"Artık açabilirsin."
Gözlerimi açtığımda başka bir sokaktaydık. Etrafıma bakındığımda çıkmaz sokakta olduğumu anladım. Aslında olduğumuzu. O an neler olduğunu hatırladım. Hızla elimi elinden çekip "Sen kimsin?" dedim. Yeşil gözlerini etraftan çekip bana çevirdi "Sesimden tanıyabileceğini düşünmüştüm." Bunu dediğinde ses tonuna dikkat ettim. Aylardır beynimde yankılanan o ses tonuna... Kendime engel olamayıp yanağına sert bir tokat indirdim. Bunu beklemediği çok açıktı. Yanağını tutup çatık kaşlarla "Bu ne içindi şimdi?!" diye sordu.
"Aylardır beynimin içinde dolaşıp kendimi deli gibi hissetmeme sebep olduğun için!" Elini aşağı indirip cebine koydu "Eh, belli ki değilsin. Karşında duruyorum."
"Sen şaka falan mısın?"
"Burda durup bağırmaya devam etmek mi istersin yoksa neler döndüğünü öğrenmek mi?" Hiçbir şey demeden sessizce durdum. O ise omuz silkti "Pekala, bunu evet olarak kabul ediyorum." Bana bakmadan yürümeye başladı "Bir yere gidip otursak iyi olur."******
Garson kahve siparişlerimizi alıp uzaklaştıktan sonra karşımdaki sarışına döndüm "Ee, kimsin sen? Benden ne istiyorsun? Daha doğrusu o takım elbiseli adamları da sayarsak, benden ne istiyorsunuz?"
"Önce bir nefes al. Hepsini anlatacağım ama senden tek ricam sözümü kesmeden dinlemen." Siniri değildi, gayet sakin ve güzel konuşuyordu. En azından bu kadarını yapabilirdim değil mi? Omuz silkip "Başla hadi." dedim.
Derin bir nefes aldı "Pekala, ben Chris. Ben de senin gibiyim."
Tamam, sözümü kesme demişti ama dayanamadım "Senin gibiyim derken neyi kastediyorsun?"
"İnsanların düşüncelerini okumak, etraftaki şeylerin hareket ettirebilme, düşünce yoluyla birileriyle konuşabilme gibi."
Yutkundum "Neden bahsettiğini gerçekten anlamıyorum. Bu dediklerin sadece masallarda ya da filmlerde olur."
"Yapma, neden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun. Bunların hepsinin gerçek olduğunu da." Öne doğru eğilip sesini hafif alçalttı "Sinirlendiğinde ya da biriyle kavga ederken istemeden yaptığın herhangi bir şey oldu mu? Sadece düşünerek?" Arkama yaslanıp gözlerimi kaçırdım. Bugün okulda olanları anlatıp anlatmama konusunda kararsızdım.
"Anlatmazsan sana yardımcı olamam Annabell."
"Pekala," diyerek ben de öne eğildim ve sesimi alçalttım "Bugün okulda bir şey oldu. Biriyle tartışıyordum ve-- ışıklar açılıp kapanmaya başladı. Sonra da onu yerde gördüm." Nefes aldım "Yemin ederim ki ona elimi sürmedim. Sadece.."
"Ona vurmayı aklından geçirdin." Gözlerimdeki endişeyi görmüş olmalı ki uzanıp elini elimin üstüne koyup yumuşak bir sesle konuştu "Sorun değil Annabell. Hepimiz aynı yoldan geçtik." Elimi geri çekip kaşlarımı çattım "Hepimiz mi? Daha kaç kişi var?"
"Çok. Sayamayacağımız kadar. Daha bilmediğimiz, kendilerinin bile farkında olmayan çok kişi var. Esir altında tutulanları unutmamak gerek tabi."
"Esir altında mı? Nasıl bir şeyin içindeyim ben Tanrı Aşkına?"
"Anlatacağım ama dediğim gibi hiçbir şey demeden dinle. Sorularını sonra sorarsın." Başımla onaylayınca başladı "Senin, bizim gibi insanların olduğunu söylemiştim zaten. Asıl sorun Hunters. Bizi avlayan insanlar." Soru sormamak için kendimi zor tutuyordum. "Ve--" Gözlerini kısıp bana baktı "Soru soracaksın değil mi?" Kaşlarımı kaldırdım "Nasıl anladın?"
"Ben de düşünce okuyabiliyorum unuttun mu?" Güldüm. O da güldü "Sor hadi."
"Bizi avlayan insanlar dedin. Yani, bizim gibi olmayanların bizden haberi var mı?"
"Evet, var."
"Yakaladıklarında ne oluyor peki?" Chris'in çene kaslarının gerildiğini gördüm "Güçlerimizi alıyorlar." Rahatlamıştım "Bu mu yani? Güçlerimizi mi alıyorlar? Kusura bakma ama ben bunda kötü bir şey göremedim. Güçlerimizi alıp bu saçma şeylerden bizi kurtarıyorlar desene."
"Anlamıyorsun. Düşündüğün gibi değil." Kaşlarımı kaldırıp devam etmesini bekledim "Sahip olduğun güç bütün vücudunda dolaşıyor. Damarlarında, kanında, her bir hücrende." Yavaş yavaş anlamaya başlıyordum. Korkuyla "Yani güçlerimizi aldıklarında--"
"Ölüyorsun." İşte bu ağırdı. Çok ağır. Nasıl olduğunu bilmiyordum ama büyük bir soğukkanlılık gösteriyordum şu an. Kendimden hiç beklemediğim bir soğukkanlılık "Beni kovalayan o adam da onlardandı değil mi?" Başıyla onaylayınca devam ettim "Eğer beni yakalasaydı muhtemelen şu an ölü olurdum." Hafifçe gülümsedim "Beni tanımadığın halde kurtardın. Bunun için sana teşekkür etmeliyim sanırım. "
"Türümü korumayı seviyorum diyelim." Türümü. Bu sözcük her ne kadar garip gelse de üstünde durmayıp devam ettim "Peki, kendinizi nasıl koruyorsunuz?"
"Bir kadın vardı. Liderimiz diyebilirsin. Bizim gibiler için özel bir yer yaptı. Ev, barınak ne demek istersen. Orada kalıyoruz. Böylece bizi bulamıyorlar."
"İyi biriymiş."
"Evet, öyleydi." Sesindeki hüznü fark etmemek mümkün değildi.
"Ne oldu ona?"
"Öldü." Sesi boğuk çıkmıştı. Hiçbir şey söylemedim. Bu durumda ne denebilirdi ki?
"Soracağın başka soru yoksa kalkalım mı?" Başımla onayladım. Chris hesabı öderken ben de ceketimi giydim. Aklıma soracak soru gelmiyordu. Nasıl olsa sonra da sorabilirdim değil mi? Dışarı çıktığımız zaman aklıma sorulacak bir şey gelmişti bile "Son bir sorum var."
Nefesini verdi "Soru sormaktan zevk alıyorsun değil mi?"
"Bizi oradan nasıl kurtardın? Bir anda çıkmaz sokakta belirdik resmen. Sanki ışı--"
"Işınlandık, evet."
"Yani, ışınlanabiliyoruz öyle mi?"
"Bekle bir dakika, hiç ışınlanmadın mı? Demek istediğim yanlışlıkla?" Başımı olumsuz şekilde sallayınca "Tanrım, çok şanslısın. Güçlerim açığa çıkmaya başladığı zaman başkalarının yataklarında uyanmıştım ve açıklamak cidden zor olmuştu." dedi. Kafamda canlandırınca gülümsemeden edemedim.
"Denemek ister misin?"
"Ne? Şimdi mi?"
Omuz silkti"Eve gideceksin öyle değil mi? Işınlan."
"Nasıl olduğunu bilmediğim bir şeyi yapamam."
"Öğrenme vaktin geldi o zaman. Hadi gel, boş bir yer bulalım." Önden yürümeye başladı. Onun bir adımı benim 3 adımıma eşitti. Yetişmek için resmen koşmam gerekiyordu.
"Biraz yavaşlasan!" Beni takmadan köşeden döndü. Yine sessiz bir çıkmaz sokaktaydık. Tahmin edeceğiniz gibi kimse yoktu. Etrafı iyice inceledikten sonra bana döndü "Şimdi öncelikle derin bir nefes al." Ilık havayı içime çektim. "Gözlerini kapat." Göz kapaklarım yavaşça görüşümü kapattı. "Ve gideceğin yeri düşün. Gözünün önüne getir." Sesleri duyamaz hale geldiğimde gözlerimi açtım. Evimin bahçesindeydim. Nasıl oldu bilmiyorum ama başarmıştım. İstemsizce gülerek eve girdim. Teyzemin "Annabell?" demesine "Benim." diye cevap verdikten sonra yukarı kattaki odama girdim. Çantamı ve ceketimi fırlattıktan sonra kendimi yatağa bıraktım ve gözlerimi kapadım. Bütün bu olanları bu kadar çabuk kabullenmem daha da önemlisi inanmam çok şaşırtıcıydı. Normalde sorgulamam gerekmez miydi? Gerçi içimden bir ses bugünlük yeteri kadar sorguladığımı, zamanla her şeyi öğreneceğimi söylüyordu. Belki de bu kadar çabuk kabullenmemim sebebi aslında içten içe hepsini biliyor olmamdı? Daha fazla dayanamayıp uykunun beni ele geçirmesine izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magical Secrets
Paranormal12 yıl önce annesi tarafından teyzesine bırakılan Annabell sakin bir şekilde hayatına devam etmektedir. Ta ki kafasının içinde konuşmaya başlayan kişiyi duyana kadar. Git gide delirmeye başladığını düşündüğü anda aslında hiç de sandığı gibi biri olm...