Aşk zoRa tUtkUn 11

932 110 32
                                    

           Yatağında terden sırılsıklam olmuş bir şekilde uyandı.

Gözleri dünyaya açıldığında odasının tavanını gördü ilkönce. Derin bir şekilde esnedi. Üzerinde bir ağırlık vardı. Eli başına gitti. Adeta saçlarına yapışmış olan beresini çıkardı ve yere attı.
Montu üzerindeydi hala. Şaşırdı. Bahçeye indikten sonra tekrar eve nasıl çıktığı düşündü. Hatırlayamadı.

O rüyayı hangi ara görmüştü?
Sahi nasıl bir rüya olduğunu düşündü. Gerçekten farksızdı.
Şimdi mutlu mu olmalıydı, üzülmelimiydi? Tarık gitmemişti ve bu bir yalandı, hayaldi. Gülümsedi.

Ancak ilk defa birikmiş ve artık kendisini tıkamaya başlamış olan duygularını açıklamıştı.

"Bu da hayalmiş!" dedi ve yüzü tekrar ciddi bir hal aldı. 

     O'na her ne kadar kızgın olsa da, yine de mesaj çekmesini ve kendisiyle bağlantı kurmasını istemiş, beklemişti. Sol kolunu karnının üzerinden alıp yatağın üstüne bıraktığında, altındaki günlüğünü fark etti. Aldı onu tekrar eline.

"Gel bakalım dert ortağım, sırdaşım..." dedi diğer eliyle defterin kapağını okşarken.

Sonra açtı. Parmaklarıyla sayfaları hızlı hızlı çevirdi. Gözlerini bir sayfaya sabitledi. Yorgun bir hareketle doğruldu. Yatağından kalkmadan üzerindeki montu çıkardı. Onu da yere bıraktı. Yastığını, duvara doğru dikleştirdi. Sonra sırtını ona dayadı.

"                                                                                                    15 Aralık 2006

'Bütün hayat üstüme yıkılmış gibiydi.
Hayat insanındı.
Fakat insan,
Ya Rabbim insan ne kadar zayıftı!
Kime dokunmak istesem, kuru bir dal gibi elimde kalıyordu.' demiş Tanpınar dostum.

Elimde kalmıştı umutlarım, hayallerim, gençliğim.
Bir 'değmez'in uğrunda çürüttüm günlerimi, aylarımı.
En taze sevgimi, kalbimin ilkbaharını O'na verdim.

O ne yaptı peki?
Aldatıldım dostum, aldatıldım.
Döktüğüm tüm tertemiz, saf gözyaşımın karşılığında yüreğimde pis kokulu iki damla irin kaldı. 

   Bir insanın sözlerine bakmayasın dostum, bakmayacaksın.
Delikanlılık pozlarına, yürekli, karakterli sözlerine aldanmayacaksın.
Bizim en büyük hatamız buydu sanki.

Karşılığını görmeden, beklemeden 'Ben böyleyim, şöyle bir adamım' diyenlerin güven etiketli sözlerine kandık.
Kandıkça çiçek açacağımıza, ilkbaharımızda yaprakları dökülen ağaçlar gibi olduk. Su yürümedi bizim kökümüze baharda dostum. 

   Sonra bizi ölüme götüren urlarımızdan bir şekilde sıyrıldık, kurtulduk.
Etrafımızdaki insanların Ahmetlerden, Esralardan oluşmadığını gördük.
Yürekli olanlarda vardı.
Senin için içi yanar, yanar, kor olurdu da sana yine de belli etmezdi. 'Ben gururlu bir insanım' diyen onursuzlardan değil, gururu yaşarlardı. Yaşarken 'Ben gururlu bir insanım.'
demezlerdi, yaşarlardı.

Biz, yapanların değil söyleyenlerin, iddia edenlerin esiri olduk dostum.
Göremedik.
Gördük aslında lakin çok geçti artık.
İnsan kaybettiği zaman anlıyormuş ya kaybettiğinin değerini!
Ben kaybettim dostum, beni mutlu edecek insanı kaybettim.
Ne uğruna?
Hayatımı mahveden, ilkbaharımı son'uma çeviren, beni; yanımdaki insanla aldatan bir aşağılık için...

       Şuan ağlıyorum biliyor musun?
Ben doğarken bu kadar ağladım mı acaba dostum, biliyor musun?
Ben hep bir şeyler için ağlar oldum.
Sevdim ağladım,
bekledim
özledim ağladım,
aldatıldım ağladım,
gururum kırıldı ağladım.
Sonra tekrar yaşama tutundum, bir'i beni mutlu etmeye başladı.
Tekrar umutlara merhaba dedim, ağladım.
Ve sonra...

     Sen sevdiğin birine hiçbir şey hissetmediğini söyledin mi dostum? 
Başkalarına aşağılık gözüyle bakarken kendinin bu kadar alçaldığını hissettin mi? Sevdiğinin gözünde küçüldüğünü düşündün mü?
Ne hissettin?
Anlar mısın benim halimden, içimi yangına çeviren aşağılık cehenneminden?

     Tutunacak hiçbir dalım kalmadı dostum, kalmadı.
Biliyor musun Tarık hiç yüzüme bile bakmadı bugün.
Ben baktım O'na ama gözlerini kaçırdı O. Haklıydı,
neden baksın ki benim gibi bir yürek yoksununa.

Ben değil miyim daha bir gece önce O'na hiçbir şey hissetmediğimi söyleyen.
Ama ısrar edebilirdi diyorsun, seven sevdiğinin peşini bırakmaz bu kadar kolay diyorsun değil mi dostum?

Israr, onursuz insanlara aitmiş; gururlu bir erkek bir kez söylermiş,
O'nun için ya hep ya hiç'miş.
Ben şimdi bir hiç mi oldum O'nun kalbinde dostum?
Beni kolayca unutabilir mi ki?
Aklından çıkarır mı birkaç günde?
Artık anlamı, yaşamının tuzu, hayallerinin tadı değil miyim?
Söyler misin dostum?
Ahmet hala neredeyse her gün özür diliyor, her gün arıyor, mesaj çekiyor.
Tarık da arar mı dostum tekrar?
Yoksa ısrarı Ahmet gibi onursuzlara bırakıp yüreği yansa da arkasına bakmadan çekip gider mi?
Bütün gururlu erkekler böyle mi?

    Yanında kim vardı dostum, biliyor musun bugün?
Hem de benim kendimi en iyi hissettiğim, huzur bulduğum yere oturmuş.
Tarık'ın yanına.

Bu ne aşağılık bir insan dostum!
İnsan bu kadar küçülebilir, bu kadar arsızlaşabilir, bu kadar kahpeleşir mi?
Bir insan bu kadar utanmaz olabilir mi dostum söylesene?

Sen benim sevgilimle beni aldatmışsın. Üstüne hiçbir pişmanlık, bir utanma duygusu hissetmeden; benim gözlerimin önünde nasıl gider oraya oturursun?

Ama Tarık'a da gücendim dostum. Nasıl bana ait olan bir yere bir başkasının oturmasına izin verirsin?
Benim ne hissedeceğimi bilmez misin be adam?

  Nereden bilsin diyorsun dostum, duyuyorum. O, beni duygusuz, kalpsiz olarak biliyor.
Ama ne yapayım, işime gelmiyor?
Kıskanıyor muyum ben Tarık'ı dostum?
Ben bu adamı kıskanmaya da mı başladım? Eyvah ki ne eyvah!
Hadi bakalım Selin!
Ateşten denizler üzerinde mumdan ayakkabılarla tekrar yürümeye hazır mısın?"

     Defteri elinden bıraktı Selin. Bir müddet öylece oturduğu yatağında kalakaldı. Sanki o günkü duygusallığı yeniden yaşamıştı. Nasıl bir yazı kaleme aldığını düşündü. Bu dokunduğu yeri yakan kelimeler O'nun ağzından mı dökülmüştü? 

...

BİR YÜREĞİN DİRİLİŞ ÖYKÜSÜ RAFLARDA!!  (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin