"Pembe pantolonun üstüne kırmızı ceket? Biri şu kıza giyinmeyi öğretsin!" Bakışlarımı önümdeki dergiden ayırıp Jane'in önündekine baktım "Hangisi?"
"Şu salak." diyerek parmağıyla gösterdi. Bir süre inceledikten sonra "Fiziği güzelmiş ama." dedim.
"Fiziğinin güzelliği giydiği şeyi kapatmıyor." Kapının çalmasıyla yatakta doğruldum "Gel." Teyzem elinde tepsiyle kapıyı iterek yüzündeki büyük gülümsemesiyle içeri girdi "Kahve yaptım size." Ben ayağa kalkıp kahveleri alırken Jane de yatakta oturur vaziyete gelip baktığımız dergileri toparladı. Okuldan çıktıktan sonra bize gelmişti. Şu kız kıza takılmalardan birini yapacağımız için Jane Chris'i sığınağa yollamıştı. Aslında tam anlamıyla sepetlemişti. Teyzem kurabiye dolu tabağı ortamıza koyduktan sonra "Bir şey isterseniz seslenin bana." diyerek odadan çıktı. Jane kahvesinden içmeden önce "Teyzenin çok tatlı olduğunu söylemiş miydim?" dedi.
"5 defa falan. Az yani." Gülerken kurabiyelerden bir tane aldı "Eric'ten mesaj var mı?" Telefonumu elime alıp boş ekranına baktıktan sonra tekrar yatağa attım "Hayır." Omuzlarımı düşürdüm "Onunla yakınlaşmak istemiyorum."
"Bunu teklif eden sendin."
"Biliyorum ama--" Burun kıvırıp kahvemden yudum aldım.
"Başkasını severken bir başkasıyla yakınlaşmaya çalışmak zor değil mi?"
Kaşlarımı çattım "Anlamadım?"
"Bilmemezlikten gelme. Chris'i sevdiğini biliyorum. Niye inkar edersiniz anlamıyorum ki." Sadece kahvemden bir yudum almakla yetindim. Jane ise konuşmaya devam etti "O da seni seviyor. Yani her ne kadar belli etmemeye çalışsanız da belli oluyor."
"Belli olan bir şey yok. Sen kafandan uyduruyorsun."
"Uydurduğum falan yok. Siz --" Kapının tıklatılmasıyla Jane'in sözü kesildi. Ardından Robb'un küçük bedeni göründü "Gelebilir miyim?"
Gülümsedim "Evet, tabii." İçeri doğru bir iki adım attıktan sonra durdu "Aşağıda seni soran iki adam var."
Kaşlarımı çattım "Beni soran mı? Kim?"
"Takım elbiseli adamlar. Sanırım FBI gibi bi' şeyler. Sana sormaları gereken sorular varmış." Jane'e baktım. O da kahvesini yatağın kenarındaki komidine bırakmış, merakla bakıyordu. Kaşları hafif çatılmıştı. Tekrar Robb'a dönüp "Geliyorum." dedim ve yataktan kalktım. Kapıdan çıkıp merdivenlere doğru ilerledim. Bir iki basamak indikten sonra salonda dikilerek teyzemle konuşan adamlara baktım. Birini daha önce görmemiştim ama diğeri tanıdık geliyordu. Biraz daha dikkatle baktıktan sonra geri yukarı çıkarak merdivenlerin başında beni bekleyen Jane ve Robb'un yanına gittim. Robb'un boyuna gelerek "Odana git, kapıyı kapat. 2 dakika sonra teyzeme yukarı gelmesi için seslen tamam mı?" dedim.
"Neden?"
"Küçük bir oyun oynayacağız. Teyzem yanına gelince odanın kapısını kilitleyip ben gelene kadar çıkmayın. Ne duyarsanız duyun, çıkmayın. Anladın mı?" Rob başını aşağı yukarı salladı.
"Pekala, hadi bakalım. Odana." Rob koşarak odasına giderken Jane kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu "Neler oluyor?"
"Hunterslar. İçlerinden biri dün akşam Eric'le konuşan adam."
"Lanet olsun." Jane nefesini verdi "Ne yapacağız?"
"Aşağı inelim. Olayların gidişatına göre doğaçlama yaparız?" Jane başıyla onayladı "Evet, en mantıklısı."
"Hadi." Hızlı bir şekilde merdivenlerden indik. Teyzemin sırtı bize dönüktü. Adamlar bizi görünce hafifçe gülümsediler. Yanlarına gidip en meraklı halimle "Bir sorun mu var?" dedim. Jane yanımda durup onları süzüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magical Secrets
Fantastique12 yıl önce annesi tarafından teyzesine bırakılan Annabell sakin bir şekilde hayatına devam etmektedir. Ta ki kafasının içinde konuşmaya başlayan kişiyi duyana kadar. Git gide delirmeye başladığını düşündüğü anda aslında hiç de sandığı gibi biri olm...