Merhaba :) Yeni bir bölümle karşınızdayım, umarım beğenirsiniz. Sizden tek ricam yorum yapmanız. İyi okumalar :)
"Arkadaşların ne zaman gelecek?"
"Sana da günaydın teyze."
Güldü "Günaydın." Mutfağın kapısından içeri girip masanın üstündeki meyve suyundan kendime doldurdum.
"Onlarla tanışmak için can atıyorum."
"Evet, orası belli oluyor."
"Neden bugün gelmiyorlar?"
"Sorarım, tamam mı?" Bardağımdaki son yudumu da kafama diktikten sonra "Ben çıkıyorum." diyerek mutfaktan çıktım. Teyzem "Görüşürüz tatlım." derken televizyona kitlenmiş Robb'u öptüm. Sonra da "Görüşürüz." diyerek evden çıktım. Biraz yürüdükten sonra kulaklığımı kulağıma takacakken "Selam." diyen sesle irkildim.
"Beni korkuttun."
"Pardon."
"Her şey yolunda mı?" derken gülerek etrafa bakan Jane'e baktım.
"Bilmem, sana sormalı."
Hafifçe kaşlarımı çattım "Ne demek istiyorsun?"
"Dün Chris'le tartışmanızı duydum. Her şey yolunda mı?"
Başımla onaylamakla yetindim.
"Güzel. Gerginlik yaratmaya gerek yok." Güldüm. O an aklıma gelen şeyle "Bu akşam ne yapıyorsun?" dedim.
"Dur bir düşüneyim. Imm, ajandamı gözden geçirmek gerekirse... tüm gün boşum! Her zaman ki gibi."
Güldüm "İyi, çünkü akşam bize yemeğe geliyorsun."
"Bak sen, emri vaki ha?" O da gülüyordu.
"Ben değil, teyzem. Arkadaşlarımla tanışmak istiyor."
"Ah, ben de onunla tanışmayı çok isterim." İçimden ne kadar tatlı biri diye geçirdiğim anda "Evet, biliyorum."
"Sen benim düşüncelerimi mi okuyorsun?" Cevap vermek yerine pis pis sırıtınca "Hey, bir daha aklımı okuma." Dedim.
"Elimde değil." Okulun önüne geldiğimizde "Akşam görüşüyoruz?" dedim. Kocaman gülümsemesiyle "Tabii." dedi. Sonra da bir iki adım geriye atarak "Görüşürüz." dedi ve ortadan kayboldu. Onun bu dikkatsizliğini kimsenin görüp görmediğini anlamak için etrafıma baktım neyse ki kimse yoktu. Bıkkın bir şekilde okulun bahçesine girdim. Herkes her zaman ki yerlerini almıştı. Basket takımı bir yanda toplanmış, kaptanın anlattığı bir şeye gülüyorlardı. Onların yan taraflarında futbol takımı vardı. Onlar da gülüşüyorlardı. Max de aralarındaydı. Tam karşı taraflarında da kız grubu toplanmıştı. Her sabah bu kadroyu aynı yerde bulabilirdiniz. Max beni görünce arkadaşlarına bir şey söyleyip yanlarından ayrıldı ve koşarak yanıma geldi. Kolunu omzuma atarken "Hey." demeyi aksatmadı.
"Günaydın." derken gözüm kız grubuna takıldı. Meg gözlerini kısmış bir şekilde bize bakıyordu. Onu görmezden gelerek Max'le okula girdik "Bugün antremanın var mı?"
"Sanırım var. Ama ekebilirim. Neden?"
"Teyzem arkadaşlarımla birlikte yemek yemeğe karar verdi. Buna ne dersin?"
"Tessa'yla yemek mi? Hayatta kaçırmam!"
Gözlerim kıstım "O benim teyzem, senin değil. Bunun farkındasın değil mi?" Gülüp devam etti "Sadece ben mi yoksa..."
"Başkaları da gelecek."
Kaşlarını kaldırdı "Geçen gün gelen çocuk da gelecek öyle mi?"
"Bu bir sorun yaratır mı?"
Yine omuzunu silkti "Hayır. Aslına bakarsan onunla tanışmayı çok isterim. Havalı birine benziyor."
Gözlerimi devirdim "Ya, ne demezsin." Zilin çalmasıyla kolunu omzumdan çekip geri geri yürümeye başladı "Akşam görüşürüz Bell."
"Bye." Sınıfa girip tekli sıralardan birine oturdum. Çantamı koyup kitapları masanın üstüne yerleştirdikten sonra "Günaydın." diyen sesle başımı yana çevirdim. Eric, bal rengi gözleriyle ve gülümseyen bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Elimde olmadan ben de gülümsedim "Sana da günaydın."
"Nasılsın?"
"İyiyim, sen?"
"İyiyim." dediği sırada Bayan Green içeri girdi. Eric önüne dönerken aklıma gelen ani bir fikirle "Akşam işin var mı?" dedim.
Kaşlarını hafifçe çattı "Hayır, neden sordun?"
"Teyzem akşam yemek düzenliyor. Arkadaşlarım için. Neden sen de gelmiyorsun?"
Yüzünü hafifçe buruşturup olumsuz bir şey söyleyecekken "Hadi ama! Eğlenceli olacak." dediğimde direnemedi "Pekala." Gülerek önüme dönüp Bayan Green'i dinlemeye başladım. Onu neden çağırdığımı bilmiyordum ama eğlenceli olacağına emindim.
********
Aynada kendime baktım. Mini, turkuaz rengi şort, bej rengi salaş kısa kollu kazak tarzı tişört. Tişörtle aynı renk olan converse. Saçlarımı da dağınık bir şekilde topuz yaptığımda hazırdım.
"Annabell!" Robb içeri daldı. Birinin şu çocuğa kapıyı çalması gerektiğini öğretmesi gerek artık.
"Max beni yine yeniyor. Benim yerime bir gol atar mısın?" Cevabımı beklemeden elimden tutup sürüklemeye başlamıştı bile. Kendi odasına girdikten sonra elimi bıraktı. Max elindeki konsolu bırakıp yatağa uzanmıştı. Bilgisayarın karşısındaki sandalyelerden birine oturup "Hadi bakalım. Robb'u yenmek kolay." dedim. Max kahkaha atarak yataktan kalkarken Robb "Hayır, kolay değil!" diyordu. Biz birbirimize gol atmaya çalışırken Robb dört gözle bizi izliyordu. En sonunda Max'in ceza sahasına girip kaleye doğru koşmaya başladığımda Robb "Evet, evet.." demeye başlamıştı bile. Top kaleye girdiğinde ikimiz birden "Gol!" diye bağırdık. Robb arkadan boynuma sarılırken teyzemin aşağıdan bağıran sesi geldi "Aşağı gelin hadi!" Robb ikimizden önce koşarak çıktı. Merdivenlerden inerken Max sürekli "Ben izin verdim. Yoksa atamazdın." diyordu. Merdivenlerin son basamağına geldiğimizde Jane'in teyzemle gülerek konuştuğunu gördüm. Anlaşılan hemen sohbete başlamışlardı. Başka türlüsü de beklenemezdi zaten."Merhaba küçük adam." Tanıdık sesle başımı yana çevirdim. Chris dizlerini bükerek oturmuş ve Robb'la aynı boya gelmişti.
"Adın ne?" Yüzündeki ifade sert ya da sıradan değildi. Gülümsüyordu.
"Robb. Senin?"
"Chris." Elini uzattı "Tanıştığıma memnun oldum." Robb küçücük eliyle onun elini sıkarken "Ben de." dedi. Chris ona gülümserken bana baktı. Hafifçe gülümsedim. O sırada Max son kalan basamağı da inip onların yanına gitti ve elini uzatarak "Merhaba, ben Max." dedi. Chris ayağa kalkıp onunla tanışırken Jane de benim yanıma geldi "Bu kadar yakışıklı bir arkadaşın olduğunu daha önce söylemeliydin."
Hafifçe kaşlarımı çattım ve güldüm "Ne, Max mi?" Jane cevap verecekken kapının çalmasıyla hepimiz oraya döndük. Ben kapıya doğru yürürken Max "Başka kim gelecekti ki?" dedi. Cevap vermeden kapıyı açtım. Eric elinde çiçeklerle kapıda bekliyordu. Kapıyı açtığımda kocaman gülümsemesiyle "Selam." dedi. Ben de gülümseyerek aynı şekilde cevap verdikten sonra onu içeri aldım. Arkasından kapıyı kapatırken teyzem ne ara gittiğini anlamadığım mutfaktan çıkarak o sıcak karşılamalarından birini yaptı. Eric ona elindeki çiçekleri verdikten sonra teyzem "Ah, çok naziksin. Neden masaya geçmiyorsunuz? Ben bunları vazoya koyup geliyorum." dedi ve tekrar mutfağa girdi. Biz masaya yönelirken Max "Hey dostum, hoşgeldin." diyerek Eric'in yanına geldi. Sonra bana baktı "Onun da geleceğini söylememiştin." Omuz silkip önemsizmiş gibi göstermeye çalıştım "Ani oldu." Masa yuvarlak olduğu için herkes birbirini rahatlıkla görebiliyordu. Jane benim yanıma geçmişti. Robb da Chris ve Jane'in arasındaydı. Max ve Eric Chris'in yanına oturmuşlardı. Chris'in bir yandan Robb'la konuşurken diğer yandan ara sıra Eric'e baktığını fark ettim. Nedenini bilmediğim bir şekilde bakışları dostluktan uzaktı. Ya da bana öyle geliyordu bilemiyordum. Ama bildiğim bir şey varsa o da bu akşamın gergin olacağıydı..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magical Secrets
Paranormal12 yıl önce annesi tarafından teyzesine bırakılan Annabell sakin bir şekilde hayatına devam etmektedir. Ta ki kafasının içinde konuşmaya başlayan kişiyi duyana kadar. Git gide delirmeye başladığını düşündüğü anda aslında hiç de sandığı gibi biri olm...