Aşk zoRa tUtkUn 19

902 86 24
                                    

Sende mi herkes gibiymişsin Tarık! "

Selin, başında hissettiği bir ton ağırlıkla yatağına uzandı. Işıkları, ardından göz kapaklarını kapattı.

Oda kapısının tam karşısında duran sokak lambasının aydınlattığı pencerenin sol oda duvarıyla birleştiği yerde bulunan yatağından aniden uyandı.
Yorganın altındaki vücudu terden sırılsıklam olmuş, beyni zonkluyordu. Bir eliyle yorganı üzerinden atmaya çalışırken diğeriyle başının ağrıyan tarafını; ensesini, sonra da alnını kavradı.

"Aman Allah'ım bu nasıl ağrı!" derken, kafatası sanki ona inat patlayacak gibi zonkluyordu.

Ağrı kesici alma fikri birden aklına geldi. Yatağının yanında duran sehpayı eliyle yokladı karanlıkta.
Gece lambasının butonunu parmakları kavradı. "Çıt" sesinden sonra beyaz tavanın ortasındaki ergonomik lamba isteksizce, loş bir ışıkla odayı aydınlattı.
Lambanın ışığı yorgun gözlerine temas edince kamaşan gözlerini kapattı.
Beyni daha fazla zonklamaya başladı.

Bu ağrıya nasıl dayanacağını düşündü.

Kafasını duvara vurup bu zonklamadan biran önce kurtulmak istedi.
Gözünü her açtığında bir ışık huzmesi, bir parlaklık onun zonklamalarını daha da artırıyordu.

Neden bunları yaşadığını düşündü. 

"O artık yok mu, ya benden soğuduysa?" 

Aynanın karşısına geçti. Önünde gördüğü sureti derin derin süzdü.

"Ya en kıymetlisi değilsem artık?" 

Eliyle uzun dalgalı saçlarını omzunun arkasına atarak boynundaki kalpli kolyeye baktı. Yüzünün sağ tarafı devamlı yastıkla temas etmekten kızarmıştı. 

"Arasam mı?" diye geçirdi içinden.

O an yüreği sıkıştı. 

"Açmazsa, meşgule atarsa?"

İçinde derin bir yerlerden bir sızı duydu.

"Söylesene, cevap ver!" dedi aynadaki kendisine. 

"Of Allahım ne olur ama ne olur onu koparma benden! Beni unutmuş olmasın, Esra'yı gerçekten sevmiş olmasın!" 

Boğazında bir şeyler düğümlendi. Gözleri doldu. Gözlerine baktı. Kan gözbebeklerine doğru ilerliyordu.
Bir iki damla yaş döküldü gözlerinden Açık buğday rengindeki ince uzun parmaklarıyla yüzünü kapadı. 

"Tarık! Ben seni seviyorum. Tamam, korktum. Seni üzdüm, seni reddettim.
Ama bunu yapman gerekir miydi?
Esra sana karşılık verseydi, silecek miydin beni?
Yoksa tamamen sildin mi beni?" 

Gözünden dökülen yaşlar elini ıslatmaya başladı. 

"Hiç mi beklemedin, mücadele etmedin, hiç mi!"

Baş ağrısı şiddetlenmişti. Yatağının karşısındaki duvara bitişik çalışma masasının çekmecesini açtı.  Arveles marka ilacı ağzına attı.

"Sen benim tek dostumsun" dediği hapları susuz yuttu. 

Yatağına uzandı. Midesi şiddetli kramplar geçirircesine sıkışıyordu.

"Bak şu Tarık'a! Ne kadar çapkınmış 😉😉"

Kulağında hala Ahmet'in cümleleri çınlıyor, adeta beynine vuruyordu.
Gözleri doldu tekrar.

"Nasıl dersin Tarık böyle bir şeyi Esra'ya, Tarık bu kadar kolay mı?"

Işığı söndürdü. 

İçinde biriken, boğazında düğümlenen bütün duyguları dışarı çıkarırcasına birden hıçkırmaya başladı.

Ağlıyordu.

Gözlerinden dökülen yaşlar önce kirpiklerini sonra yanaklarını suluyor, oradan yastığını ıslatıyor. Sık ve derin nefesler alıyor, göğsü bir balon gibi inip çıkıyordu.

Burnunu çekerek ve sessizce iç geçirerek duvar tarafına döndü.
Odadaki karanlığın hiç bitmemesini, güneşin bir daha doğmamasını nasıl istiyordu.
Yorganı başının üzerine kadar çekti.
Dünyası karanlığa gömüldü.

Uyuyamadı...
Telefonunu açtı.
Başını koyduğu yer parlak bir ışıkla doldu karanlığın içerisinde.
Mesajlarına girdi.
Gözleri Tarık'ı aradı.
Göremedi.
Telefonuna gelen tek mesajı da sildiğini buruk bir acıyla hatırladı.
Işığın aydınlattığı duvara baktı.
Gözleri kapanıyordu.
Tekrar baktı beyaz duvara.
Yeniden kıstı gözlerini, 

"Tarık ne yaptın?
Ne yaptın Tarık!" sözleri bir mırıltı haliyle dudaklarından döküldü.

İlaç, baş ağrısının yerini tatlı bir hissizliğe bırakmıştı.
Şaşırdı.
Bu ilk defa oluyordu.
Sanki narkoz verilmişti.
Bir hasta gibi hissetti kendini.
Uyuşmuştu.
Dayanamadı gözleri yorgunluğa.
Ağır ağır kapandı.
Kapandı...
Uyudu...

"Ameliyathaneyi hazırlayın, çabuk olun!"

"Doktor Bey ne olur bir şey yapın, çabuk olun, çabuk!"

"Sakin olun hanımefendi panik yapmayın!" 

"Sakin olun hanım.."

"Sakin olun.."

"Sakin.."

"Sa.."

Aniden ter içinde uyandı. Hızlı hızlı aldığı nefes, ciğerlerini bin şişiriyor bir indiriyordu. Hızla inen ciğerlerinden çıkan hava önündeki duvardan yansıyıp yüzüne çarpıyordu.
Korktu, yorganı üzerinden atmak istedi. Yapamadı.

Karanlık adeta üzerine çöktü. Pencereye bakmak için doğruldu. Sokak lambasının aydınlığı yoktu pencerede.
Oda bir mezar karanlığına gömülmüştü. Gecenin ağırlığı tüm odaya hayalet gibi çökmüştü.
Vücudu titredi biran. 

"Anne!" dedi korkuyla.

Nefesini tuttu.
Dudaklarını ısırdı.
Odada nefes alan sadece kendi değildi sanki. 

"Anne sen misin?"

Soğuk bir ürperti... Karnında usulca bir şey gezindi.

"Baba!" dedi.

Cevap gelmedi.

Vücudu yukarıdan aşağıya buz kesti. Kolunu hızla gece lambasına uzattı. Telaşla uzattığı kolu lambayı devirdi. 

"Kim var, kim?" diye bağırdı. 

"Anne?" cevap yoktu. 

"Baba yanıma gel" demek istedi ama kelimeler boğazından hırıltıyla çıktı.

Bir daha denedi, sesi çıkmıyordu. Boğazına bir şey bastırdı. Yutkunmaya çalıştı, olmadı. Ağzından boğazına doğru bir şeyin ilerlediğini hissetti. 

"Allahım ne oluyor?"

Gözleri yerinden fırlayacak gibi açıldı. Karanlığın ortasında beyazımsı suretler görüyordu, ya da göremiyordu...
Gözleri flulaşmıştı. Etrafına baktı. Karanlığın içindeki her şey belirsizleşti.
Beyazlıklar yine belirdi. 

Bir...

İki...

Üç..

Son bir nefesle: "Anne, baba, nerdesiniiiizz? Allah'ım yardım et!"

Gözünü kapattı.

"Halüsinasyon" dedi, içinden ona kadar saydı. 

Bir...

İki... Ağırlık gittikçe arttı. 

Üç...

Dört...

Beş... Bismillahir..

Altı

Yedi...

Gözlerini açamadı...

...

BİR YÜREĞİN DİRİLİŞ ÖYKÜSÜ RAFLARDA!!  (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin