-37-

9.2K 477 69
                                    

Vücudumun aşırı sıcaktan rahatsız olmasıyla gözlerimi sızlana sızlana açmıştım. Ama açtığımda hakikaten hiç alışık olmadığım ve bir rüya diye korktuğum o pozisyonla karşılaşmıştım. Kafasını göğsüme koymuş bir Alkım...

Olayı anlamam yaklaşık iki dakikamı almıştı. Önce şaşkınca kucağımdaki kadına bakmıştım. Sonra endişeli bir şekilde onun canını yakmaktan korkmuştum. Saçmaydı çünkü ben değil o benim üzerimde uyuyordu. Nefesleri düzenli ve sabitti. Aynı zamanda yumuşak ve etkileyici...

Kendime gelmek için gözlerimi kırpıştırmam ve derin derin nefesler almam gerekmişti... Bir kaç kez... Üst üste.

Elimi kucağımdaki kadının omuzuna koydum. Ardından telefonuma uzandım. Şarjdan çıkartıp elime aldım zar zor.

Saat 07.12'ydi. Okula gitmek için hazırlanmam gerekiyordu. Aslında... Alkım ile gitmek için hazırlanmalıydık. Sonuçta bu gün onunlaydım. Elimin altında sıkıca kavradığım beden hafifçe hareket edince nefesimi tuttum.

"Bazı kadınlar..." Diye mırıldandım sabah sarhoşu sesimle sakin olmaya çalışarak.

"Gökyüzü kadar mavi,
Aşk kadar kusursuz.
Yarın kadar belirsizlerdir..." Alkım hafifçe kendisini göğsüme bastırınca nefesim kesilmişti. Devam etmede gücüm yoktu sanki dilim tutulmuştu.

"Sanki ruhlarında kanatları.
Parmaklarında şifaları
Tenlerinde gizli yaraları vardır.
Ve bu kadınlar,
Uçmayı bilmeden uçurumdan atlayan
Yüzmeyi bilmeden suya dalanlardır.
Bu kadınlar harbi korkusuzlardır." Mısralarım bittiğinde gözlerimi açtım ve yarı uykulu gözlerle bana bakan kadının gözlerine odaklandım. Gülümsüyordu kafasını hafif kaldırmıştı göğsümden. Elimi yanağına koydum. Çenesiyle beraber kavradım. Ve dudaklarımı anlına bastırdım. Ben kendimi ondan çekerken gözleri kapalı sırıtıyordu.

"Bir daha..." Diye mırıldandı. Ona baktım. Hala kapalıydı gözleri.

"Bir daha öp ve bir mısra daha söyle." Dudaklarımı aynı yumuşaklıkta anlına bastırdım yeniden.

"Bir mısram daha yok. Bitti. Ama diyeceğim bir şey var" Gözlerini açıp bana baktı. Sanki kelimeleri bir bir afiyetle yutuyordum.

"Elimde olsa. Saç tellerinden çiçek tarlası yaparım." Dedim çenesinden çektiğim elimi dağınık saçlarına daldırırken. Zar zor çıkmıştı sesim. Alkım gülümsedi.

"Bu kadar mutlu uyanmayalı yıllar oldu." Dedi bana bakarak. Bir eliyle sağ omuzumu kavradı. Elinin tekini diğer tarafıma koydu. Üzerime çıkmasını dilerken benden destek alarak doğruldu. Peşinden doğruldum.

"Uyuyabildin mi?"

"Delirdin mi sen? Kesintisiz hem de. Ahh mükemmel uyudum." Kendini esnetti. Ardından bana döndü.

"Saat kaç olmuş on falan mı?"

"Hayır, yedi daha." Gülerek bedenini yine yatağa bıraktı. Kafası dizlerime gelmişti.

"Mükemmel. Vakit de varmış. Şimdi ufaklık. Lavaboya ilk kim giriyor?"

"Sen gir, ben kahvaltı hazırlayacağım. Eğer dolabımdan uygun bir şeyler bulabilirsek..."

"Ben bakarım." Kafa sallayıp onu onayladım ve ikimiz de doğrulduk. Alkım'a gülümseyerek bakıyordum. Güzel gözlerini benden kaçırdı ve yataktan kalktı. Ben de kalktım. İkimiz aynı anda odadan çıktık. O lavaboya yönelirken ben de mutfağa geçtim. Anneannem uyanmıştı.

"Kızım sen niye odadaydın?" Gözlerini sorgular bakışlarla bana çevirdi anneannem. Bakışlarından kaçmak için buzdolabına yöneldim.

"Ay sorma anneanne. Alkım hanım babasını kaybettikten beri yalnız yatmıyormuş çok yakın bir arkadaşı var. Kız kardeşi gibi. Onunla yatıyormuş. Yer de yadırgayınca bana yanımda yat kendimi çok kötü hissettim dedi." Kahvaltılıkları çıkartırken ona bakmıyordum.

Gökyüzündeki İki KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin