Lauren
Buraya neden geldiğimizi biliyorsun değil mi güzelim?
Loş ışık gözlerimi ağrıtıyordu, yüzümü buruşturdum. Burada olmak istemiyordum. Hiçbir yerde olmak istemiyordum. Onun olmadığı hiçbir yerde olmak istemiyordum. Gözyaşları ve uyku arasında bir seçim yapamıyordum. Bazı geceler oluyordu ki ağladığımı dahi fark etmiyordum. Nerede uyuduğumu bilmiyordum, kim olduğumu bilmiyordum. Kaybolmuştum. Başımı indirip toprağa baktım. Adım attığım her yerde aşık olduğum kadının ayak izlerini arıyorum, yoktu. Kokusu, gözleri, sıcaklığı, dudakları gibi bu da yoktu. Yoktu.
Burada olmak istemiyorum.
Dinah elimi kavradı ve adımlarını hızlandırdı. Ona yetişmem için adeta koşmam gerekiyordu. İleride bir mezar vardı, nereye geldiğimizi biliyordum. Kolumu çekip adımlarımı yavaşlattım.
Eskisi gibi, bir aradayız.
Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Bunu anlamak bu kadar zor olmamalıydı. İlerideki insanlara baktım. Küçük bir kız çocuğu babasının kucağındaydı. Gülümsedim, sahi, babam kimdi benim? Annem neredeydi? Var mıydı kardeşlerim, abim, ablam? Sığınabileceğim herhangi bir akrabam var mıydı? Babasının elinden tutarak sokaktaki arkadaşlarının önünden bir defa da olsa 'hiç' geçmemiş bir çocuktu benim ömrüm.
Hiçbir şey eskisi gibi değil. O yanımızda değil, bu toprağın altında Dinah. Görmüyor musun? Bana sarılamıyor, sulu şakalarını yapamıyor. Beraber yemek yiyebilmemiz için o koca kıçını yırtamıyor. İğrenç dişleriyle gülümseyemiyor. Görmüyor musun? O öldü. O gitti, o yok artık.
Dinah mezarın başına geçip oturdu, elleriyle toprakla oynuyordu. Tepki vermedi. Ne söyleyebilirdi? Söylenecek ne vardı? Bakışlarımı kaçırıp olduğum yere çöktüm. Bedenim beni daha fazla taşıyamıyordu. Hoş, ben bile kendimi taşıyamıyordum. Kırılmamak adına etrafıma ördüğüm o yüksek duvarlar üzerime çökmüştü. Gidip birilerini öldürmek, birilerine küfür etmek, birilerine sımsıkı sarılmak istedim. Bağırmak istedim, sonsuz acımı. İçimi yakan o acıyı söküp atmak istedim. Bir caddenin ortasında yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim. Gırtlağıma parmak sokup içimde biriken üzüntüyü atmak istedim. Özür dilemek istedim birilerinden.. Seni çok fazla özledim, sensiz yapamıyorum demek istedim. Yapamadığımı görsün istedim. Bu içime kapanmışlığımın zincirlerini kırmak istedim. Güçlü gözükmek değil, güçlü olmak istedim. Başımı çevirdim, Dinah toprağa sarılmıştı. Hıçkırık seslerini duymamla birlikte kendimi daha fazla tutamadım. Sürüne sürüne yanına gittim. Bacaklarına başımı gömüp ağlamaya başladım. İçim acıyordu, nefes alamıyordum. Mike'ı öldüren kadına aşıktım. Dinah şimdi burada, omuzları sarsılarak hıçkıra hıçkıra ağlıyorken, Mike o toprağın altındayken kendimi hiç olmadığım kadar kötü hissediyordum. Sanki daha önce canım yanmamıştı, sanki daha önce hiç ağlamamıştım. Suçlu hissediyordum. Saçlarımın arasındaki parmakları hissetmemle birlikte nefesimi tuttum. Ben bunu onlara, ben bunu kendime nasıl yapabilmiştim? Bu kadar karışık olmak zorunda mıydı? Gözlerimin önüne Camila'nın o güzel yüzü geldi, gülümsemeye çalıştım. Şuan nasıl göründüğümü bilmiyordum. Herhangi bir önemi de yoktu. Onu sevdiğim için pişman değildim. Hiçbir zaman da olmamıştım. Kaç saat orada öylece durduğumuzu bilmiyordum. Akrep ile yelkovan peş peşe geçiyordu sanki yanımdan, adımları çok hızlıydı yetişemiyordum. Öylece bakıyordum ardından, her gece tekrardan.
Neden oradan çıktığına sevinemiyorsun, hayalin bu değil miydi? Suçsuzsun. Seni kurtardım. Yanımdasın. Neden mutlu olamıyorsun Lauren, neden?
Başımı dizlerinden kaldırdım. Artık vakti gelmişti. Eğer ona anlatacaksam burada anlatmalıydım. Mike'ın yanında olmalıydı, bizi duyduğunu biliyordum. Dizlerimi kendime çektim ve sarıldım. Dinah da toparlandı.
Sıradan hayallerim vardı benim, tek bir kadınla başlayıp onunla biten. Ama şimdi, ne o kadından eser var ne de benliğimden.
Gözlerimi kapatıp gülümsedim. Gözümden yaşlar akıyordu, ne olduğunu anlayamadım. Umursamadım. Rüzgar esmeye başlamıştı. Dinah sesini çıkarmadan dinliyordu. Kafasında bir şeyleri oturtmaya çalışıyordu, farkındaydım. Burnumu çektim.
Bana baktığı ilk zamanı hatırlıyorum. Sanki daha önce kimse bana bakmamıştı. Kokusunu duyduğum o ilk an, bana yaklaştığı, nefesini dudaklarımın üzerinde hissettiğim o an hiçbir şeyi umursamadan onu orada öpmek istedim. Bunun olamayacağını kendime defalarca söyledim Dinah.
Gözlerimi açamadım. Dinah hala sessizdi, gözlerine bakarsam devam edemeyecektim. Eğer ters bir tepki verirse ben tamamen yanacaktım. Titredim.
Varken yok gibiydi, yoklukta var gibi. Onu bazen özleye özleye özlemeyi unutuyorum. Ona dair bir şeyleri düşünmek, umut etmek korkutuyor beni gün geçtikçe. Acıya acıya içimde acıtacak yer bırakmadım sanki. Bazen acırken sevmeyi unutuyorum. Acıdığım her an seviyormuşum gibi geliyor bana ve sonra sevmenin ne kadar acı verdiğini hatırlıyorum. Her yerde onu aramaktan, dönmeyeceği yollara bakmaktan yoruldum. Her gücüm tükendiğinde elimden tutup kaldıran oydu beni.
Başımı ellerime gömdüm, nefes almak gittikçe zorlaşıyordu. Onu kelimelerle nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Onu anlatabilir miydim onu da bilmiyordum. Denedim.
Bir asfaltı her gün sulasanda sana çiçekler vermez Dinah. O benim asfalt üzerinde büyütmeye çalıştığım çiçeğimdi. Onu sevdiğim için özür dilemeyeceğim. Üzgün de değilim. Sadece beni anlamanı istiyorum. Beni anlamanızı..
Elimi uzatıp toprağa dokundum. Dinah hala sessizdi, korkuyordum. Yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Kızsın, bağırsın çağırsın hatta bana vursun istedim. O yapabileceği en kötü şeyi yaptı, sustu.
Ben...
Devamını getiremedim. Yaşlar yüzünden görüşüm bulanıklaşmıştı. Başım ağrıyordu, üşüyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Onu daha fazla anlatmak istiyordum, bu kadarı yeterli değildi. Hiçbir zaman da yeterli olmayacaktı. Cümle kuramadım, sustum. Kelimeler bir araya gelmiyordu sanki. Gelse bile bir anlamı olmuyordu. Anlamsız şeyler söylemek istemiyordum.
Daha önce bu denli yaşadığımı hissetmemiştim. Daha önce yaşamamıştım. Anlayabiliyor musun?
Kaç dakika gözlerime baktı bilmiyorum. Hala susuyordu, yüzünde hiçbir duygu yoktu. Canım yandı. Daha fazla dyaanamadım, ayağa kalkıp koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Ayaklarım çıplaktı. Etrafta kuru dallara bastığımda çıkan ses ve hıçkırık seslerim dışında hiçbir ses yoktu. Ağlamıyordum ben. Ağlamamam gerekiyordu. Bu gözyaşları aylar öncesindendi. Hiçbir şey yeni değildi, hiçbir şey. Sevdiğim görüntüler, sevdiğim, sevebileceğim her şey o küçük kadında toplanmıştı işte. Koşmaya devam ederken başımın döndüğünü hissediyordum. Oldum olası hep korkmuşumdur ıslanmaktan ve karanlıktan. Şimdiyse gecenin bir yarısı koskoca okyanusta yapayalnızım. Bulutlar kap kara üzerime kusma hazırlanıyor, sırf yağmurdan ıslanmamak için atlıyorum derin sulara bir başıma. Keşke yanımda olsaydın diye geçiriyorum içimden atlarken. Belki saçlarından bir tutam papatya koparıp ekerdim bulutlara, ve bulutlar bu kadar kindar ve kızgın olmazlardı bana. Kim bilir belki de yürekleri yumuşardı, tabii varsa. Aniden çekilen kolumla beraber arkama döndüm. Dinah bana sımsıkı sarılmıştı, başımı göğsüne koydum. Ağlamam daha da şiddetlenirken elleri saçlarımı okşuyordu. Hıçkırıklarımın arasında fısıldadım.
Ben sadece onu çok özledim. Çok fazla özledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fall Apart | Camren
Fanfiction"Sanki en iyi resimler çoktan çizilmiş, en iyi şiirler çoktan yazılmış, en iyi senaryolar en iyi oyuncular tarafından oynanmış gibi.. Yoksa boşa geçen bu hayatın başka hiçbir açıklaması olamazdı." Kafasını yukarı kaldırıp gözlerini gözlerimle bulu...