37♧

851 54 50
                                    

 Lauren  

 Artık her şey için çok geçti. Şimdi ikimiz de susuyorduk. Belki haykırıyorduk birbirimize, belki dağıtıyorduk etrafı, belki de sevişiyorduk özlemle. Ama bedenlerimiz değildi bunu yapan. Karşı karşıya oturmuştuk. Yüzüne bakamıyordum. Orada, öylece dizlerini kendisine çekmiş bir şekilde ağlıyordu. Yanına gidip yüzünün her yerini öpmek istedim. Ağlama demek istedim. Ağlama, olmaz. Dayanamam. Yapamadım. Sustum. Ben de dizlerimi kendime çekip sarıldım. Bu şekilde olmamalıydı. Bu şekilde değil. Onu deli gibi seviyorken değil. Bundan çok daha fazlası olabilirdik. Olamadık, olduramadık. Başımı kaldırıp hapishaneye baktım. Buradaki son gecem geldi aklıma, ayaklarım gitmek istemiyordu sanki, bedenim gitmiyordu olduğum yerde çakılı kalmıştım. Fısıldadım.

Ne çok anıya sahip çıktı bu demirler, bu duvarlar, bu kapılar. Tıpkı bize çıktığı gibi. Tıpkı bana seni getirdiği gibi. Onca anıyı görmezden gelemem ki. Ben bu hapishaneyle bile vedalaştım. Ev oldu burası bana, yuva oldu, bir çok dost kazandırdı. Bir çok hüzün gördüm bir çok gülümseme. Keşke ayrılmak zorunda kalmasaydık o gece. Keşkeler bırakmasaydık ardımızda. Ben burayı hiçbir zaman unutmadım, Camila. Seni de.

Beni duymuyor gibiydi. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu fakat anlamıyordum. Bir şarkı gibiydi. Yanına gitmek istedim. Çok istedim. Ona sarılmak, onu öpmek, ona dokunmak.. O kadar çok özlemiştim ki. Bunun tarifi yoktu. Tam da şu an, şu an kafasını kaldırıp gözlerimizi buluşturdu. Kalbim acıdı. Gözleri kıpkırmızıydı. Dudakları şişmişti, yanakları da öyle. Ama hala o kadar güzel görünüyordu ki. Ona bakmayı bile özlemiştim. Tebessüm etmeye çalışsam da başaramadım. Bedenim uyuşmuş gibiydi. Ona kavuşmak kolay olur sanıyordum, yanılmışım. Beni gördüğüne sevinmiş gibi durmuyordu. Hoş, haklıydı. Burada onu yanlız bırakıp siktir olup gitmiştim. Gözlerimi kapatıp başımı arkamdaki duvara dayadım.

Gitmek istiyorum.

Hafifçe başımı sallayıp ayağa kalktım. Kalkmasına yardım etmek için elimi uzattım fakat o tutmamayı seçti. Arkasındaki duvardan destek alarak kalktı, üzerini düzeltti. Yüzüme bakmıyordu. Ellerimi birbirine kenetletip sıktım. Onu unutmadığımı söylemiştim, sanırım pek bir önemi yoktu. Bunun olmasını bekleyemezdim de. Kilitlediğim kapıyı açıp geçmesi için kenara çekildim. Önümden geçerken ona doğru yaklaştım, saçları burnumun dibindeydi bir an için de olsa. O çoktan çıkıp gitmişti ancak ben gidemedim. Kaldım.

*********

Oradaydı, yemeğine gözlerini dikmişti ve bir an bile ayırmıyordu. Onu görünce olduğum yerde kaldım. Deli gibi gitmek istiyordum oysa. Ona gitmek istiyordum. Gidemedim. Olmadı. 5 dakika sonra yemek saati bitecekti. Yemekhanede kimse kalmamıştı. Saatin farkında mıydı acaba? Yanına gitmeli miydim? Derin bir nefes alıp başımı kaldırdım. Gidecektim. Ona doğru yürümeye başladım. Ellerim titremeye başladı, anlam veremedim. Şu an küçük çocuklar gibiydim. Onu tekrar görmek hiç de kolay olmadı. Yanına vardığımda kafasını kaldırmadı. Kimin olduğunu çok iyi biliyor olmalıydı.

Şey, Cam-

Aniden ayağa kalkmıştı. Bunu kesinlikle beklemiyordum. Sıçradım. Bacağım arkadaki masaya çarptı. Ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Tam çıkıp gidiyordu ki durdu. Bacağımı boşverip tamamen ona döndüm. Omuzları sarsılıyordu, ağlıyor olamazdı değil mi? Küçük bir hıçkırık sesi duyuldu. Hayır, hayır, hayır. Olmaz. Ağlama, olmaz. Yavaş yavaş ona doğru yaklaştım. Bacağım acıyordu ama umrumda bile değildi. Tam omzuna dokunacağım sırada bana döndü. Gözlerimin içine baktı. İşte, işte tam burası. Duralım. Bütün dünya dursun. Bana hep böyle baksın. Sıcaklığını hep böyle hissedeyim. Nasıl bir aşk bu? Nasıl? Bir insan bir insanı bu kadar sevebilir mi? Nasıl mümkün olur bu? Bana iyice yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı.. Dudakları dudaklarıma neredeyse dokunacaktı, neredeyse. Kendini biraz uzaklaştırdı ve bileğimi tuttu. Nereye gidiyorduk hiçbir fikrim yoktu ancak umrumda değildi. Bir kapı açtı, beni içine itti ve kilitledi. Dondurucu gibi bir yerdi sanırım, oldukça soğuktu. Raflarda donmuş paketler vardı. Başımı ona çevirmemle dudaklarımda bir çift dudak hissetmem bir oldu. Onun dudakları, Camila'nın... Tek elini saçlarımın arasına geçirdi ve çekti. Çok sert davranıyordu. Canımı acıtmak için uğraşıyordu sanki. Dilimi ağzına doğru ittiğim anda ısırdı. İnlememe engel olamadım. Bu onu daha fazla tahrik etmiş olacak ki beni kaldırıp kucağına aldı ve kapıya dayadı. Deli gibi öpüyordu. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Karşılık bile veremiyordum. Nefes almak için geri çekildim. Bu, bu tarif edilemezdi. Onu tekrar öpmek tarif edilemezdi. Bunu özlemiştim. Vücudum daha fazlasını istiyordu. Ona doğru uzandım, kendisini geri çekti ve beni yere indirdi. Buna anlam veremedim. Gözünden akan yaşı hızlı bir şekilde sildi ve saçlarını düzeltti. Kendime gelmeye çalışıyordum ancak olmuyordu. Bu beni o kadar sarsmıştı ki. Kulağıma yaklaştı ve fısıldadı. Beni öldürdü, tekrar, tekrar, tekrar..

Ben de seni unutmadım Lauren.

*********

Unutamadığım şeylerin arasında sıkışıyorum Lauren. Bir yanım kendimi kolluyor, olmaz diyor, olmaz. Yapma. Tekrar giderse ne bok yiyeceksin diyor. Bir yanım seni kolluyor. Hala. Değiştim ben. Herkes kadar, en az senin kadar değiştim.

Cevap vermeye gerek duymadım. Haklıydı. Beni buradan gönderen oydu. Git diyen oydu ama onu her türlü bırakmıştım işte. Bazen insanlar bir şeyi istemeden söylerler. Bazen insanların başına iptal edemeyeceği şeyler gelir. Onunla yan yana oturmayı bile öyle özlemişim ki. Sadece gözlerimi kapattım. Bu anı yaşamak istedim sadece. Sadece bu anda kalayım istedim.

Kaç kere o jileti parmaklarımın arasında buldum ben, biliyor musun? Bilmiyorsun. Hayır. Hiçbir şeyi bilmiyorsun.

Neden yapmadın?

Gözlerimi gözlerine diktim. Soru soruyordum. Neden yapmamıştı? Neden? Kimsesi kalmamıştı. Tutunacak hiçbir şeyi yoktu. Ben yoktum. Ailesi yoktu. Kimse yoktu. Neden yapmamıştı?

Bir keresinde bir daha asla hatırlanmayacak şekilde unutulmuştum. Sonrası, sonrası buraya çok yağmurlar yağdı. *

Kaşlarımı çatıp ne demek istediğini düşündüm.

Unutulmak çok garip şey değil mi? Birisini unutuyorsun. Siliniyor herşey. Onunla ne kadar fazla anın olursa olsun gidiyor hepsi. Yenileri eklendikçe üzerine beyin bununla başa çıkamıyor ve siliyor öncekileri. Unutuyorsun tamamen. Kim olursa olsun unutuyorsun. Çok çok sonra bir şey oluyor birden canlanıyor kafanda. Ben bunu istemedim. Ben seni unutmak istemedim. Senin üzerine bir şey biriktirmek istemedim. Ben seni unutmak istemedim Lauren. Bu o kadar güzel bir şeydi ki bitsin istemedim. Beni unutmanı da istemedim. Unutulmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum çünkü. Ölüler, unutulmaya mahkûmdur.

Sustum. Sadece sustum. Haklıydı. Denecek bir şey yoktu. Gözlerini önce yüzümde sonra ellerimde gezdirdi. Acı vardı ortada. O kadar belli ne netti ki. Uzanıp ellerimi tuttu. Sanki biri ilk kez ellerimi tutuyormuş gibi utandım, hafifçe uzaklaştırdım ellerimi. Gülümsedi.. Bu gülümsemeyi tanımıyordum sanki. Dudakları oldukça neşeli geliyordu gözüme. Oysa bana hep kederli gibi gelirdi burnu ve ağzı. Belki de sözlerindendir.. Burnu hep böyle miydi sahi? Gözlerimi gözlerine kenetliyorum. Sanki görmedim daha önce hiç. Gözleri hep böyle kendinden emin miydi? Güzel mi bakıyorlardı bana hep böyle, bu şekilde? Bir şeyler söylemeye çalıştım, parmağıyla susturdu beni. 

Bakmaya devam et, lütfen. Konuşma. Bak, birbirimizi yeniden tanıyor gibiyiz.

 Dudaklarımdaki parmakları titretti bütün bedenimi.

Fall Apart | CamrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin