Ayaklarımı koltukta uzatıp anneannemle televizyona döndüm. Haberler her zamanki saçmalığıyla peş peşe geçerken gözlerimi televizyondan çekip tavana diktim.
İlk önce Hande'm gelip geçmişti hayatımdan. Güzel çocuksu kadın... İçinin güzelliği yüzüne yansıması her zaman mutlu olmayı bilmesi ve bardağa hep dolu tarafından bakması... Hayatımda hep güzel yer edinecekti. Şu an benden bir kaç saat uzaklıktaydı ama yine de bambaşka bir şehirdeydi. Ailesinin onu evlendirmek istediğini biliyordu. Ama buna karşı çıkmıyordu. Her zaman insanların istediklerini yapar ve onları mutlu etmeye uğraşırdı...
Henry vardı. Hala bana mesaj atmaktan kaçınmayan salak çocuk. Ben gitmek üzereyken beni öpen Alkım'a rezil eden... Ama bir şekilde Alkım ile yakınlaşmamı sağlayan çocuk...
Hepsini bir kenara koysak, Oğuz vardı artık. En yakın arkadaşlarımdan biri olan Oğuz. O da beni öpmüştü. Lanet olsun neden öpmek zorunda ki? İnsanlar birini sevdiğini öpmeden de belirtemez miydi?
Ben Alkım'ı senelerdir dokunmadan, tek taraflı sevmiştim... Sonra aşkı neden bu kadar zorladığımı sorarlardı. Ben bir kadına delicesine aşık olmuş, bir metrekare alanı ortak paylaşmadan içimde ona olan sevgiyi büyütmüştüm. Ve hayat bana bir kıyak yapıp onu bana vermişti...
Aşk, o kadar basite indirgeniyordu ki... Yani aslında etrafımıza baktığımızda hangimiz işte bunlar gerçekten aşık diyebilecekti? Bir kaç ay sonra hiçbir şey hissetmeyeceğin insanlara aşkım diyerek peşlerinden dolaşmak adil miydi?
Hetero olup olmaması umurumda bile değil. Ben bu kadını seviyordum! Ve bu kadın eninde sonunda benim kollarımda olacaktı! Bir şeyi çok isterseniz, Tanrı onu size verir değil mi?
Karmakarışık. Fazlasıyla sıkıcı ve bunaltıcı... Aşk üçgenleri, dörtgenleri, piramitleri hepsi birer saçmalık... Hepsi aptallık. Ve ben bunun içerisine asla giremem...
Oğuz asla benim sevgilim olamaz. Ve Hande bir daha asla benimle sevişemez. Henry'nin mesajlarına asla cevap yazmam. Ve sonra hallolur? Değil mi?
Umarım.
Çünkü benim hayatımdaki tek gerçek Alkım'dı.
"Aybars. Kuzum neden durgunsun sen?''
"Yorgunum anneanneciğim. Bu gün Alkım Hanım ile dersim vardı. Çıkışta da Oğuz ve Sedat ile sahildeydim." Anneannem oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi yüzüme doğru eğilip saçlarımı okşamaya başladı.
"Kızım. Kışa giriyoruz dikkat et anneciğim. Hemen hastalanma yavrum. Çarpar seni sahil." Dudaklarımı ağlamamak için birbirine bastırıyordum. Aklıma birçok şey doluyordu. Gözlerimin yandığını hissetmeye başlamıştım ki. Anneannem 'Ağlama güzel kızım.' diyerek bana sarıldı. Doğrulup koltuğa oturmasını istedim. O oturunca kafamı dizlerine koydum. Yumuşak elleri saçlarımı okşarken sessizce duruyordum. Bir kedi gibi ilgi isteyip mırıldıyordum.
Aslında sadece... Alkım'ı istiyordum. Bunu hepsi farkındaydı. Ama hiçbiri bana yardım etmiyordu. Tamam. Zaten yardımlarını isteyen de olmadı. Kadınımı ben kendim alırım. Bir sıkıntı yok...
"Anneanne ben yatmaya çıkacağım."
"Yemek yiyecek misin kuzum?"
"Yok, sen ye. Uyurum ben. Hadi iyi geceler." Ayağa kalktıktan sonra eğilip yanaklarını öptüm. Başım manyak ağrıyordu. Gözlerim de kanlanmıştır eminim...
Odama girince telefonumun masa üzerinde kesintisiz titrediğini fark ettim. Elime aldığımda telefon daha yeni susmuştu. 23 Cevapsız Çağrıya baktım. Hepsi Alkım'a aitti. Oha!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzündeki İki Kadın
ChickLitGirl*Girl "Kaptan, size bir şey söylemeliyim; Ben daha önce hiç uçak uçurmadım!!!" "Senin gibileri nasıl mezun ediyorlar?" "Ben mezun olmadım ki, son senem." "Üç senedir sadece tek tuşa basmayı mı öğrendin?" "Aw! Kusura bakmayın kaptan isterseniz...