Camila
Gözlerimi silmeye çalışıp yola odaklandım. Her şey çok hızlı gelişmişti. 1 hafta önce Ian bana evlenme teklifi etmişti ve şuan morg da yatıyordu. Bu hale gelmiş olmamızı iki kişi sağlamıştı ve onlardan intikamımı alacaktım. Derin bir nefes aldım ve arabayı durdurup içinden indim.
Nerede?
Polislerden birisi eliyle ileriyi işaret etti. Adımlarımı oraya yönlendirip dişlerimi sıktım. İşte oradaydı. Uçurumun ucuna oturmuş, ayaklarını sallandırmıştı. Oradaki polislere geri çekilmelerini söyledim ve ona doğru ilerledim.
Bunu yapacak mısın?
Bağırmamla birlikte başını çevirip bana baktı. Berbat görünüyordu, hoş benim de pek farklı olduğum söylenemezdi. Gülümseyerek önüne döndü.
Geciktin.
Ne olduğunu anlamamıştım. Ayağa kalkıp kollarını iki yanına açtı. Ona doğru ilerlemeye devam ediyordum.
Olduğun yerde dur, Camila. Yaklaşma.
Adımı nasıl biliyor olabilirdi? Anında durup belimde ki silahı kavradım.
Tahmin ettiğimden fazlasısın, değil mi?
Kahkaha atarak gözlerini kapattı. Ağlıyordu, görebiliyordum.
Zeki kadınsın.
Sesli bir şekilde iç çekti ve bir süre böyle durdu.
Ona üzgün olduğumu söyle.
Kaşlarımı çatıp ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Elbette Lauren'dan bahsediyordu.
Ian'ı neden öldürdünüz?
Ağlamaya başlamıştım. Dizlerimin üstüne çöküp başımı gökyüzüne kaldırdım. Yağmur yağıyordu. Şuan mutlu olmam gerekmiyor muydu? Katillerin ikisi de elimdeydi. Neden mutlu olamıyordum?
Böyle olmasını istemezdik.
Silahı belimden çıkarıp elime aldım ve ayağa kalktım.
Sana yaklaşmaman gerektiğini söylediğimi hatırlıyorum.
Ona doğru iki büyük adım attım ve yanına geçtim.
Beraber mi öldürdünüz?
Küçük bir şekilde tekrar gülümseyip hıçkırmaya başladı. Omuzları sarsılıyordu. Silahı ona doğrultup dişlerimi sıkmaya başladım. Aniden bana doğru dönüp silahı tuttu ve alnına dayadı.
Yap! Ben bu kadar cesur değilim. Hiçbir zaman da olamadım. Yap!
Ellerim titremeye başlamıştı. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Cevap vermediğine göre doğru olmalıydı. Gözlerimden akan yaşlar görüş alanımı bulanıklaştırıyordu. Saçlarımdan yağmur damlaları düşüyordu. Elini tetikteki parmağımın üzerine koydu ve fısıldadı.
Üzgünüm.
Son hatırladığım şey silah sesi ve yüzüme fışkıran kanlar oldu.
*********
Beynimin içinde patlayan silah sesiyle birlikte sıçradım. Gözlerim kararmıştı, karnıma giren sancıyla birlikte tekrar yatmak zorunda kaldım. Hastanede olmalıydım. Odaya giren doktorlarla birlikte doğrulmaya çalıştım.
Yatın, bayan Cabello. Nasıl hissediyorsunuz?
Kafamı sallayıp yutkundum.
Öldü mü?
Kimden bahsettiğimi anlamış gibi gerildi ve boğazını temizledi.
Buraya geldiğinde çoktan ölmüştü.
*********
Hastane kıyafetlerini üzerimden çıkarıp kendi kıyafetlerime baktım. Her tarafı kan olmuştu. Yatağa oturup gözlerimi kapattım. Beynimde bir silah sesi daha çınladığında ağlamaya başladım. Artık gözlerim acımaya başlamıştı. 'Böyle olmasını istemezdik' bu söz beynimde dönüp duruyordu. Demek ki beraber yapmışlardı. Daha fazla düşünmek istemiyordum. Derin bir nefes aldım ve ayağa kalkıp kıyafetleri giydim. Ardından çalan kapıyla birlikte gözlerimi sildim.
Gelin.
İçeriye giren polisler gülümsememe neden olmuştu ancak ellerinde ki kelepçeyi görünce yüzüm anında düştü.
Komiser Karla Camila Cabello, Mike Carter'ı öldürmek suçundan dolayı tutuklusunuz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fall Apart | Camren
Fanfiction"Sanki en iyi resimler çoktan çizilmiş, en iyi şiirler çoktan yazılmış, en iyi senaryolar en iyi oyuncular tarafından oynanmış gibi.. Yoksa boşa geçen bu hayatın başka hiçbir açıklaması olamazdı." Kafasını yukarı kaldırıp gözlerini gözlerimle bulu...