Lauren
Peki insanlar nerede?
dedi küçük prens.
İnsan kendisini çölde çok yalnız hissediyor.
İnsanların içinde de öyle hissedersin.
dedi yılan.
Arada pek fark yoktur.
Omzumda çiçek gibi kokan saçlarına uzun bir öpücük kondurup yüzüne baktım. Derin derin ve düzenli nefes alışverişleri uyuduğunun bir belirtisi olmalıydı. Düşündüğüm gibi de çıktı, güzel gözlerini kapatmış, ağzını hafif bir şekilde açmış uyuyordu. Ona bakarken zaman dursun istedim. Sadece o ve ben olalım, onu izleyebileyim, onu öpebileyim, onu koklayabileyim diye. Sadece onun için. Elimdeki kitabı yavaş bir şekilde yastığın altına koydum. Hafif bir şekilde kıpırdandı, bunu fırsat bilip kolumu başının arkasına koydum ve onu kendime bastırdım. Anında kollarını belimde birleştirdi ve fısıldadı.
Sana aşığım.
Karşılık vermedim. Gülümsedim. Şu an kim olduğumu unutmuştum. Mantığım işe yaramıyordu artık. Bir insan nasıl mantıklı bir ilişki yaşayabilirdi? Benim dışımda olan hiçbir olay, hayatın beni ittiği hiçbir zorluk ruhumun beni yönetmesine engel olamamıştı bugüne dek. Ben mantıklı bir ilişkinin içinde olmazdım, dikkatimi çekmezdi. Onu sevmek yaptığım en büyük mantık hatası olmasına rağmen. İki insan ruhunun birbirine delirerek, kendini kaybederek, bundan daha da öte; konuşarak, anlayarak, anladığını hissederek oluyordu bu. İkili ilişkiler kalıba konamazdı. İnsan kendisine aitti ve diğer bir insanla ancak ruhunu ruhunda hissederse bağlantı kurabilirdi. Öbür türlüsü yalan olurdu. Bu yalan değildi, onun ruhunu her bir zerremde hissediyordum. Acı çekiyordum ve bu beni mutlu ediyordu. Onunla olmak buna değerdi.
***
Şişedeki son suyu da çiçeğe döküp doğruldum. Bütün gece bana sarılarak uyumuştu, ben ise gözümü dahi kırpmadan onu izlemiştim. Başımı çevirip yatağıma baktım, hala oradaydı. Uyanmamıştı. Kötü günler geçiriyordu. Onu uyandırmamaya çalışarak yanına ilerledim, sıcak alnına usulca dudaklarımı bastırdım.
Lauren Jauregui, ziyaretçin var.
Başımı kaldırıp kapıda dikilen gardiyana baktım. Ziyaret günü değildi. Kafamı salladım, Dinah olmalıydı. Yataktaki örtüyü alıp Camila'nın boğazına kadar çektim. Üzerimi düzeltip son bir kez Camila'ya baktım ve hücreden çıktım. Önemli bir şey olmalıydı. Gerilmiştim. Bir odanın kapısına geldiğimizde gardiyan kapıyı açtı ve geçmem için kenara çekildi. Derin bir nefes aldım. Hayatımdan memnundum, Camila yanımdaydı. Başka bir şey söylememe gerek var mıydı? Sesli bir nefes vererek içeri girdim. Dinah ayağa kalkmış bana bakıyordu. Gülümsedim. Koşarak yanıma geldi ve bana sımsıkı sarıldı. Bu hissi özlemiştim. Eski zamanları anımsadım, yemek bulabilmek için çöpleri karıştırdığımız zamanları. Dolan gözlerimi sımsıkı kapatıp kokusunu içime çektim. Ondan başka kimsem yoktu. O hep yanımdaydı, yanımda olmaya da devam ediyordu. O olmasaydı ne olurdu hiç bilmiyordum.
Seni özledim.
Karşılık vermek yerine biraz daha fazla sıktım. Ağlamaya başlamıştım, ne oluyordu? Geri çekildi, ellerini yanaklarıma koyup gözyaşlarımı sildi.
Sana çok güzel haberlerim var Lauren.
Yanaklarımdaki ellerini indirip ellerimi tuttu ve beni masaya çekiştirdi. Elleri soğuktu. İki elimin arasına alıp üflemeye başladım. Dondurucu soğukta yaşamaya çalıştığımız zamanlar gibi. Gözleri dolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fall Apart | Camren
Fanfiction"Sanki en iyi resimler çoktan çizilmiş, en iyi şiirler çoktan yazılmış, en iyi senaryolar en iyi oyuncular tarafından oynanmış gibi.. Yoksa boşa geçen bu hayatın başka hiçbir açıklaması olamazdı." Kafasını yukarı kaldırıp gözlerini gözlerimle bulu...