Chris'in Ağzından(Annabell'le Max'in konuştuğu sırada.)
"Ne yapacaksınız? Joseph'ın gelip beni almasını falan mı bekleyeceksiniz?"
"Aynen öyle."
"Gelmeyeceğini biliyorsun Chris. Yoksa son zamanlarda aptallaştın mı?"
Son düğümü attıktan sonra ayağa kalkıp önüne geçtim "Zamanımız bol. Canın sıkılırsa bana söyle, bayılana kadar dövebilirim seni. Sonra tekrar ayıltıp tekrar döverim. Sonra tekrar ve tekrar.. Baya hoşuna gideceğinden eminim."
"Beni ilk aldığınızda gelmemişti. Şimdi geleceğini düşündürten ne?"
"İşler değişti. Ve Joseph'ın yeğenini burda bırakmaya niyeti olmadığına eminim."
"Demek öğrendiniz ha? Dur tahmin edeyim, Eric söyledi? Ama bir şeyi atlamış sanırım.." yüzünü buruşturup devam etti "Amcamın en sevdiği yeğeni sayılmam."
"Göreceğiz." Kapıya doğru yürüdüm. Tam çıkacakken "Hey John," diyerek onu son kez uyardım "Sakın kaçmaya kalkma. Ölmeni istemem." Homurdanmasını umursamadan arkamı döndüm ve kapıdan çıktım. Kyle dışarıdaki ağaçlardan birine yaslanmış dururken Jane de onun yanında dikiliyordu. Onlara doğru ilerlerken gözlerimle etrafı taradım.
"Max'in yanında." Kaşlarımı hafifçe çatarak Jane'e döndüm "Ne?"
"Annabell'e bakmıyor musun? Max'in yanında."
"Sen neden değilsin?"
Omuz silkerken "Konuşmaya cesaret edemedim." dedi. Kyle ellerini birbirine sürterek yaslandığı ağaçtan doğruldu "Pekala, ikinizde eve, sevgililerinizin yanına dönün. Ben bu pisliğin başında bekleyeceğim."
"Sana diyorum dostum, birini bulman gerek."
"Ben ve dövülmeyi bekleyen Hunter'larım halimizden gayet memnunuz. Aramıza girmeye kalkma." Jane'le ikimiz gülerken Kyle hızlı adımlarla depoya girdi. Kapıyı kapatmadan önce "İyi eğlenceler hanımlar." demeyi unutmadı. 'Hanımlar' derken bana göz kırpmayı unutmadı tabi. Arkasından gülerek homurdanırken Jane'in "Gelelim sana.." demesiyle ona döndüm. Ciddi görünüyordu "Ne oldu?"
"Bu kadar mankafa olmak zorunda mısın?"
Kaşlarımı çattım "Neden bahsettiğini bilsem cevap verirdim ama inan bana en ufak bir fikrim bile yok."
"Senden ve sevgiline olan davranışlarından bahsediyorum Bay Ukala."
"Ne davranışından söz ediyorsun? Bir şey yapmadım."
"Sorun da bu zaten. Bir şey yapmadın ve yapmamaya devam ediyorsun. Annabell senin sevgilin, çocukluk arkadaşın değil."
Nefesimi dışarı verdim "Bunun farkında olmadığımı mı sanıyorsun?"
"Farkında mısın? Bana pek öyle gelmedi."
"Bak Jane, ne kadar istesem de bizim ilişkimiz diğer insanların ki gibi olamayacak. Farkında mısın bilmiyorum ama başımızda bir sürü sorun var. Bu kadar şey içinde nasıl normal olabiliriz ki?"
"Sen hiç dizi izlemez misin?! Stiles'ın da başında bir sürü sorun var ama Malia'ya zaman ayırabiliyor."
Kaşlarım tekrar çatıldı "Ne?"
"Teen Wolf." Ona 'sen ciddi misin' bakışı atınca "Demek istediğim," diyerek devam etti "Ne olursa olsun ona zaman ayırman gerek. Toparlan." Cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki zaten? Jane bir şey söylemeyeceğimi anladığında "Hadi, gidelim." dedi. Koluma girerken merakla "Şu bahsettiğin Stiles'ın olayı ne?" dedim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magical Secrets
Paranormal12 yıl önce annesi tarafından teyzesine bırakılan Annabell sakin bir şekilde hayatına devam etmektedir. Ta ki kafasının içinde konuşmaya başlayan kişiyi duyana kadar. Git gide delirmeye başladığını düşündüğü anda aslında hiç de sandığı gibi biri olm...