Bölüm -5-

637 43 0
                                    

Arabayı ıssız bir sokağa çekip park ettiğinde ona baktım "Geldik mi?"
"Hayır." diyerek arabadan indi. Ben de emniyet kemerini çıkardıktan sonra arabadan indim. Etrafına bakındıktan sonra elini bana uzattı "Hadi."
"Ne?"
"Herkesin bulabileceği bir yerde saklandığımızı düşünmedin değil mi?"
"Şehir merkezinde bir yer olduğunu düşünmüştüm."
"Bu da ne kadar saf olduğunun göstergesi."
Hiddetle "Sensin saf-" derken elimi tuttu ve bir saniye sonra başka bir yerdeydik. Elimi sertçe çekip "Bunu yapmaktan vazgeçmelisin. Ciddiyim." dedim.
Beni duymazdan gelip "İşte." dedi. Başımı kaldırıp önümüzdeki devasa binaya baktım. Tarihi binalara benziyordu. Binanın tepesini görebilmem için baya yukarı bakmam gerekmişti. Etrafıma bakındım. Aslında şehirden ayrılmamışız gibi geliyordu.
"Evet, haklısın. Şehirden ayrılmadık. Aslında sınırda gibi bir şeyiz." Ah, düşünce okuyabildiğini unutmuşum.
"Hadi, içeri girelim artık." Peşinden yürüyüp içeri girdim. Hiçbir şey konuşmadan koridorda ilerledik. Koridorda koşuşturarak yanımızdan geçen küçük çocuklara gülümsedim. Merdivenlere yöneldiğimizde "Bu kadar çok kişinin olacağını tahmin etmemiştim." dedim.

"Dışarıda bilmediğimiz daha çok kişi var. Onları bulduğumuzda buraya getiriyoruz ve eğitiyoruz. Böylece herhangi bir tehlikede kendilerini koruyabilecek hale geliyorlar."

"Onları nasıl buluyorsunuz peki?"

Odalardan birinin önünde durdu. Kapıyı açarken "Biz değil," dedi ve odanın ortasına kurulmuş makineyi gösterdi "O buluyor." Dediğini anlamam bir iki saniyemi almıştı. Anlayınca kaşlarımı çatıp "Pardon?" dedim "Bu makine mi?"

"Alınmamı gerektirecek bir şey mi söyledi?" Duyduğum robotik ses bana garip gelse de Chris'e normal gelmiş olmalı ki güldü "Hayır Boss. Alınmana gerek yok."Odada olan tek deri koltuğa çökerken açıklama yapmaya başladı "Boss, bilgisayar özelliklerine sahip bir makine. Aslına bakarsan bilgisayarlardan daha üstün."

"Yani bu ma-- Boss diğerlerini bulmanızı sağlıyor öyle mi?" Chris başıyla onayladığında "Vay canına." dedim "Bayağı havalı bir şey. "

"Öyle."

"Peki, kim yaptı?"

"Boss'ı mı?" Başımla onaylayınca devam etti "Biz yapmadık." Kaşlarımı sorar gibi kaldırıp devam etmesini bekledim.

"Hunters'lar yaptı."

Gözlerimi anlamak ister gibi kıstım "Yani, siz onlardan çaldınız öyle mi?"

Yerinde huzursuzca kıpırdandı "Evet,haklı olabilirsin."

"İnanamıyorum. Bunu nasıl başardınız?"

"Chris! Tanrım, neredesin?" Dışarıdan gelen sert bir kadın sesiyle başımı istem dışı olarak kapıya çevirdim. Bir dakika geçmeden kısa, kızıl saçları olan oldukça hoş biri içeri girdi "Buradaymışsın. Her yerde seni arıyordum."

"Ne var Laurel?" Chris'in sesi hem sert hem de bıkkın çıkmıştı.

"Neredeydin? Kimseye haber vermeden çıkmışsın."

"Nerede olduğum seni ilgilendirmez. Ayrıca senden izin alacak değilim."

"Ben-" derken gözleri bana takıldı. Yeşil gözlerini hafifçe kısarak başını biraz yana eğdi "Sen de kimsin?" Cevap vermek için ağzımı açtığımda Chris'in tok sesi konuşmama fırsat vermedi "Annabell. O da bizden biri. Bundan sonra-"

"Bundan sonra bizimle olacak, evet biliyorum." O sırada içeri giren kıvırcık saçlı, esmer olan kıza döndü "Jane onunla ilgilenir. Seninle konuşmam lazım." Pardon? Kimin benimle ilgilenip ilgilenmediği umurumda değildi ama bu kız kendini ne sanıyordu? Kraliçe falan mı? Merakla Chris'e baktım. Kaşlarını çatmıştı. Konuştuğunda sesi sert bir tonda çıkmıştı "Annabell'le ben ilgileneceğim. Başkası değil. Ayrıca benimle konuşmak istediğin ne varsa sonraya sakla. Önemli bir şey olmadığından eminim." Kızın yüzünün kızardığını gördüm. Hayır, utançtan değildi. Tamamen sinirden olduğuna eminim. Hiçbir şey demeden arkasını döndü ve kapıyı çarparak çıktı. Hala kapının orada duran kız yüzünü buruşturdu "Bu baya sert oldu." Chris umursamazca omuz silkerken kız bana doğru gelip elini uzattı "Ben Jane. Aramıza hoşgeldin." Yüzündeki gülümseme ister istemez benim de gülümsememi sağlamıştı. Elini sıkarken kısaca "Annabell." dedim.

Magical SecretsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin