Yatakta doğrulduğumda sırılsıklamdım. Nefesimi düzene sokmaya çalışarak bir süre öylece durdum. Başımı yana çevirip saate baktığımda 6.45 olduğunu gördüm. İlk ders 8.30'da olduğuna göre fazlasıyla vaktim vardı. Üstümdeki ince örtüyü kaldırıp yataktan kalktım. Ne olduğuna önem vermeden üzerime bir şeyler geçirdim. Teyzem de Robb da uyuyordu. Mutfağa girip dolabın üstündeki not kağıtlarından birinin üzerine not bıraktım "Yürüyüş yapmak için erken çıkıyorum. Öpüyorum."
Çantamıalarak evden çıktım ve bahçenin arka tarafına geçtim. Etrafta kimsenin olmadığına kanaat getirince gözlerimi kapattım ve konsantre olmaya çalıştım. 1 saniye sonra karargahtaydım. İçeri girince hızlı adımlarla koridorlardan geçtim. Bildiğim tek yer olduğu için direk olarak Boss'ın olduğu odaya girdim. Jane masa başında oturmuş bilgisayara bakıyordu. Odaya girdiğimde başını kaldırıp gülümseyerek bana baktı "Annabell hoşgeldin." Sonra saatine baktı "Biraz erken değil mi?"
"Chris nerede? Onunla konuşmam gerek."
"Odasında, uyuyor. Ters giden bir şey mi var?" Ayağa kalkmıştı ve kaşları hafif çatık bir şekilde bana bakıyordu.
"Uyandırır mısın?"
"Aslına bakarsan uyandırılmayı pek sevm-" Sözünü bitirmesini beklemeden odadan çıktım. Konuşmanın nereye gideceğini biliyordum. 'Aslına bakarsan uyandırılmayı pek sevmez.' Kim uyandırılmayı sever ki? Koridorda olan küçük çocuklardan birine Chris'in odasının nerede olduğunu sordum. Cevabımı aldıktan sonra hızlı adımlarla merdivenlere yöneldim. Jane arkamdan geliyordu ama beni durdurmak için herhangi bir girişimde bulunmadı. Sadece sessizce yürümekle yetiniyordu. Chris'in odası en üst kattaydı. Odasına geldiğimde kapıyı çaldım ama içeriden herhangi bir ses gelmedi.
"Uykusu çok ağır-" Kapı kilitli olmadığı için kolu tutup çevirdiğimde açılmıştı. Oda ciddi anlamda büyüktü. Yatak normal boydaki yataklara göre genişti ve Chris yarı çıplak bir şekilde yatıyordu. Beline kadar gelen ince bir örtü vardı. Yüz üstü yatıyordu. Muhteşem vücudundan gözlerimi çekerek pencereye gittim ve perdeyi sertçe çekerek güneşin içeri girmesini sağladım. Arkamı döndüğümde Chris'in suratını buruşturarak gözlerini daha da kapattığını gördüm "Neler oluyor?" Kollarımı kavuşturarak kendine gelmesini bekledim. Gözlerini yavaş yavaş açarken "Annabell? Bu saatte ne işin var burada?" dedi.
"Seninle konuşmam gerek."
"Ne hakkında?" derken doğruldu. Doğrulması karın kaslarının belirginleşmesine neden olmuştu. Gözlerimi devirip "Aşağıda seni bekliyorum. Sadece.. üstüne bir şeyler giy tamam mı?" dedim. Jane'in yanından geçerek odadan çıktım. Birkaç çocuk koşuşturuyordu. Anlaşılan millet yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Boss'ın olduğu odaya girdiğimde o robot sesini duydum "Telefonun yaklaşık 5 dakikadır çalıyor Annabell."
Kaşlarımı çattım "Ben bir şey duymuyorum."
"Sessizde unutmuşsun." Salaklığıma söylenerek "Evet, tabii." dedim. İlk geldiğimde çantamı koyduğum koltuğa yürüyerken Boss "Kuzenin Rob arıyor." dedi. Çantamın içinden telefonu çıkardığımda gerçekten de Rob'un aradığını gördüm. Sadece beni ve teyzemi aramak için kullandığı bir telefonu vardı. Açmadan önce makineye bakıp "Seni nasıl yaptılar Tanrı aşkına?" dedim.
"Aslına bakarsan insanların düşündüğünden daha basit. Sadece.." O konuşurken telefonumu açıp kulağıma götürdüm "Efendim ufaklık?"
"Neredesin?"
"Dışarıdayım. Aslında not bırakmıştım."
"Çok zeki olmama rağmen hala okumayı bilmiyorum." Evet, doğru.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magical Secrets
Paranormal12 yıl önce annesi tarafından teyzesine bırakılan Annabell sakin bir şekilde hayatına devam etmektedir. Ta ki kafasının içinde konuşmaya başlayan kişiyi duyana kadar. Git gide delirmeye başladığını düşündüğü anda aslında hiç de sandığı gibi biri olm...