Aşk zoRa tUtkUn 20

881 89 7
                                    

Yoğun ve gri bulutların kapladığı gökyüzü adeta güneş ışınlarına geçit vermeye pek yanaşmayarak gecenin karanlığının devam etmesinden yanaydı.
Pazartesi sabahının yarattığı durgun, hareketsiz bir sabaha saatin kulak tırmalayıcı sesiyle uyandı Selin.
Geçirdiği kötü gecenin etkisiyle göz kapakları ağırlaşmış, vücudu bütün enerjisini yitirmişti. Sıcaktan ise yangın yerine dönen vücudunun üzerindeki yorganı ayağıyla duvara doğru itti.

Eliyle beyaz, tül geceliğini, ardından belinin yan ve üst taraflarını yokladı. Ne kadar terlemişti. Başını yastığının biraz soluna çevirdi. Gündüz olmasına rağmen pencereden giren aydınlıkla odadaki karanlığın kavga ettiğini gördü. Loş odası havasız kalmıştı. Yanı başındaki saate bakmak istedi. Saatin gece yere düştüğünü korkarak hatırladı.

Aman Allah'ım nasıl bir geceydi.

Yatağının hemen önünde duran dil çıkarmış köpek başı olan terliğini giydi. Pencereye doğru iki adım attı. Yorgun kollarını zorlayarak elini beyaz tül perdenin altından geçirerek pencereyi açtı. İçeri serin ve nemli bir havayla doldu.

Yüzüne çarpan serin rüzgâr ona hayat öpücüğü gibi geldi.

Eliyle saçlarını geri iterek yüzünü pencereye iyice yaklaştırdı. Gözlerini kapattı, başını hafifçe yukarı kaldırdı ve bir müddet serin havanın içindeki dün geceden kalan kötü etkileri yok etmesini bekledi.
Sonra ardına döndü ve pencerenin sağ tarafında yatağının tam karşısındaki çalışma masasının üzerindeki aynaya baktı. Yüzünde yastığın kırmızı izini gördü. Çevresi morarmıştı, kana esir düşen gözbebeklerini süzdü. Kâbus gibi bir rüyadan uyandı. Sonra dikkatini kapağı açık kalmış ilaç kutusuna verdi. Yere düşmüş ve içindeki haplar misket gibi dağılmıştı.

Geçirdiği gecenin şiddetini bir kez daha anladı. Tekrar aynada yüzüne baktı.

Düz, kumral renkli saçlarının örttüğü buğday tenine baktı. Hafifçe gülümsedi. Gamzeleri sanki bu anı bekliyormuş gibi olanca tatlılığıyla göründü. Fındık gibi burnunun üzerindeki kapkara gözlerine baktı. 

        Aniden korkuyla yere dökülmüş, dağılmış ilaçlara baktı. Ahmet'in kendisini terk ettiği o kara geceyi hatırladı. Halüsinasyonlar geldi aklına.

Yine mi tekrarlanıyordu o musibet an?

Ellerinden ve ayaklarından başlayan bir uyuşma bedeninin üst taraflarına doğru ilerliyordu. Kalbi hızlıca çarpmaya başladı.

"Allah'ım ne olur tekrarlanmasın yeniden!" dedi.

Aklına annesi geldi. Çevik bir hareketle kapıya doğru yönelmesi ve kapıyı açıp koridora çıkması bir oldu.
Salona gitti.
Annesini göremedi.
Korkusu arttı.
Mutfaktan ses duydu.
Oraya yöneldi.
Annesini kahvaltı hazırlarken gördü.

Korkuyla:

"Anne!" dedi. 

Annesi elinde ekmek doğradığı bıçakla arkasına döndü ve gülümsedi:

"Kızım, hayırdır?" 

Annesine doğru iki adım attı ve O'na tüm çocukluğuyla sarıldı. İçinden Allah'a şükretti. 

Tekrar odasına geldi. Aynanın karşısına geçti. Yüz mimiklerinin inadına rağmen zoraki gülümsedi yine. Kendiliğinden ve iki yanında virgül gibi açan iki gamzesi onu hem tatlı hem de çekici bir cadıya dönüştürürdü.

Tarık'ın "Sevimli cadım benim" diye saçlarını okşamasını, gözlerini gözlerine dikerek saatlerce birbirlerine sözcükleri kullanmadan dünyaları anlatmasını hayal etti. 

BİR YÜREĞİN DİRİLİŞ ÖYKÜSÜ RAFLARDA!!  (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin