Camila
Yakala güzelim.
Bana doğru gelen elmayla birlikte kollarımı kaldırıp elmayı yakaladım. Ben daha ne olduğunu anlayamadan Lauren yanıma gelip belimi kavramıştı. Gözlerimin içine bakarken gerçekten gülüyordu, görebiliyordum. Sahte veya yapmacık değildi bu, içinden geliyordu, onu bu denli görebilmek iyi miydi bilmiyordum ama bundan şikayetçi falan değildim.
Ben pek elma sevmem.
Aklıma gelen şeyle birlikte gülümsedim. Başımı kaldırıp alnına ufak bir öpücük bıraktım. O zamanlar çok fazla acı çekmiştik. Hala daha çekiyorduk belki, kim bilebilirdi ki. Ona hiç Mike'ı sormadığımı düşündüm bir an. Bana Lauren'a söyle dediği şeyleri de söylememiştim. Muhtemelen keyfimiz kaçacaktı ama bunları konuşmamız gerekiyordu. Elimi kaldırıp boğazına getirdim ve çok hafif bir şekilde dokunarak gezdirdim. O gün onun boğazını sıkarken acıyı en derinimde hissetmiştim. Sanki o değildi canı yanan, bendim. Gözlerim dudaklarına kayarken yutkunup gülümsedim. İşte şu an, ona bakarken, onun o mermeri andıran güzel yüzüne bakarken tanrının bir heykeltıraş olduğuna karar verdim. Elimdeki elmayı dudaklarına götürdüm ve ısırması için bekledim. Dudaklarını yaladı ve elmayı ısırdı. Isrdığı parçayı yutarken gülümseyerek geri çekildi ve elimi tuttu.
*********
Elimdeki sigarayı yakıp başımı arkadaki duvara yasladım. Bacağımda yatan Lauren içimi ısıtıyordu. Kaç saattir burada olduğumuzu bilmiyordum, pek de önemli değildi zaten. Onunla olduğum her an zamanı ve mekanı unutuyordum. Boşta kalan elimi saçlarının arasından geçirdim ve mırıldandım.
Hayal kuran bir meleğin gözleriyle derin derin bakarken yansıyor koyu gölgen o tahtalardan, o gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan senden sıyrılmayacak, sıyrılamayacak hiçbir zaman.
Başını çevirip çoktan dolmuş olan gözlerini gözlerimle buluşturdu. Saçlarının arasındaki elimi kaydırıp yanağına getirdim ve okşadım. Güzel bakıyordu, derin bakıyordu. Bir süre sadece birbirimize baktık. Kendiminkini kaybetmeden onun ruhuna sahip olamazdım. Ben pek de önemli değildim, hiçbir zaman da olmamıştım. Bir süre sonra dudaklarını aralayıp derin bir nefes aldı. Bu anı içinde saklamak istiyor gibiydi, içinde yaşatmak istiyor gibi. Gözünden akan bir damla yaşı elimle takip ettim ve boynuna düşmeden hemen önce yakaladım.
Burada unutulan bu insan,
Elini kaldırıp kendisini gösterdi. Gülümsüyordu, ben de gülümsedim.
Nefes alıp vermekten çok daha fazlasını yapıyor.
Dudaklarına uzanıp alt dudağını kavradım ve emmeye başladım. Onu öpmek, ona sarılmak, ona dokunmak bile tamamlanmama neden oluyordu. Güzeldi, çok güzeldi. Nefes almak için ayrıldığımızda artık asıl konuyu konuşmanın vaktinin geldiğine inanıyordum. Gülümseyerek geri çekildim. Daha fazlasını istiyordu, biliyordum. Ama şu an sırası değildi.
Neden iyi insanlar ölür?
Aniden sorduğum soru karşısında kaşlarını çattı ve sert bir şekilde yutkundu. Konuyu nereye çektiğimi anlamış olmalıydı. Tekrar yutkundu ve başını bacağımdan kaldırıp o da sırtını duvara dayadı. Ellerini iki yanına açıp başını salladı. Yüzüme değen yumuşak saçları içimi yakıyordu.
Eğer bir bahçede olsaydın hangi çiçekleri koparırdın?
Burukça gülümsedi ve hala elimde yanmakta olan sigaraya uzandı, almasına izin verdim. Derin bir iç çekti ve sigarayı yerde söndürdü.
En güzellerini.
O gün tekrar aklıma geldi. Kan kokusu, ıslaklığı, silah sesi.. Gözlerimi sımsıkı kapatıp aniden soğumaya başlayan bedenime kollarımı sardım. Ona bunun benim suçum olmadığını söylemem gerekiyordu. Bunu yapmak ne kadar doğruydu hiçbir fikrim yoktu ancak bu konu hakkında onunla konuşmalıydım. Ne hissettiğini bilmeye ihtiyacım vardı.
Sana üzgün olduğunu söylememi istedi.
Ona bakmak için kendimi zorladım, olmadı. Gözlerimi açmayı denedim, kendimi sarstım, başaramadım. Yüzüne bakarsam ölecekmişim gibiydi. Yüzüne bakarsam kaybolacak gibiydim. Uzun bir süre cevap vermedi, bende bakmadım.
Sen yapman gerekeni yaptın Camila.
İşte o an, gözlerimi açıp gözlerinin içine baktım. Beni suçlamıyor muydu? Söylediklerini anlamaya çalıştım. Bu konu hakkında biraz da olsa kızgın değil miydi? Sikeyim, ben onun boğazına yapışmıştım. Sinirle nefes verip bir elimi kaldırıp başıma koydum ve sıkmaya başladım.
Ben onu öldürmek istemedim. Yemin ederim onu öldürmek istemedim. Kahretsin, ben onu vurmadım bile. Sadece silahı doğrulttum. Tetiğe basan oydu.
Artık titremeye başlamıştım. Beni kendisine çekip sıkıca sarıldı. Nasıl böyle düşünebiliyordu? Saçlarımın arasına bıraktığı öpücükle beraber daha fazla dayanamadım ve ağlamaya başladım. Bu kadar iyi olmamalıydı. O da boğazıma yapışabilirdi, seni kendi ellerimle öldüreceğim Camila diyebilirdi. Ama o şuan bana sımsıkı sarılıyordu. Her şey çok fazlaydı. Çok fazla. Aniden onu üzerimden itip etrafıma baktım. Sanırım aklımı kaybediyordum. Tekrar bana doğru gelerek bir elini çeneme koydu ve sakin olmamla ilgili bir şeyler mırıldandı. Biraz böyle durduk. Kendime geldiğimi hissediyordum. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip fısıldadım.
Özür dilerim. Çok özür dilerim.
Beni tekrar kendine doğru çekti ve saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı.
Herhangi bir önemi yok. Olan oldu değil mi? O gitti. Ama sen gitme, Camila. Ne olur gitme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fall Apart | Camren
Fiksi Penggemar"Sanki en iyi resimler çoktan çizilmiş, en iyi şiirler çoktan yazılmış, en iyi senaryolar en iyi oyuncular tarafından oynanmış gibi.. Yoksa boşa geçen bu hayatın başka hiçbir açıklaması olamazdı." Kafasını yukarı kaldırıp gözlerini gözlerimle bulu...