Aşk zoRa tUtkUn 12

965 108 33
                                    

     Defteri elinden bıraktı Selin. Bir müddet öylece oturduğu yatağında kalakaldı. Sanki o günkü duygusallığı yeniden yaşamıştı. Nasıl bir yazı kaleme aldığını düşündü. Bu dokunduğu yeri yakan kelimeler O'nun ağzından mı dökülmüştü? 

"Yürek yanınca dil bülbül oluyormuş." dedi yatağından kalkarken.

Defteri aldı, çalışma masasının üzerine koydu. Odasının kapısını hafifçe açtı. Anne ve babasının uyanmasını istemiyordu. Koridordaki tüylü yolluğun üzerinden parmak uçlarıyla yürüdü. Gündüz evin içine hiç uğramamış gibiydi. Yoğun karlı gecelerin sabahına özgü can sıkıcı, iç bunaltıcı bir sessizlik, bir karanlık hâkimdi odaların içine. Lavaboya girdi. Tepesindeki lambanın sarı ışığı ortalığı aydınlattı.

Aynadaki kendisini izledi bir müddet. Gece, bahçede karların ıslattığı kumral saçları hala yüzünün bazı bölümlerinde tenine yapışmıştı. Elini alnından geriye doğru hareket ettirdi. İpeğimsi saçları parmaklarının arasından aktı. Musluğu açtı. Elini üşüten suyu yüzüne çarptı. Soğuk su adeta yeni bir yaşam verdi O'na. İrkildi.
Titredi.
Titredikçe üzerindeki ceset ağırlığının gittiğini, hafiflediğini fark etti. Enerji damarlarında kol gezinmeye başlamıştı. Eli havluya gitti. Sonra vazgeçti yüzünü kurulamaktan. Bu soğuk enerji yüklü damlaların yüzünde bir müddet daha misafir olmasını istedi.

                                          ***
  Şehrin üzerine beyaz ölümü indirmişti sema. Çatılardan düşecek gibi sarkan kar tabakaları, beyaz çarşafa kundaklanmış gibi örtülmüş arabalar...
Yollarda kalın kar tabakasının üzerinde daha önceden nadir insanların geçtiğini anlatan yan yana ikili çukurlar.
Beyaz ölümün sessizliğini arada delen heyecanlı, mutlu çocuk sesleri...

  Selin evinin balkonundan şehri esaret altına almış beyaz örtüyü izledi bir müddet. Dün akşamüzerinden beri bütün birikmiş hırsını yeryüzüne araklıksız indiren sema hala gri beyaz bir renkteydi. Ancak durmuştu yağış.

Bu günah yüklü şehrin sokaklarına bu kadar temizliğin yettiği niyetindeydi sanki.

Gözleri kamaştı. Havalandırmak için geriye doğru yasladığı kapıya baktı. Odanın havasının yerine geldiğine kanaat getirdi. İçeri girdi. Kapıyı kapattı. Banyoya girmek, duş almak istemişti. Lakin üşenmişti. O'nun yerine kısa kollu tişörtüyle balkona çıkarak serinlemeyi, üzerindeki ağırlığı atmak istemişti. 

   Dışarı çıkmayı düşündü. Sonra vazgeçti. Vücudunda tatlı bir yorgunluk hissetti. Tüm gününü odasında geçirmeye karar verdi. Zaten çıksa nereye gidecekti? Okulu bitireli iki yıl olmuştu. Dershane yoktu. Birebir etüde gitse Ahmet'i görme ihtimali canını sıkıyordu. 

"Gurursuz, onursuz" dedi dudaklarının arasından çıkan mırıltı.

Bir insan cevap almamasına rağmen her gün mesaj atmaya devam eder miydi?
Hiç mi utanmıyordu, hiç mi aşağılık bir insan duygusuna kapılmıyordu?

Tarık'ı düşündü o an.

Bu mesajların O'ndan geldiğini düşündü. Nasıl mutlu olurdu kim bilir...

"Aşk ulaşılmaza duyulan bir arzudur." Sözünü hatırladı Yusuf Hocasının.

Ne kadar doğru söylüyordu hocası. Tarık, her gün biraz daha ulaşılmaz oluyor, sessiz kaldığı her gün biraz daha kendisi için imkânsızlaşıyordu.

Sanki bilerek yapıyor diye düşündü Selin. Kendisinden bir şekilde intikam alıyordu. O her gün beklediği ikinci mesaj gelmiyor, gelmedikçe Selin'in yüreğindeki ateşe bir odun daha atıyor, ilk başlardaki hoşlantı aşka doğru eviriliyordu.

...

BİR YÜREĞİN DİRİLİŞ ÖYKÜSÜ RAFLARDA!!  (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin