"Ben çıkıyorum." Çantamı alırken Nate "Tamam, ben hallederim buraları." dedi. Ona hafifçe gülümsedikten sonra kapıya doğru yürürken "İyi olduğuna emin misin?" demesiyle tekrar ona döndüm "O adamla konuştuğundan beri durgunsun."
"İyiyim. Daha önce de dediğim gibi, yorgunum sadece."
Gülümsedi "İyi dinlen o zaman. Yarın seni böyle görmek istemiyorum. Çok sıkıcı oluyorsun." Güldüm. Bu sefer ki zoraki bir gülme değildi "Yarın görüşürüz."
"Görüşürüz." Kafeden çıktığımda Chris karşımda duruyordu. Ara sıra kullandığı siyah arabasıyla gelmişti ve ona yaslanmıştı. Elleri genelde olduğu gibi cebindeydi ve başını eğmiş yere bakıyordu.
"Hey." dediğimde başını kaldırıp bana baktı ve anında dişlerinin mükemmelliğini ortaya çıkaracak bir şekilde güldü "Hey." Yanına gidip dudaklarına yükseldiğimde eli anında belimi buldu ve bana karşılık verdi. Onu öpmek her zaman bana bir rahatlama hissi verirdi ama şimdi öyle olmuyordu. Kafam fazlasıyla doluydu ve artık tüm bunlardan sıkılmaya başlamıştım. Geri çekildiğimde Chris yüzüme düşen saç tutamını alıp kulağımı arkasına attı ve kaşlarını hafifçe çatarak baktı "İyi misin sen?" Hızla başımı salladım "Evet. Eve gidebilir miyiz? Çok yorgun hissediyorum." Doğrulup kapımı açtı ve öne eğildi "Buyurun leydim."
Gülerek ön koltuğa geçtim. O da direksiyona geçince gaza bastı. Başımı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım.
Sizi öldürmeden güçlerinizi almanın bir yolunu bulmamı istiyor.
Anneni kurtarmak için...
Aşkın insana neler yaptırabileceğini tahmin bile edemezsin.
"Arabayı durdur." Chris bana merakla "Ne oldu?" dediğinde sesimi yükselttim "Arabayı durdur!" Chris arabayı durdurduğunda kendimi dışarı atıp derin derin nefes almaya başladım. Arabada düşündükçe nefes almam zorlaşmıştı. Gözlerimi kapattım. Ağlamaya başladığımı yanaklarımda yaşları hissettiğimde anladım.
"Ne oldu? Neden ağlıyorsun?" Gözlerimi açtığımda Chris karşımdaydı ve endişeyle bana bakıyordu.
"Ben çok yoruldum." Konuşurken ağlamam daha da şiddetleniyordu "Bu lanet güçler çıkmadan önce her şey mükemmeldi. Şimdi ise çok karanlık ve aydınlanması gerekirken daha da karmaşıklaşıyor. Tanrı aşkına, ben daha 17 yaşındayım! 17 yaşındaki hangi kızın annesi esir tutuluyor? Hangisinin peşinde onu yakalamak isteyen takım elbiseli adamlar var? Bunların hepsi çok fazla!"
"Buraya gel." diyerek beni kollarının arasına çekti. Başımı göğsüne yaslarken saçlarımı okşamaya başlamıştı "İyi olacağız. İyi olacağız. Sadece inanman gerek."
Sadece inanmam gerek. Sorun da o değil miydi zaten? İnanmak. İnanmak gittikçe zorlaşıyordu.
"Böyle patlamana sebep olacak bir şey oldu değil mi?"
Burnumu çektim "Neden düşüncelerimi okuyup öğrenmiyorsun?" Kollarımdan tutup beni kendinden biraz uzaklaştırdı. Bir elini yanağıma koyduğunda baş parmağıyla yanağımı okşadı "Sevgilimin aklını okuyacak değilim. Anlatmak istediklerini anlatırsın. Gerisini bilmem haksızlık olur." Gülümsedim. Anlayışlı olduğunu bilmek güzeldi. Elimle yanağımı silerken yutkundum "Annemin ilişkisi var mıydı? Duyulmasını istemeyeceği biriyle mesela?"
"Kim gibi?"
"Joseph Sanders gibi."
"Ne?" Chris gülmeye başlayınca kaşlarımı çatarak ona baktım. Sinirli olduğumu gördüğünde gülmesini bastırıp "Kusura bakma ama bu gerçekten komik." dedi "Sanders ve Larissa mı? Bunu da nereden çıkardın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magical Secrets
Paranormal12 yıl önce annesi tarafından teyzesine bırakılan Annabell sakin bir şekilde hayatına devam etmektedir. Ta ki kafasının içinde konuşmaya başlayan kişiyi duyana kadar. Git gide delirmeye başladığını düşündüğü anda aslında hiç de sandığı gibi biri olm...