazanacaktı.
'Ben asla kaybetmem.'
Sevdiğiniz birisi için nelerden vazgeçerdiniz, sorusu ile karşılaşan her insan eminim ki, her şeyden vazgeçmeye hazır olurdu. Evinden, arabasından, paralarından...
Peki ya kendisinden vazgeçmeye razı olur muydu?
Ayaz beni ya da yanımdaki küçük kızı öldürme riskini almamak için kendinden vazgeçmiş, ölümün o soğuk namlusunu kendisine çevirmişti. Bir insanın hissedebileceği tüm olumsuz duygular kaynar su gibi üzerime dökülüp yakıyormuş gibi hissediyordum.
Kafamın içinden cılız bir ses şarjörün boş olma ihtimalinin olabileceğini söylüyordu ama o kadar cızırtılıydı ki sonunda yok oldu.
Gözlerimin önünde Ayaz'ın kafasına sıktığını ve sıçrayan kanın duvara bir imza bıraktığını hayal ettim saniyeler ilerlerken. Yüzünde hâlâ o buruk gülümsemesi... Her zaman sert bakan soluk gözlerinin artık donuklaştığını görmek... Dimdik duran bedeni yere düşerken son kez gözlerime bakması...
Son kez!
Kalbimde koca bir delik açıldı. Büyüdü büyüdü... Tüm kanımın o deliğe doğru aktığını hissettim. Ellerim her zamankinden daha çok üşümeye başladı. Delik o kadar büyüktü ki beni de yutuyordu sanki. Gözlerimin içine bakarak... Giderse...
"Ayaz yapma! " diye bağırdım. Ağzımın açık olduğunu bilecek olmaları umurumda bile değildi. "Lütfen! " diye yalvardım çaresizlik içinde. "Lütfen yapma... "
Erdal ile kurduğu göz kontağını bozup bana döndü. Erdal da şok geçiriyormuş ya da ne yapacağını henüz kestiremiyormuş gibi bir bana bir Ayaz'a baktı hızlı hızlı.
Arkama bakmıyordum ama eminim ki korumalar da şaşkın şaşkın Erdal'ın emirlerini bekliyor olmalıydılar.
Mavi gözleri acı çekiyordu. Gülümsedi. Gülümsemesi durgundu. Durgun bir deniz gibiydi.
Tabanca hâlâ şakağında, parmağı da tetikteydi. Hayatının küçük bir parmak hareketine bağlı olması içimi dağlıyordu. Tüm organlarımın yavaş yavaş yandığını hissedebiliyordum.
"Sakın o tetiği çekme Ayaz! " diye yalvardım. Sesim güçsüzdü. "Bu bir oyun değil ve sen her zaman kazanamazsın! "
"Hayattan fazla bir beklentim yok, " dedi bıkkın bir sesle. "Aslında hiç yok. Kalmadı. Güneş'i ve Ay'ı kovalıyorum. Günün başlamasını ve bitmesini beklemekten yoruldum."
Gözyaşlarım yanaklarımda ince yollar çizerken acıyla iplere asıldım. Çektiğim acı bileklerimde değildi. Patlayan dudağımda ya da tokat yemiş yüzümde de değildi.
"Bunu yapamazsın, " derken sesim çatladı. "Ayaz... "
Boğazımdan gelen bir hıçkırık konuşmamı engelledi. Artık hıçkıra hıçkıra ağlayıp Ayaz'ın gözlerine bakarak başımı iki yana sallıyordum.
"Bunu gerçekten yapacak mısın? " diye sordu Erdal Ayaz'a. Sesi inanamıyormuş gibi kısık çıktı. "Gerçekten... Pes edecek misin? "
Ayaz gözlerini tekrar Erdal'a çevirince ben de parmağının durduğu tetiğe baktım içimi çekerek. Birkaç santimlik boşluk bir ömrü dolduruyor ve sonlandırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLLER (2)
Teen FictionZEHİR 2. kitap ** Yazmış olduğun bir yazının üzerini karalaman o yazıyı yazdığın gerçeğini değiştirmiyor ve yok etmiyordu. Geçmişte yaptığın hataları düzeltmek için onları silmen gerekiyordu ama geçmiş geçmiş...