Eriyen karların altından çıkan taptaze, ıslak çiçekler gibi Tarık'ın ümitleri de yeniden dirilmişti. Ne kadar güzel bir gündü, ne kadar güzel bir konuşmaydı. Aşk derdine tutulmuş bir insanın tek ilacı, sevdiğinin bir tatlı sözüydü. Yaralı kalbi bu gün ilk defa yaşam belirtisi vermişti uzun zamandan sonra. İçinde tatlı bir "seviliyor muyum acaba!" merakı vardı.
"Selin tarafından sevilmek!" dedi.
Ne güzel bir şeydi. Allah dualarını kabul mü ediyordu? Gerçi henüz elinde net bir delili yoktu, yaşadığı belirsizlik devam ediyordu. Ancak, güzel bir belirsizlikti bu. Hayallerine bir can gelmiş, ümitleri tekrar yeşermeye başlamıştı.Huzurlu bir şekilde yer yatağına uzandı. O günün tadını çıkarmak istiyor, mümkün olsa sabaha kadar hayal kurmayı, Selin'i hayalindeki en güzel karakterlere sokmayı arzu ediyordu.
Ancak uykusu diğer taraftan da bastırıyor, göz kapakları kapanmak için kendisiyle kıyasıya bir mücadele içerisine giriyordu.
Öfkelendi Tarık. Kendisine kızdı:"Kötü bir şey yaşasaydım şimdi elbirliği eder, beni uyutmamak için elinizden geleni yapardınız." dedi kendi bedenine.
İnsan mutsuzken uyumak ister lakin bütün uzuvları bu isteğine mukavemet ederdi. Yaşanan kötü bir olayın her ayrıntısı tekrar takrar beyin tarafından zihne ve hayale servis edilir, kafalarda bir meydan savaşı olur, insan bitkin düşer ancak gelmesi gereken o uyku bir türlü gelmezdi.
Güzel bir gün geçirildiğinde ise o an'ları tekrar tekrar yaşamak, hayallere ilmek ilmek örmek istenirdi. Bu kez de gelmesini en son isteyeceğiniz uyku gelir sizi bulurdu.
İnsanın vücudu da kendine düşmandı sanki. Bütün bedenler içlerindeki kötü sesle işbirliği yapar, ona adeta yardımcı olurlardı.Tarık geçmişini, özellikle son zamanlarını düşündü. Aslında onu mutlu edecek ayrıntılar mevcuttu hayatında. Lakin beyin sanki kasıtlı bir şekilde iyi anıların üzerine toprak atar, hatırlanmasına müsaade etmezdi. Sanki hiçbir iyi, güzel şey yaşanmamış, bütün kötü olaylar, sözler sadece onu bulmuş gibidir.
Tarık, uykuya yenilmek istemedi. Ancak bedeni direniyordu. Bedenine, ruhuna da hak verdi Tarık:
"Neredeyse uzun zamandır ilk defa huzurlu bir şekilde yatağa uzandı zavallılar." dedi ve ekledi:
"İlk defa huzurlu bir uykuya dalmak istiyorlar!"
Tarık, yarını düşünerek bu huzurlu uyku isteğine daha fazla dayanmak istemedi. Yarın pazardı. Yine dershane vardı. Yine Selin'i görecekti. Muhtemelen yine böyle imalı ve ümit dolu konuşmalar olacaktı. Selin'in ağzından kendisini sevdiğine dair net bir belirti yakalarsa tüm cesaretini toplayacak ve o'na açılacaktı.
Artık içinde birikenleri taşıyamıyordu. Vücudunun iyice ağırlaştığını hissediyordu. Bu yükten kurtulmak ve sahibine teslim etmek gerekiyordu artık."Keşke sevdiğini söylesen de bana sadece itiraf etmek kalsa!" dedi gözleri kapalıyken.
Dünyası kararmıştı artık.
Derin bir uyku kendisini bekliyordu.
Uyudu...
***
Kapalı ve basık bir Pazar sabahına gözlerini açtı. Saatine baktı hemen telefonun. 7. 30'du. Dershaneye erken gitmek istedi. Soğuk havada biraz oyalanıp vücudunun uyuşmasını seviyordu. Beyni uyuştuğu zaman kendisini rahatsız eden seslerden de, kötü düşüncelerden de, iç sıkıntılarından da kurtuluyordu.Yatağından çevik bir hareketle kalktı. Lavaboya gitti. Buz gibiydi burası. Banyonun zemini buz tutmuştu. Musluk ince bir iplik gibi akıyordu. Muhtemelen babası çeşmelerin donmaması için açık bırakmıştı.
Musluğu açıp elini suya dokunmasıyla çekmesi bir oldu.
"Bu nasıl bir su!" dedi.
Parmaklarını hissetmedi. Sonra tekrar bir cesaretle elini sabunladı, yıkadı. Ardından ıslak avuç içini saçlarında gezdirdi. Saçını düzeltti. Lakin elleri daha dakikasını doldurmadan karıncalanmaya başladı. Tüm vücudunu bir titreme almıştı. Dişlerini fırçalamaktan anında vazgeçip odasına doğru koştu. Donmuş parmaklarıyla elektrik sobasının düğmesini açmaya çalıştı. İlk seferinde başaramadı, ikincisinde açtı. Ellerini sobanın sıcak tellerine doğru yaklaştırdı. Müthiş bir kaşınmayla birlikte bir acı hissetti. Elindeki soğuk, bedenini tek ettikçe intikam alır gibi yerine dayanılmaz bir sızı bırakıyordu.
Vücudu ısınınca sırasıyla giyeceği pantolonunu, kazağını, atkısını, çorabını ve montunu sobaya yaklaştırarak ısıttı.
"Hava buz anlaşılan bugün!" dedi ve elbiselerini giydi.
Atkısını boynuna sardı. Hiç âdeti olmadığı halde bugün eldivenlerini de eline taktı. Kendisini zorlu bir düşman bekliyordu dışarıda. Evin çıkış kapısının önünde gazete kâğıdı üzerinde duran ayakkabılarını giydi. Kısa bir tereddütten sonra evin bahçeye açılan dış kapısını açtı. Yüzüne aniden çarpacak buz gibi havanın varlığını daha önce deneyimlerinden bildiği için eşikten çıkar çıkmaz yüzünü aşağı doğru, atkısının içine gömmeye çalıştı. Nafile bir çaba olduğunun o an farkına vardı.
"Anlaşıldı!" dedi Tarık.
"Bugün bu soğuğu yiyeceğiz..."
Dolmuştan indiğinde dershanenin önündeydi. Evden ilk çıktığında bedenini iliklerine kadar donduran soğuğa alışmış hissetti. Aynen tahmin ettiği gibiydi. Soğuk, vücudunu olduğu gibi duygularını ve ruhunu da demir gibi etmişti. Düşüncelerinden korkularına bütün hisleri donmuştu. Kendisini çok rahat ve güçlü hissetti.
Saatine baktı. 8.35'i gösterdiğini fark etti. Dershanenin altındaki çay ocağına girdi. Sıcak çay bardağını avucunun içinde kavradı. Elleri öyle donmuştu ki ısıtmak için bardağı kıracak kadar sıkmıştı parmaklarıyla.
Etrafına baktı. Pazar gününün ve kapalı havanın can sıkıcı halet-i ruhiyesini, çevresindeki tek tük uykusuz ve yorgun gözlere bakınca anlamıştı. Sokakların hayaleti andıran sessizliği bu fikrini destekliyordu.Avuç içleri ısınan Tarık, dumanı tüten çaydan bir yudum aldı. Bu sıcak ve şekerli su boğazından aşağı doğru, geçtiği yeri yakarak ilerlemişti. Çayın dumanına kendi ciğerlerinden gelen buğu eşlik ediyordu. Çay ocağının penceresine doğru baktı. Dışarıdaki soğuk hava ile içeride gürül gürül yanan sobanın ısıttığı hava camda birleşmişti. Camlar bir beyaz buğuyla kaplanmış ve dışarısı görünmüyordu.
"Kış!" dedi Tarık.
"İnsanın olduğu gibi tüm her yerin, her şeyin ruhunu almış."
Sokaklar, caddeler bomboştu. Yüreği de aynı bu kış mevsimini yaşıyordu, düne kadar. Dün gönlündeki kalın kar tabakasının üzerine bir kış güneşi doğmuştu. Isıtmıyordu lakin güneşin o huzur verici ve insanın içini aydınlatıcı etkisini hissediyordu. Ufak da olsa şimdi bir yaşam belirtisi vardı içinde.
Çayını içerken camı buğulu ve dışarısını göstermeyen kapının hafifçe açıldığını duydu. Kapının açılmasını fırsat bilen soğuk hava birden içeri doldu. Tarık, başını masaya eğmiş ve sadece bardağa konsantre olmuştu. İçeri giren kişiden yayılan güzel bir koku, burnundan girip beynine ulaştı. Mest olmuştu Tarık.
Ayak sesleri kısa bir an kesildikten sonra tekrar bu seslerin kendisine doğru yaklaşmaya başladığını fark etti.
Tarık heyecanlanmıştı.
Lakin o tarafa bakacak kuvveti bulamamıştı kendinde.
Ayakkabının yere temas ettiğinde çıkardığı ses sandalyesinin arkasına geçti ve tam arkasında durdu.
İki buz gibi el yanaklarına dokunduğu anda soğuktan ürperdi Tarık.
Çığlık atacaktı ama atmadı.
Geriye döndü.
Bir suret-i hayal,
içi gülen iki göz,
iki tatlı gamzeyi gördü.
O an tüm vücudunun ısındığını hissetti."Bensiz çay içiyorsun a!" dedi Selin.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YÜREĞİN DİRİLİŞ ÖYKÜSÜ RAFLARDA!! (RAFLARDA)
RomansaHayatının anlamını yüklediği kişi tarafından aldatılan bir kız... 18 yıllık hayatında aşağılık komplekslerinin altında ezilmiş, umursanmamış, özgüvensiz, kendini ve 'Ben'liğini arayan bir genç... Her ikisinin de karşısına dikilen bir örgüt mensubu d...