"...Ve sonra iki arkadaşımla çıkışta sigara içen öğrencilerin üzerine yangın tüpü püskürttük diye ceza aldım. Ama küçüğüm diye sorun etmediler. 8.sınıfta bile olay çıkartmayı seviyordum."
"Belli. Bu kadar heyecanlı bir çocukluk hangimizde var. Burada bir şey yapsan duyardık herhalde?"
"Burada bir şey yapamam çünkü eğer kredim düşerse hayallerime ulaşamam."
"Peki, o zaman neden buradasın?" Sorduğu soruyu algılayınca bir anda kafamı eğdim. O kadar saat geçmişti ve hala buraya kaçmamı kafama çalıp moralimi bozabiliyordu.
"Aslında bakarsanız Alkım Hanım, bir daha olsa bir daha bu hatayı yaparım. İsterseniz disiplin puanımı alt üst edin. İsterseniz beni okuldan attırın. Bu sefer köy okullarına gidip uçmanın nasıl bir şey olduğunu anlatıp minik öğrencilerin içine özgürlük tohumları bırakabilirim."
"Güzel bir planmış. Ama burası da önemli Aybars. Okulu bitirmelisin."
"Ama benim puanımı düşüreceksiniz ve ben o puanla öğretmenlerimin karşısında duramam. Üniversite sınavlarına çalışıyor olmam lazım. Eğer yeterli dereceyi elde edemezsem diye."
"Zamanımın üniversite sınavında 6000'e girmiştim."
"Sizin kafa zehir. Benim ise altı binler için oturup soru bankalarını sabah, akşam ve yatarken olmak üzere 3 öğün aç karna yutmam gerekiyor."
"Yaparsın. Kasma. Sorun olduğunda bana gelebilirsin. Daha senenin başındayız."
"Gerçekten bu..." cümlem uçağın geçirdiği türbülans yüzünden yarım kalmıştı. Çığlık atıp koltuğuma tutunduğumda Alkım bana bakıyordu.
"Sakin ol, ne telaş bu böyle?"
"Ya ben pek türbülans yaşamadım. Yaşadığımda da Sedat'a sarılıyordum. Bilmiyorum içim gıcıklanıyor berbat bir şey bu."
"Burada sarılacağın bir Sedat yok bu bir. Türbülans anında sakin olup emniyet kemerini ve oturuşunu kontrol etmelisin. Aynı zamanda ayağının da acil durum malzemelerine erişip erişmediğine tekrar bakmalısın. Bu iki. Son olarak, sen bir pilotsun. Daha doğrusu pilot adayı. Yolcularının yahut herhangi bir şeyin uçağında güvenle uçması senin elinde. Ve sen türbülanstan ölesiye korkuyorsun. İlginç."
"Asıl ilginç olan ölesiye korkmam değil. Ölesiye korkarken bile mükemmel olmam."
"Ya evet. Adele gibi çığlık attın tebrikler."
"Değil mi mükemmeldi. Sedat da öyle demişti. Ama ona göre bir opera sanatçısı gibi çığlık atıyormuşum."
"Pekâlâ." Kafasını öne çevirdi. Hem bizi türbülanstan kurtarıp hem de bu mükemmel kıskanma anının tadını çıkartmamı sağlamıştı. Yine mükemmel.
"Peki, bu uçuş bittiğinde ya beni tanımazsanız Bayan Tanay?"
"Öyle bir insan gibi mi gözüküyorum? Çünkü eğer öyle gözüküyorsam şu an çok üzüldüm."
"Hayır, aslında onu demek istemedim. Ah, her neyse. Nerede kalmıştık bana diyordunuz ki, Lise okurken çok hoşlandığınız diğer o kişi."
"Ah evet. Deniz. Yemyeşil gözleriyle Deniz."
"Yeşil gözleri sever misiniz?"
"Elbette fakat aşığım diyemem. Bence kahverengi daha güzel. Gözlerim Ela. Ama hep kahverengi olsun istedim. Çok seviyorum."
"Ben de hep renkli göz isterim. Yani azınlıkta olmak güzel. Değil mi?"
"Bilmiyorum. Deniz'in gözlerine bir daha rastlamadım mesela. Ama bence bu bir ayırıcı özellik olmaktan çok sadece bir ufak detay."
"Belki de lensti? Olabilir mi?"
"Hayır. Değildi. Bir kaç gece aynı odada kalmışlığımız var. Her neyse işte. Deniz başka okula geçti. Pilotluk ona göre değildi. Ama sizin şu an oturduğunuz o sıraların birinde Deniz ve Alkım'ın baş harfleri kazılı." Madem bu kadar âşıksın git de koş peşinden! Yahu bir erkek ile nasıl yan yana kaldın sorun orada! Ben istemem bir erkekle aynı odada kalmak. Ayıp bir kere yav. İnsanlarda hiç edep yok mu?
"Geçmişi yâd etmekten sıkılmaya başladım."
"Geleceği yâd edemeyeceğimize göre. Biraz uyumak ister misiniz?"
"Hayır, idare ediyorum." Sarı saçlarını usulca köşeye çekti. Boynu açıkta kalmıştı. Gömleğinin ilk düğmesi de açıktı. Yutkunduğunda boğazının hareketlerini izledim sakince. Ben de yutkundum. Birden ela gözler bana döndü.
"Sen nasıl pilot olacaksın! Ya ne yola ne de göstergelere. Hiçbirine odaklanmıyorsun."
"Uzun yol çok sıkıcıymış..."
"Diyorsun..." ve ekledi. "Ben de mi sıkıcıyım?''
"Hayır, seni seviyorum." Bir dakika hass*ktir! Seni mi seviyorum? Ben mi seviyorum! Oha ben az önce seni seviyorum mu dedim! Dedim mi ben öyle bir aptallık yaptım mı yani?! İnşallah duymadın içimden söylemiş gibi olayım. Oha. Bu boş boğazım başıma bela açacak ama dur bakalım.
"Ben de senden hoşlandım Çok tatlı bir kızsın." Tatlı mı? Bu kadar mı Alkım? Yazıklar olsun be. Ben o kadar seni seviyorum dedim bu uçuşta. Herkes anladı sana âşık olduğumu bir sen anlamadın. Gideceğim buradan Alkım. Gidip bir aşiret ağasıyla evlenip ona 7/24 karılık yapacağım. Nah sana Aybars!
"Çok da güzelsin." Alkım... Ya ben biliyordum zaten beni güzel bulduğunu kıyamam. Sen beni güzel bulmayacaksın da kim bulacak Alkım. Tamam, tektaş istiyorum.
"Bayan Tanay. Sizce beştaş mı yoksa tektaş mı yakışır bana?"
"Hayırdır talip mi var?" Konuşurken sağ elini uzatıp sol elimi kavradı ve parmaklarıma baktı. O iki saniyede beni dünyanın en mutlu kadını yaptı çünkü avuç içleri sıcacıktı. Sıcacık...
"Ben olsam bu parmakta bir tektaş görmek isterdim."
"Ben de sen olsan bu parmakta bir tek taş isterdim..." Al beni Alkım, sev beni Alkım. Valla bak sana çok iyi bakarım. Ah yaradan biliyor ya seni bana yazmış. Kaderimizi bağlamış. Bir de düğüm atmış...
#KalbiDengem
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzündeki İki Kadın
ChickLitGirl*Girl "Kaptan, size bir şey söylemeliyim; Ben daha önce hiç uçak uçurmadım!!!" "Senin gibileri nasıl mezun ediyorlar?" "Ben mezun olmadım ki, son senem." "Üç senedir sadece tek tuşa basmayı mı öğrendin?" "Aw! Kusura bakmayın kaptan isterseniz...