"Seni nasıl buldular?"
"Nerden bilebilirim?" Koltukta oturmuş, başımı ellerimin arasına almıştım. Chris odada volta atıyordu "Kiminleydin?" Başımı kaldırıp ona baktım "Bundan sanane?"
"Sadece yardımcı olmaya çalışıyorum."
"İşe iyi olup olmadığımı sormakla başlamaya ne dersin? Ya da hayatta olmama sevinmekle?"
"Neden bahsediyorsun?"
"Beni umursadığın falan yok. Kimseyi umursadığın yok! Tek umursadığın ortaya çıkıp çıkmamak. Ya da Huntersların bizi nasıl buldukları. Ya da onları ortadan kaldırmak. Etrafındakilere de kendine de biraz nefes aldır artık!" Kaşları hafif çatık bir şekilde bana bakıyordu. Hızlı hızlı konuştuğumdan nefesim kesilmişti. Onun da bana bağırıp çağırmasını bekliyordum ama yapmamıştı. "Gitmem gerek." gibi bir şeyler mırıldandıktan sonra çantamı alıp hızla çıktım odadan. Merdivenlerden inerken Jane'le karşılaştım. "İyi misin?" sorularını geçiştirerek cevapladıktan sonra kendimi dışarı attım. Yol üstünde müşteri bekleyen taksiye binip adresi verdim. Uzak olduğunu biliyordum ama ışınlanmak istemiyordum. O güçleri istemiyordum.
*****
Ayakkabılarıma bakarak teyzemin kapıyı açmasını beklemeye başladım. 2 kere, uzun uzun basmama rağmen hala açmamıştı. Çantamı açıp içinde anahtarlarımı ararken aklımdan geçen kötü düşüncelere engel olamıyordum. Bir şey olmuş olabilir mi?tarzında düşüncelere.. İki farklı hayat arasında gidip gelmek beni paranoyaklaştırmıştı. İçeri girdiğimde hiç ses yoktu. "Teyze?" diye seslendiğimde cevap alamadım. Kapıyı kapatırken "Robb?" dedim. Çantamı yere bıraktım. Hala cevap yoktu. Hızlı adımlarla mutfağa geçtim: Boş. Salonun boş olduğu zaten görülüyordu. Merdivenlere yönelip ikişer ikişer çıktım. Tek tek bütün odaları dolaştım; teyzemin, Robb'un, benim.. Hiçbirinde değillerdi. Lavaboyu da kontrol ettikten sonra artık düşüncelerimi kontrol edemiyordum. Aklım karışmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum.
"Anne, bu kadar şey almak zorunda mıydık?" Aşağıdan duyduğum sesle merdivenlere koştum. Birkaç basamak indiğimde kapıdan giren teyzemle Robb'u gördüm "Ne zaman mızmızlanmayı bırakacaksın?"
"Ben çocuğum. Mızmızlanmak en büyük özelliğim." Teyzem bıkkınlıkla başını kaldırdığında beni gördü "Hey. Erken gelmişsin. Geç geleceğini sanıyordum." Şu an o kadar sevinmiştim ki bir süre cevap vermeyi unuttum. Boyunlarına atlayıp sarılmak istiyordum ama bu ani sevinç patlaması sorulara yol açacaktı. Boğazımı temizleyip "Evet, işim erken bitti." dedim. Merdivenlerden aşağı inip Robb'un elindekileri aldım. Elleri boşalır boşalmaz kendini koltuğa attı ve çizgi film açtı. Torbaları mutfağa götürdüğümde teyzem "Günün nasıldı?" diye sordu. Bir yandan da eşyaları yerleştiriyordu. Tezgaha yaslandım "Sıradan."
"Bak ne diyeceğim; neden arkadaşlarını yemeğe davet etmiyorsun?"
"Arkadaşlarımı mı?"
"Evet, tanışmak isterim."
"Max'i zaten tanıyorsun."
"Sadece Max'den bahsetmiyorum. Başka arkadaşlarının olduğunu biliyorum Annabell." Sessiz kalınca devam etti "Hadi ama! Pizza söyleyebiliriz."
"Hayırı cevap olarak kabul etmeyeceksin teyze, değil mi?"
"Hayır."
"Tamam tamam. Davetini söylerim."
"En yakın zamanda."
Başınla onayladım "En yakın zamanda." Sonra kapıya ilerleyip "Duş alsam iyi olacak." dedim. Teyzemin "Tamam tatlım." cümlesini duyduktan sonra kendimi duşa attım. Soğuk su beni ürpertirken teyzemin davetini düşündüm. Kimi çağıracaktım? Max'ten başka arkadaşım var mıydı? Sığınaktakiler, benim gibi olanlar, arkadaşım sayılır mıydı? Jane belki. Chris? Öyleyse bile artık değildi. Duştan çıkıp bornoza sarındım ve odama geçtim. Işığı açmadan, üstümü değiştirmeden kendimi yatağa bıraktım ve gözlerimi yumdum.
*******
"Annabell." Gözlerimi açtığımda oda karanlıktı. Etrafı görebilmem için gözlerimin karanlığa alışmasını bekledim. Dışarıdaki sokak lambalarından biri odaya biraz ışık sağlıyordu.
"Uyuyor musun?"
"Sen konuşmaya başlayana kadar evet, uyuyordum." Chris'e cevap verirken doğrulup üstümdekilere baktım. Bornozla uyuyakalmıştım.
"Güzel. Aşağı in, konuşmamız gerek."
"Tartışmaya kaldığımız yerden devam etmek istiyorsan sabahı bekle."
"Aşağı gelecek misin, gelmeyecek misin?"
"Uyumaya git Chris."
"Pekala, madem sen aşağı gelmiyorsun, ben sana gelirim öyleyse." Dediğini anlamam 2 saniye sürmüştü "Hayır, hayır, hayır! Sakın yukarı gelme." Üzerimde bornozla onu karşıladığımı hayal edebiliyor musunuz?
"Eğer aşağı gelmezsen zile uzun uzun basarım. Gecenin bi' yarısı kapısına dayanmış yakışıklı birini görünce teyzenin vereceği tepkiyi çok merak ediyorum."
"Tamam, tamam! Bekle biraz." Hızla bir şort, üzerine de bol bir tişört geçirip odadan çıktım. Ses çıkarmamaya özen göstererek merdivenlerden inmeye başladım. Bir yandan da saçımı topluyordum. Kapıyı yavaşça kapattıktan sonra bahçenin arka tarafına doğru yürüdüm. Chris, salıncaklardan birine oturmuş topuğuyla kendini yavaşça bir ileri bir geri itiyordu. Yanına doğru ilerlerken başını çevirip bana baktı. Hafifçe tebessüm ettiğinde ciddi bir şekilde "Ne istiyorsun bu saatte?" dedim.
"Ayakta dikilmesen?" Yanındaki salıncağa geçip ben de onun gibi kendimi bir ileri bir geri sallamaya başladım.
"Özür dilemek istiyorum." Başımı çevirip ona baktım "Bugün ki davranışımdan dolayı."
Tekrar önüme baktım "Özür dilemesi gereken benim. Üzerine fazla geldim."
"Haklıydın." dediğinde bana baktığını hissedebiliyordum. İstemsizce ben de ona baktım "Kontrol manyağıyım ve bazen aşırıya kaçıyorum. Ama elimde değil." Tekrar önüne dönüp nefesini verirken onu izliyordum "Ben senin gibi büyümedim. Annem, babam ya da bana bakacak bir teyzem yoktu. Kendimi bildim bileli sosyal hizmetlerle birlikteydim. Ta ki 9 yaşında ordan kaçana kadar.." Sessizce onu izliyordum. Eskiler hatırlamak zor gibiydi "Oradan kaçtığında ne oldu?"
Gülümsedi "Annenle tanıştım. Onunla tanıştığımda bizim gibileri toplayıp sığınağa götürüyordu. Orayı nasıl yaptığını hiçbir zaman anlatmadı." Nefesini verip devam etti "Diğerleri gibi beni de kendi yanına alıp eğitti. Güçlerimi nasıl kullanacağımı, nasıl dövüşeceğimi.."
"Aynı senin yaptığın gibi."
"Benden bunu yapmamı isterdi." Yine bir süre sustu "Sahip olduğum her şey sığınaktakiler Annabell. Benim ailem onlar. Bu kadar korumacı olmamın sebebi bu."
"Anlıyorum ve haklısın. Bir yer haricinde." Soru soran bakışlarını bana yönelttiğinde cevapladım "Benim çocukluğum mutlu bir çocukluk değildi." Cevap vermesini beklemeden devam ettim "Annem beni teyzemin yanına bıraktığında 5-6 yaşlarındaydım. Sadece gitmesi gerektiğini, geri geleceğini, o gelene kadar teyzemle kalmam gerektiğini söyledi. O zamandan beri onu görmüyorum. Geçenlerde gördüğüm rüyayı saymazsak.."
"Peki ya baban?"
"Onu hiç görmedim. Annem öldüğünü söylemişti. Bunca zamandır ortaya çıkmadığına göre öyle olmalı değil mi?" Kısa bir nefes aldım "Hissettiklerini anlayabiliyorum. Onları korumak istemeni."
"Sadece onları değil, seni de korumak istiyorum."
Gülümsedim "Teşekkür ederim."
"O zaman iyiyiz, değil mi?"
"Evet, iyiyiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magical Secrets
Paranormal12 yıl önce annesi tarafından teyzesine bırakılan Annabell sakin bir şekilde hayatına devam etmektedir. Ta ki kafasının içinde konuşmaya başlayan kişiyi duyana kadar. Git gide delirmeye başladığını düşündüğü anda aslında hiç de sandığı gibi biri olm...