36♧

1.1K 92 58
                                    

Camila

Onu sevdin mi?

Bu sorunun saçmalığının farkında mıydı? Durup dururken bunu neden sorduğunu anlayamamıştım bir türlü. Başımı ellerimin arasına alıp ayak ucumdaki saksıya baktım. Amy Lauren gittikten 3 hafta sonra gelmişti buraya, onun yatağında yatıyordu. Lauren gittikten sonra..

Kimden bahsediyoruz?

Ona aşık olduğum kadını anlatmak istemiyordum. Doğru söylüyordu. Her gece rüyamda onu görüyordum. Onu görmek için adeta kıvranıyordum. 3 ay öncesine kadar başımı kaldırdığımda uyuyan o muazzam bedeniyle karşılaşıyordum ama şuan onu rüyamda görmek için çırpınıyorum.

Her gece uykunda adını sayıkladığın kadını. Onu, Lauren denen kadını.

Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Bunu nasıl sorabiliyordu? Dişlerimi sıkıp başımı tekrar eğdim. Artık çiçeği sulamayı bırakmıştım. Solmuştu, toprağı kupkuruydu. Bitmişti artık. Ama atmaya kıyamıyordum bir türlü. Bu çiçekten, bizden asla vazgeçmem demiştim ona. Ama, vazgeçtim. İçimde öldürdüm onu. Bende öldüm belki ama, tekrar tekrar öldüm belki ama öldürdüm. Bağlanmam sandığım şeyle düğüm oldum ve çözemiyorum, her şeyi kesip atmak daha kolay geliyor ama yapamam, deli gibi seviyorum. Burada olmasa bile deli gibi seviyorum. İçimdeki mezarlıklardan üzerini kapatmaya cesaret edemediğim bir tek o kaldı. Onu içimde öldürdüm ama her gün mezarını ziyaret ediyorum, canım yanıyor. Fazla yanıyor. Bu fazla acıtıyor. Saksıyı kaldırıp kucağıma koydum. Eğer öğrenmek istediği şey buysa ona anlatacaktım. Lauren'dan utandığım falan yoktu.

Sevmediğin bir insana seni yok etme gücünü vermezsin ki.

Gülerek söylediğim şeye karşı kaşlarını çatmıştı. Derin bir nefes aldım. Yaşıyor gibi yapmaktan, özlemiyor gibi davranmaktan, onun olmadığı bir yerde nefes alıp içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkılmıştım artık. Onu deli gibi özlemiştim. Her bir hücrem ona muhtaçtı. Sadece haykırmaktan vazgeçmiştim. Onu nasıl sevdiğimi biliyordum, bir başkasının bilmesine gerek yoktu. Ama anlatmak istiyordum. Özlemimi biraz olsun anlatmak, içimdekileri dışarı çıkartmak istiyordum.

Onu ne zaman rüyamda görsem bir masada oturuyor oluyoruz. Böyle karşı karşıya. Masa durmadan uzuyor aramızda, tozlu bir yol oluyor giderek. Koşmaya başlıyorum. Sonra bakıyorum yeri hiç değişmemiş, olduğu gibi duruyor aramızda. Kestiremiyorum bir türlü. Uzak mı, yoksa yakın mı bana.

Dolan gözlerime aldırmadım. Ağlamak rahatlatmıyordu belki ama ağlamam gerektiğini biliyordum. Onu zihnimden atamıyordum. Kafamın içindeki o acı durmuyordu.

Neden peşinden koşma hissi verir bir tren içindekine asla yetişemeyecekken?

Amy kafasını iyi yana sallayıp arkasına yaslandı. O anları hatırladım. Lauren'in dizlerine yattığım, kitap okurken onu izlediği o anları. Bazen yüz ifadesi anında ciddileşirdi. Alnının ortasında iki tane ufak çizgi çıkardı, oradan öperdim onu. Aslında doğa aldı onu benden. Gözleri gökyüzünden çalınmıştı sanki, doğa kendine ait olanı çok geçmeden geri aldı. O gitti aslında ama hiç gitmedi benden. Duruyor öylece içimde.

Onu çok mu özlüyorsun?

Sanki özenle canımı yakmak istiyor gibiydi. Hoş, artık kırıklarımı dahi sayamadığımdan canım yanmazdı. Gülümsedim. Özlemek? Özlemek neydi ki? Bir nevi alışkanlık değil miydi? Onun sesine, kokusuna, bakışına, yanında olmasına alışılmaz mıydı? Veyahut bir günaydın mesajına, bir seni seviyorum'a alışmaz mıydı insan? Elbette alışırdı. Bunlar birden kesilince boş hissederdi insan. Bomboş hissederdi. İşte o an, özlem devreye girerdi. Bu değil miydi özlemek?

Bazen ona bakarken kendime çektirdiğim ziyafetle doyuyordum, şuan bir bakışın açlığından ölüyorum. O daha bu kapıdan çıkmadan önce, tırnağıyla etinin arasındaki o incecik çizgiyi bile özlemeye başlamıştım ben. Anlayabiliyor musun?

Bir hışımla ayağa kalkıp köşedeki çöp kutusuna ilerledim. Elimdeki saksıya baktım, artık acı çekmeyi bırakmam gerekiyordu. Onu özlemeyi, sevmeyi bırakmam gerekiyordu benim. Onun gelmeyeceğini kabul etmem gerekiyordu. O ıhlamurun çiçek açmayacağını kabullenmem gerekiyordu. Şimdi bu çiçek susuz ve kimsesizdi. Saksıyı çöpün içine bıraktım, gözümden akan damlalar gittikçe çoğalıyordu. Hangi ara ağlamaya başlamıştım ki ben? Sahi, neden ağlıyordum? Gelmeyecek bir kadını bekleyecek kadar zavallı mıydım? Hayır, hayır, hayır. Bu zavallılık değildi. Bu sevmekti. Aşktı bu. Saksıya doğru fısıldarken gözlerimi açmaya çalışıyordum.

Seni seviyorum.

***

Camila, iyi misin?

Gözlerime tutulan ışıkla beraber yüzümü buruşturdum. Ne olmuştu? Neredeydim?

Gayet iyi merak etmeyin. Düşüş sırasında kafasını çöp kutusunun kenarına çarpmış o kadar. Büyük bir şey yok. Kendisini iyi hissettiği zaman  gidebilir.

Ne yani, düşmüş müydüm? Sol elimi kaldırıp yüzüme getirdim.

Canın çok yanıyor mu?

Amy'in sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. Burada ne işi vardı? Başımda beklemesine gerek yoktu. Hem canım yanmıyordu ki benim. Bu şekilde değil. Annem öptüğünde geçen o yaralarımı özlemiştim. Annem... Onu kaç aydır görmüyordum. Nerede, ne yapıyor, nasıl hiçbir fikrim yoktu. Dolan gözlerimi sımsıkı kapattım. Ağlamak yoktu, ağlamayacaktım. Derin bir nefes alıp doğruldum.

Yavaş ol, canını yakacaksın. Neden kalktın ki? Yatsaydın biraz daha.

Başını iki yana sallayıp üzerimi düzelttim. Ne yapmaya çalışıyordu anlayamıyordum. Neden birden bu kadar ilgili olmuş olabilirdi.

Bu acı değil. Onsuz yaşadığım her anın acısı içimde. Bu değil.

Dudaklarını birbirine bastırıp doğrulmama yardım etti.

Aslında seninle bir şey konuşmak istiyordum ama şu an sırası değil sanırım.

Buna takılamayacak kadar yorgun hissediyordum. Yavaşça kolumu ellerinin arasından kurtardım.

Kendimi iyi hissetmiyorum. Sonra konuşuruz. Beni biraz yalnız bırakabilir misin?

Kafasını salladı ve yavaşça odadan çıktı. Karşıdaki aynada üzerimi düzelttim. Ally başka yatakhaneye alındığından beri pek fazla konuşmamıştık. Bir tek Normani vardı yanımda. O da artık Lauren'i dinlemekten bıkmış olmalıydı ki yanıma pek fazla gelmiyordu. Gülümsedim. Haklıydı ama benim ondan başka konuşacak bir şeyim yoktu. Kapı açılınca kendime geldim. Aynada kendime son kez bakıp kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapıdaki gardiyan geçmem için kapıyı açmıştı. Ellerimi ceplerime sokup ayaklarımı izlemeye başladım. Tam kapıdan çıkacağım sırada gardiyan kapıyı aniden kapattı ve kilitledi.

Neler oluyor? Ne yapıyorsun?

Daha ne olduğunu dahi anlayamadan beni sert bir şekilde kapıya yasladı ve arkama geçti. Ellerimi ceplerimden çıkartıp arkamda birleştirdi. Tanrım, bu koku... Yine hayal görüyor olmalıydım. Her yerde kokusunu aramaktan delirmiş olmalıydım. Ondan tarafa dönmeye çalışsam da başaramadım, çok sert tutuyordu.

Ne yaptığını sanıyorsun?

Şuan nefesini ensemde hissediyordum. Titredim. Bunu saklayacak kadar da hızlı olamadım.

Ihlamurlar çok geç çiçek açarlar ve ben sana ıhlamurlar çiçek açtığı zaman döneceğimi söylemiştim.

Fall Apart | CamrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin