CEM
Sabah kolumdaki ağrıyla gözlerimi açtığımda, sağ tarafıma baktım.
Hande'nin başı, sağ kolumun üzerinde olduğundan kolumu kıpırdatamıyordum.Yavaşça kolumu çektim ve yataktan kalktım. Pencereden dışarı baktığımda usul usul kar yağıyordu. Harika bir görüntüydü.
Uzun zamandır kar yağdığını görmemiştim. Üniversite yıllarımdan beri...
Askerliğimi güney illerde geçirdiğimden, hep sıcak memleket adamı olmuştum, ama şimdi buradan etrafa bakınca, bu görüntüyü özlediğim aklıma geldi.
Bir süre daha bu iç açıcı görüntüyü izledikten, sonra tekrar yatağa uzanıp telefonumu elime aldım. Saat öğleye yaklaşıyordu. Hande'yi hava değişimi çarpmıştı galiba. Hâlâ uyuduğuna göre. En iyisi kahvaltı için ben bişeyler yapmalıydım.
Çayı ocağa koyup dünkü aldığım eşyalar arasından yumurta çıkarıp tavayı ısıttım. Biraz da peynir rendeleyip kaşarlı yumurta hazırladım. Ekmekleri de ısıttıktan sonra, güzel karımı uyandırmak için üst kata çıktım.
Hande uyanmış, pencereden dışarıyı izliyordu. Arkasından sarılıp başımı boynuna koydum.
"Günaydın bitanem, sonunda uyanabilmişsin" dedim.
Gülümseyip
"Günaydın canım, sabah namazından sonra uyuyamadım, sen maşallah hemen horlamaya başladın" diyince yanağımı yanağına sürterek gıdıklanmasını sağladım."Demek horladım ha?" dedim. Kahkahalarının arasında,
"Cem gıdıklanıyorum, sakalların batıyor, yapmasana." diyordu.
Keyifli bir şekilde kahvaltımızı yaptıktan sonra biraz yürüdük.
Hande karda yürümeye alışık olmadığından, sürekli düşüp tökezliyordu ve bu yüzden koluma yapışmış vaziyette yürüyordu.Durumumuz çok güzeldi. Flört eden gençler gibiydik. Evlenmeden önce böyle şeyler yapmaya fırsatımız olmamıştı ve evlenir evlenmez bebeğimiz olunca da bebekle çıkmak kolay olmamıştı.
Ama şimdi tatlı kızım büyümüştü ve annesiyle babasına, liseli aşıklar gibi kaçamak yapma fırsatı veriyordu.
Saat öğleden sonra ikiye gelirken Hande bana baktı.
"Vakit çok geç olmadan çıkalım mı canım" dedi. Sıkıntıyla ona bakıp gülümsedim,
"Keşke birkaç gün daha burada seninle böyle başbaşa kalsak." dedim.
"Haklısın ama ben kızımı özlerim." diyince ona iyice yaklaşıp arsız bir öpücük çaldım,
"Romantizmden pek anlamıyorsun karıcığım"
-HANDE-
Eve dönerken ikimizden de ses çıkmıyordu. Bu bir buçuk gün ikimize de çok iyi gelmişti. Ama her güzel şeyin bir sonu vardı.
Giderken yol boyunca uzanan dağlar, güneye indikçe küçük tepelere ve sonra dümdüz Çukurova görüntüsüne dönüştü.
Otoyoldan şehir yoluna girince Cem arabayı birden hızlandırıp evimize giden yolu geçti. Soru dolu bir ifadeyle ona döndüm. Ne diyeceğimi anlamış olmalı ki ben sormadan cevap verdi,
"Eve gitmeden göl kenarına gidelim" dedi. Sessizliğimle ona itaat edip yolu izledim.
Köprüden karşıya geçtikten sonra çok geçmeden daha önce Cem'in bahsettiği meşhur gizli yerine geldik.Şehrime uzaktan bakmak güzeldi. Sakin bir bahar havası gibiydi hava. Suyun maviliklerine baktım uzunca, öyle huzurluydu ki. Asla bıkmazdım bu görüntüden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNLÜMÜN SULTANI
RomanceMuhafazakar bir ailede büyüyen Hande... Ve ailenin tek erkek çocuğu olarak sınırsız imkanlarla yaşayan Cem... Hayattan farklı beklentileri olan iki genç... Ve ailelerinin onları bir araya getirmesiyle başlayan, inişli çıkışlı aşkları.. (Hani Arkad...