Lauren
Bir gece vakti veya sabaha karşı, hareketsiz ve dümdüz bir denizin üzerine sırt üstü kendini koyverdiğinde hissedebiliyorsun varlığı ve yokluğu. Kendin için ne kadar ağır, doğa için ne kadar hafif olduğunu o an anlıyorsun.
Kaşlarımı çatıp ne demek istediğini anlamaya çalıştım. O ise gülümseyerek bana bakıyordu.
Bu dünyada adımızı hatırlayan son kişi de öldüğünde hiç var olmamış olmayacak mıyız?
Önümdeki tabağı ittirip ona doğru yaklaştım.
Benim koca bebeğim edebiyattan nefret ederdi?
Benim tanıdığım Ally bu değildi. Yemek yememişti, tek kelime etmemişti, gülmemişti. Kesinlikle bu haline alışık değildim. Korkmaya başlıyordum ve bu canımı sıkıyordu. Masanın üzerindeki elimi tutup sıktı ve gülümsedi.
Bana ilk tanıştığımız zaman beklentiler daima yaralar demiştin, hatırlıyor musun?
Kafamı salladım ve devam etmesini bekledim. Ne söylemeye çalışıyordu?
Asıl yaralayan, bu hayattan bekleyecek bir şeyinin kalmaması Lauren.
Gözlerini kapattı ve elimi biraz daha sıktı. Derin bir iç çekti ve öyle durdu.
Sadece, bir zamanlar etrafında küçük bir kızın olduğunu unutma.
Gözünden akan yaş ellerimize düştü.
*********
Uyuşan ayağımı sallayıp duvardan aşağıya sarkıttım. Kaç saattir burada kitap okuduğumu bilmiyordum. Camila yanıma yatmış beni izliyordu. Bundan hoşlanmadığımı söyledim ancak ikna edemedim. Okumamı istediği bir kitap vardı ve yakamdan düşmemişti bende mecbur kabul etmiştim. Ona doğru döndüm ve kitapta geçen cümleleri okumaya başladım.
Sanki en iyi resimler çoktan çizilmiş, en iyi şiirler çoktan yazılmış, en iyi senaryolar en iyi oyuncular tarafından oynanmış gibi.. Yoksa boşa geçen bu hayatın başka hiçbir açıklaması olamazdı.
Kafasını yukarı kaldırıp gözlerini gözlerimle buluşturdu, ay ışığı yüzünü net görmemi sağlıyordu. Burukça gülümsedi. Bu gülümsemeyi tanıyordum.
Ve, demişti William Shakespeare; Romeo ve Juliet'in ikinci karşılaşmaları ay ışığı altında olur.
Ardından ekledi,
Hayatımı boşa geçirmek istemiyorum. Seninle en iyi senaryoyu oynamak istiyorum.
Gülümseyerek kitabı kapattım ve ona uzandım. Bir elimi yanağına koydum ve okşamaya başladım. Bir çift göz nasıl olur da bir insanı bu kadar içine çekebilirdi ki? İçimde anlayamadığım ve adlandıramadığım bir his vardı. Kesinlikle daha önce hissetmemiştim ve biraz da bu yüzden korkuyordum. Ne kadar koşarsam koşayım, ne kadar uzağa gidersem gideyim geri dönmesi o kadar şiddetli oluyordu. Ona çarpıyordum, ona mahkumdum. Ondan gidemiyordum.
Sen tanrının karşıma çıkarmakla hata yapmadığı tek şeysin. Sen, sahip olduğum, olabileceğim her şeysin.
Ona doğru yaklaştım ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.
Ah, tanrım. Senin için çıldırıyorum.
Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken beni belimden yakaladı ve kucağına oturttu. Sanki oyuncak bir bebekmişim, kırılavakmışım gibi yavaşça kavradı kolumu ve dövme olan yere baktı. Kabuk bağlamıştı, canımı yakıyordu. Ancak şuan acısını hissetmiyordum bile. Dudağına getirerek yavaşça öptü kolumu. Yandığımı hissediyordum. Belki de ilk defa böyle şeyler yaşadığım için ondan etkilenmek bana doğal gelmişti. Bize öğretilen, gösterilen şeyler bunun yanlış ve günah olduğuydu. Ama kesinlikle yanlış hissettirmiyordu. Aksine, onunla olduğum her an gerçekten yaşadığımı hissediyordum. Dudağını çekip parmaklarını gezdirdi. İç çektim ve dişlerimi sıktım. Aklım bambaşka bir yerdeydi. Ally neden birden bire bunları söylemişti ki? Kendimi kötü hissediyordum, içimde bir boşluk vardı ve bu canımı yakıyordu.
Neyin var?
Camila'ya bakıp gülümsemeye çalıştım. Anlamış olmalıydı.
Sadece Ally için endişeleniyorum.
Tam ağzını açmıştı ki aşağıdan gelen bağırış ve anons sesiyle birlikte irkilip etrafıma bakmaya başladım. Camila da çoktan ayağa kalkmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kapıya doğru koşarken beni kolumdan yakalamıştı ve adeta sürüklüyordu. Kapıyı açıp merdivenlerden indik ve diğer kapıyı aralayıp etrafımıza baktık. Gardiyanlar tuvalete doğru koşturuyordu, bağırış sesleri geliyordu ve her hücrenin kapısı zincirlenmişti. Anlamsız bakışlarımı Camila'ya yollarken gardiyanlardan birisinin bağırmasıyla birlikte bakışlarımı tekrar kapıya çevirdim.
Birisi bileklerini kesmiş! Ambulansı çağırın çabuk!
Gözlerimi kocaman açtım titremeye başladım. Ally olabilir miydi? Hayır olamazdı. O intihar edecek birisi değildi.
Kim olduğunu biliyor musunuz?
Camila kolumdan tuttu ve beni sarstı. Ona bakmaya çalıştım ancak başımı hareket ettiremedim bile.
Şu üvey babasını öldüren sarı saçlı kız.
Olduğum yerde donup kaldım. Şaka olmalıydı değil mi? Ally neden intihar etsin? Neden? Camila'yı itip kapıdan dışarı çıktım ve tuvalete doğru koşmaya başladım. Arkamdan bağırmaya başlamıştı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan gardiyanlardan birisi beni tutmuştu bile.
Ne işin var senin burada? Nasıl dışarı çıktın? Çabuk gir içeri!
Gardiyanı bütün gücümle itip tuvalete girdim. Ally yerde yatıyordu ve elinde küçük bir jilet vardı. Her yer kan olmuştu. Dizlerimin üzerine çöküp ona bakmaya başladım. Camila dışarıdan bana bağırıyor olmalıydı, duyuyor gibiydim. Etrafıma bakıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Şoka girmiş olmalıydım. Her yerim titriyordu ve ben hareket edemiyordum. Kanın kokusunu aldım, aklıma polisin öldüğü gün geldi. Dizlerimin üzerinde ilerlemeye çalışarak ona yaklaştım. Ellerim kan olmuştu ama umrunda değildi. Neden böyle durumlarda sakin olamıyordum? Titreyen ellerimle başını tuttum ve bacağıma koydum. Gözleri hafif aralıktı. Yavaş da olsa nefes alıyordu. Elimi yüzünde gezdirdim.
Ally? Bak buradayım. Yanındayım.
Dudaklarımı alnına bastırdım ve gözlerimi kapattım.
Lütfen. Lütfen. Lütfen.. Sadece uyan olur mu?
Kulağına yaklaştım ve fısıldadım.
Sana ihtiyacım var.
Ardından birisi beni sertçe tuttu ve çekti. İçeriye sedyeyle giren sağlık görevlileri yavaş bir şekilde onu yan çevirip kaldırdılar ve sedyeye koydular. Etrafıma baktım. Birileri adımı sesleniyordu, farkındaydım. Kendimde dönüp bakacak gücü bulamadım. Titreyen ellerime baktım, Ally'nin kanı yüzünden kıpkırmızı olmuştu. Bunu neden yapmıştı? Bana söylemediği şeyler olabilir miydi? Camila'yla meşgul olduğum için onunla eskisi gibi konuşamamıştım. Bu yüzden benden uzak durmuş olabilir miydi? Çok büyük bir problemi olmuş olmalıydı ve ben yanında olmamıştım bile. Titreyen ellerimi saçlarıma geçirdim ve ağlamaya başladım.
Lanet olsun! Lanet olsun!
Sayıklamaya devam ediyordum. Kararan gözlerimle birlikte daha fazla tutunamadım ve kendimi bıraktım. Son hatırladığım şey ise Camila'nın çığlıkları olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fall Apart | Camren
Fanfiction"Sanki en iyi resimler çoktan çizilmiş, en iyi şiirler çoktan yazılmış, en iyi senaryolar en iyi oyuncular tarafından oynanmış gibi.. Yoksa boşa geçen bu hayatın başka hiçbir açıklaması olamazdı." Kafasını yukarı kaldırıp gözlerini gözlerimle bulu...