"Günün iyi geçsin,gün ışığım. Günün iyi geçsin" dışarıdan belli belirsiz gelen müzik sanki Asya ile dalga geçiyordu. Lucas'lı bir gelecekte mutlu olması mümkün değildi ki. En iyi çözüm buydu. Herkesin hayatındaki en büyük problem oydu. Eymen'i mahveden Lucas'ı da mahvedecek olandı. Akın ne demişti "Bundan sonra arkanı toplayan bir Akın olmayacak". "Son kez abi arkamı topla. Anneme ve babama iyi bak" dedi Asya kanın gelinliğinin beyaz rengini alıp götürmesini izlerken.
Uzaktan bir kuş ötüyordu. Hissettiği korkunun aksine, kuşun sesi sakin ve tatlı geliyordu. Veda zamanım geldi mi? diye düşündü Asya. Eymen kollarının arasına aldığında ise Asya dalmak üzere olduğu hayal aleminden bir an uzaklaştı. "Azrail'im sen misin?" dedi. Hayal mi? gerçek mi? olduğunu ayırt edemediği Eymen'e.
Eymen gözyaşlarına engel olamıyordu. "Hayır güneşim.. Ben seni tekrar aydınlığa çıkarmaya yanıma almaya geldim" dedi. "Güneşimmm bunu söylemeni o kadar özledim ki" dedi çarpık bir gülüşle. "Uyuma sakın bırakma, gelecekler ve sonra beraber döneceğiz" dedi Eymen. "HALA UNUTMADIM..Seni seviyorum,seviyorum, seviyorum" dedi Asya son kalan gücüyle.
Eymen'in arkasındaki gözleri yaşlı Akın'ı gördüğünde ona uzanmak istedi. "Üzgünüm abi, senin kardeşin güçlü değil" demek istedi. Ama hareket ettiremedi kollarını. "Hayır bu şekilde ölemem. Sevdiklerime son kez sarılmadan olmaz" diye düşündü Asya. Ama gözleri ona inat açık kalmayı bıraktı. Akın "Küçüğümü kurtarın" derken Eymen "Beni sensiz bırakma" diyordu. Haykırışlar birer fısıltıya dönüştüğünde Asya kendini bıraktı.
Hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu. Alakası olmayan ve rastgele görüntüler...
Mavi elbiseli eski bir bebek, tığla örülmüş pembe bir atkı, anne vebabasının gülen yüzleri, Akın'ın onu salıncakta sallayan görüntüsü, Kıvanç ve İsa ile gittikleri tatiller, Eymen'le ettikleri dans ve Lucas'la yaptıkları son tartışma...
Gözkapakları açık kalmak istercesine mücadele veriyordu. Kapandığında ise Asya'ya gel işareti yapan bir görüntü belirdi. Ona rahatlık ve uzun süredir beklediği huzuru vereceğini söylüyordu. Asya uçsuz bucaksız bir gül bahçesi görüyordu. Herşey bembeyazdı, parlaktı ve gösterişliydi. Ama bir anda kızıl bir sis bulutu göründü ve tüm beyazlığı kırmızıya boyadı.
---------------
Asya'nın solunda duran makineden sürekli bir bip sesi geliyordu. Soğuk bir el kolunu tutup, derisinin içine iğne soktuğunda korkmaya fırsatı bile olmamıştı Asya'nın. "Neredeyim? Ne oluyor?" diye düşündü. Gözlerini açmaya çalıştı, ama yolun sonundaki gül bahçesi Asya'yı kendine çekiyordu. "Sadece bir kaç adım sonra buradasın" diyordu bir ses. Yeni bir dünyaydı burası. Çoğu kişinin haykırışlarıyla yankılanan bir yer. Haykıranlar "huzuru bulduk" diyorlardı. "Peki bende bulabilir miyim?" diye haykırdı Asya.
Gözlerini zorla da olsa açtı. "Seni neredeyse kaybediyorduk" dedi genç hemşire. "Şimdi güvendesin. Seni Londra'daki First Memorial Hastane'sine getirdik. Dört gündür komadaydın. Ölümden döndün" dedi kadın ekrandaki değerleri kontrol ederken.
Kalın çerçeveli gözlükleriyle orta yaşlı bir kadın yanına geldi. "Merhaba ben Doktor Cassidy" dedi. Hasta dosyasına baktı ve bir şeyler karaladı. "Dört gün sonra sizi yeniden uyanık gördüğümüz için mutluyuz" dedi. Sonra kapı açıldı ve sakalları birbirine karışmış, gözleri kıpkırmızı ve yorgun olduğu her halinden belli olan Eymen içeri girdiğinde doktor Asya'ya onu gösterip "Bu senin sevgilin mi?" dediğinde Eymen koşarak yanına gelmiş "Asya'm, güneşim" demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hala Unutamadım
ChickLitBirini sevmek, bu duyguyu kabullenmek ve itiraf etmek ne kadar zor olabilirdi? Asya için zordu, hatta imkansızdı. Çünkü o aşkı; izlediği dizilerden, okuduğu aşk romanlarından ibaret sanıyordu. Sonra o çıktı karşısına... Tüm dünyasını alt üst eden b...