Yüzünün ve ellerinin donduğunu sobanın başında dikilince anladı Tarık. Soğuk, vücudundan ellerini ve yüzünü sızlatarak çekiliyordu.
"Babası oğluna ne yapmış bugün?" diye tatlı bir şekilde saçlarını okşadı annesi.
Tarık hüzünlü yüzünü şaşkınmış gibi yaparak babasına baktı.
"Benim bir tane oğlum!" dedi babası.
Tarık güldü, ama neden güldüğünü anlayamadı. Daha doğrusu babasının ağzından nerdeyse ilk defa duyduğu cümleye bir anlam veremedi.
"Yan odayı sana döşedik oğlum, masanı ve kitaplarını oraya yerleştirdik. Baban oraya soba aldı bugün ve kurdu. Orası senin artık." dedi annesi.
Tarık kısa süreli bir sevinç yaşadı. Bu sevinci odaya değil nice zamandır aç olduğu anne ve baba sevgisine yönelikti.
İkisinin de boynuna sarıldı. Yemeğini yedi ve odasına geçti. Televizyon ordaydı, kumandası ve anteni de üzerinde.
Şaşırdı...Parmağı televizyonun düğmesine gitti ama açmaktan vazgeçti sonra. Beş gündür içine musallat olan ağırlık ve yürek ağrısı O'nu her şeyden alıkoyuyor adeta yaşama hakkını elinden alıyordu.
Saat dokuz civarındaydı. En sevdiği ve bir öğrencinin en çok sevebileceği vakitti aslında. Cuma akşamıydı.
Tatildi."Yarın dershane var." dedi iyi sesin sahibi.
"Selin'i göreceksin!" dedi kötü sesin sahibi.
"Gitmesen yarın?" dedi üçüncü sesin sahibi.
"Bence gitmelisin. Gitmezsen kendisinden dolayı gelmediğini düşünecek ve O'nun karşısında gururun iyice kırılacak. Ne kadar güçlü olduğunu göstermelisin!" dedi iyi sesin sahibi.
"Görürsen ve seninle hiç de ilgilenmezse kendini iyice değersiz hissedeceksin." dedi kötü sesin sahibi."
"Gideceğim!" dedi Tarık kararlı ve hırslı bir ses tonuyla.
Üzerini çıkardı. Pijamasını giydi, üstüne gecelik olarak kullandığı kazağını geçirdi. Sobanın yanına gitti. Vücudunu iyice ısıttı. Sobanın üzerindeki su dolu ufak güğüm kaynamaktan tıkırdıyor ve buharını odanın içine salıyordu. Sonra önünde serilmiş, tam istediği gibi olan yer yatağına baktı. Eliyle odanın ışığını kapattı. Döşeğine uzandı. Gözleriyle tavana, sobanın alevinden çıkan ışıkların tavanda dans etmesine bakıyordu.
Beyninin uyuştuğunu hissetti. Uzun bir çatışma ve psikolojik harb döneminden sonra yorulan beynine bir sakinlikle birlikte huzur gelmeye başladı. Sinirleri donmuştu sanki. Gerindi yatağında. Telefonunu yastığının yan tarafına koydu. Sağına döndü ve kolunun üzerinde ağır bir uykuya daldı.
**
Güneşli ama soğuk bir aralık sabahında sınıfa giren Tarık en arkada camın önündeki sıraya oturdu. Soğuğu engelleyen sınıfın camları, güneş ışınlarının girmesine müsaade ederek sınıfın içerisinde tatlı, huzurlu ve insanı esneten bir sıcacık ortam oluşturmuştu.Çaktırmadan bir saniyelik bir zaman diliminde sol tarafına duvar tarafında ki masaya baktı. Seviyesiz Semih'in yanında Selin oturuyordu.
"Şimdi O'nu kurban seçmiş galiba!" diyerek kendisini zorla gülümsetmeye çalıştı lakin yine de kıskanmış ve canı yanmıştı.
"Bir zamanlar hatasız gördüğünüz adeta taptığınız kişilerin menfaatleri için ne kadar alçalabileceklerini göreceksin!" sözünü hatırladı Tarık.
Bir kitapta okumuştu."İşte örneği karşımda!" dedi.
Yalnız bir şeyi fark etti. Canı yanıyordu, kıskanıyordu kıskanmasına da...
Orada hala oturabildiğine şaşırdı. İşte, bir zamanlar hayalini kurduğunda bile sinir krizleri geçiren Tarık, şuan şu manzara karşısında oturabiliyor, durabiliyordu. Canı yanıyordu yanmasına da : "Ölmüyormuşum bak!" diyerek kendisine güven aşılıyordu.Selin kendisine hiç bakmamıştı. Tarık O'nda kendisine karşı bir bakış yakalamak istiyor, O'na umursamazlığını göstermeyi diliyordu. O'nun karşısında yıkılan gururunu tekrar dimdik ayağa kaldırmaktı o an en büyük hedefi.
Zil çalınca Selin, Semih'in koluna girerek çıktı sınıftan.
"Yazıklar olsun!" dedi Tarık içinden.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YÜREĞİN DİRİLİŞ ÖYKÜSÜ RAFLARDA!! (RAFLARDA)
Lãng mạnHayatının anlamını yüklediği kişi tarafından aldatılan bir kız... 18 yıllık hayatında aşağılık komplekslerinin altında ezilmiş, umursanmamış, özgüvensiz, kendini ve 'Ben'liğini arayan bir genç... Her ikisinin de karşısına dikilen bir örgüt mensubu d...