Hande
Esma ablanın gelinliğini giymesine yardım ederken gülümsedim. O da bunu hemen farkedince güldü,
"Ne o Hande hanım? Görümcenin birini gönderiyorum diye çok mutlusun." dediğinde şaka yaptığını bilsem de ciddiye aldım,
"Aşk olsun abla. Olur mu öyle şey? Hem sen benim görümcem değil, öz ablam gibisin. Sen gidince napıcam ben?" dedim. Bie an gözleri dolsa gülümsemeye çalıştı.
"Niye gülüyordun az önce peki?"
"Daha dün gibiydi, sen benim gelinliğimin iplerini bağlıyordun, ben de ağlıyordum. Zaman ne çabuk geçti. Şimdi kızımla birlikte senin gelin oluşunu izliyoruz" dedim.
Aniden sarılınca şaşırsam da, ben de hemen kendine sarıldım.
"Gidiyorum diye üzülmeyin yaa, Mersin şurası zaten, canım sıkılsa 1 saat içinde burda olurum" diyince güldüm.
"Haklısın evet, sanki hiç gitmemişsin gibi olacak." diyen sesle ikimiz de kapıya döndük.
Cem jilet gibi takım elbisesinin içinde deyim yerindeyse taş gibi olmuştu. Bazı erkeklere şarap gibi derlerdi ya, benim kocam da onlardandı galiba, gün geçtikçe daha bir yakışıklı görünüyordu gözüme...
Ben liseli aşık gibi hâlâ ona bakarken, Cem yüzünde hüzünlü bir ifadeyle, gülümseyerek ablasının yanına yaklaştı.
Elini ablasının duvağına götürüp, kırılacak birşeymiş gibi narince yüzüne dokundu.
"Çok güzel olmuşsun ablacım." dediğinde Esma abla, tuttuğu gözyaşlarını bırakıp ağlamaya başladı.
Cem'e sımsıkı sarıldığında ben de ağladım ve kardeşliğin ne güzel birşey olduğunu anlamaya çalıştım.
Benim kardeşim olmamıştı. Annem zamanında yeniden bebek sahibi olabilmek için tedavi görmüştü ama kısmette yokmuş ki, bir sonuç alamamıştı.
Bu yüzden hep bir yanım buruktu. Oyun oynarken, kardeşlerini sahiplenen arkadaşlarımı görünce ağlardım. Yalnızlık çok zordu.
Bu duyguyu hep merak ederdim. Tamam, kardeş gibi olduğum insanlar hep olmuştu hayatımda, ama şimdi karşımda Esma abla ve Cem'e bakınca, kardeşliğin çok farklı olduğunu anlamıştım.
Cem zor da olsa ablasından ayrıldı ve,
"Hadi ağlama bak makyajın akacak, sonra ne çirkin gelin diyecekler." diyince Esma abla gülmeye başladı.
Düğün harika gidiyordu. Cem kızımızı alıp dans ediyordu. Naz küçücük bedeniyle babasının kucağında minicik kalmıştı.
İkisinin bol bol fotoğrafını çektim.
Cem yanıma gelip Naz'ı kucağıma verdi.
"Sanırım ortamı sevmedi" dedi gülümseyerek."İlk defa kalabalığa çıkıyor babası, normal." dedim. O sırada genç bir kız geldi yanımıza,
"Merhaba Cem, hayırlı olsun." dedi. Cem gülümseyerek,"Merhaba Cansu, teşekkürler darısı başına" dediğinde kız cilveli bir şekilde gülüp,
"Senin gibi biri olduktan sonra, neden olmasın." derken arkasından birileri çağırınca Cem'e el sallayıp uzaklaştı.
En sert bakışımla Cem'e bakıyordum.
"Kim o kız?" dedim, suçlu bir edayla
"Bir iki kez ortak iş yapmıştık..." derken sözünü kestim,,"Beni tanıştırma zahmetine girmedin bile" dedim. Kırılmıştım.
"Canım fırsat olmadı gördün sen de hemen çağırdılar kızı." dese de ona dönüp bakmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNLÜMÜN SULTANI
RomanceMuhafazakar bir ailede büyüyen Hande... Ve ailenin tek erkek çocuğu olarak sınırsız imkanlarla yaşayan Cem... Hayattan farklı beklentileri olan iki genç... Ve ailelerinin onları bir araya getirmesiyle başlayan, inişli çıkışlı aşkları.. (Hani Arkad...