Ertesi gün öğleden sonraki derslere katılmayacak, kütüphanede çalışacaktık. Eymen'le başbaşa olmayacak olmamız içime su serpen tek noktaydı. Çünkü çok fazla konuşmak zorunda kalmayacak, tartışmayacak ya da aklımdaki soruları sormak durumunda kalmayacaktım.
Öğle arasında arkadaşlarla kantine indiğimde Serap ve Kadir'i ilk kez birbirlerinden ayrı masalarda yemek yerken gördüm. Kadir'i görünce dünkü konuşmalar tekrar beynime hücum etti. Onu kırmıştım, yaralamıştım. O ise affedeceğini ama zaman istediğini söyleyecek kadar büyük yürekliydi.
Serap'ın yanına gidip bizimle oturmasını istedim. O da beni kırmadı.
"Bana çok kızdı ve olanları düşünmek için zamana ihtiyacı olduğunu söyledi"
"Beni de dün arayıp ona benzer şeyler söyledi"
"Beklemek felaket... Keşke böyle olmasaydı."
"Biliyor musun? Ona duygularımı söyledikten sonra yüreğimden bir yükün kalktığını hissettim. Bu yüzden beklemek benim için umut demek."
"Ciddi misin?"
"Sebepsiz ağlamak, gülmek veya onun her hareketini üzerine alınmak... İnan bana beklemekten daha zor.Sende birini gerçekten sevsen ne demek istediğimi anlarsın. Ama bu senin için pek mümkün gibi görünmüyor"
"Ne diyorsun? Ben aşık olamaz mıyım yani?"
"Olursun. Ama anlar mısın bilmiyorum."
"Çok kötüsün. Benim kafam almaz mı öyle işleri"
"Sorunda bu zaten. Sen mantığınla düşünüyorsun. Ama aşk kalpte başlar."
"Oldu Güzün abla haftaya köşene yazarım."
"Dediklerimi yabana atma, cicim. Mantık ve Kalp karşı karşıya gelince mantığını seçersen sonradan pişman olursun. Ama kalbi seçersen yanlış yapsan bile aklında şüphe ve pişmanlık kalmaz"
"Tamam tamam ne demek istediğini anladım. Ben şimdi kaçar" deyip yerimden kalkıp gruba dönüp "Ben kütüphaneye gider millet" deyip yukarı çıktım.
******
Kütüphaneye çıktığımda herkesin orada olduğunu gördüm. Yasemin hoca elindeki kağıtların bir kopyasını da bana vererek "Bunları okuyup önemli gördüğünüz yerleri not alın. Ben daha sonra size katılacağım" deyip yanımızdan ayrıldı. Eymen ve İmran çoktan yerlerini aldığından bende cam kenarına bir sandalye çekip oturdum.
Elimdeki notları okumaya çalışırken bir taraftan da İmran ve Eymen'in ne yaptığını izlemeye alışıyordum. Ben yine farkında olmadan Eymen'in aynadaki görüntüsüne takılı kalmışken o başını kaldırıp cama baktı. Yakalanma korkusuyla gözlerimi tekrar elimdeki kağıtlara indirip bozuntuya vermemeye çalıştım.
"Tüm gün buradayız içecek bir şeyler alıp geliyorum" deyip İmran odadan çıktığında içimi bir korku sardı. Eymen'le yalnız kalmak istememe rağmen hayat yine bana oyununu oynuyordu. Elimdekilere dikkatimi vermeye çalışıyordum ama olmuyordu. Onun odadaki varlığını bilirken, aklımda sevgilisi, aradığı kız, yazdıkları dolaşırken rahat olamıyordum. Hele ki "Sanırım arkadaş olmak istemiyorum" lafı beynimde uğuldarken..
"Metni okuduysan birlikte bakalım mı?"
"NE!" diyerek irkildim.
"Elindekileri okuman bitti mi?" dedi sakince.
"Şey.. Çok az kaldı. İmran gelsin hep beraber bakarız" deyip bu kez gerçekten okumaya koyuldum. Ben saf gibi oturmuş dünü ve önceki günleri eşelerken o işini yapıyordu. Sadece heyecanlanan cevaplar arayan bendim. Bu yüzden silkinip düşünceleri beynimden uzaklaştırıp okumaya koyuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hala Unutamadım
ChickLitBirini sevmek, bu duyguyu kabullenmek ve itiraf etmek ne kadar zor olabilirdi? Asya için zordu, hatta imkansızdı. Çünkü o aşkı; izlediği dizilerden, okuduğu aşk romanlarından ibaret sanıyordu. Sonra o çıktı karşısına... Tüm dünyasını alt üst eden b...