Bir sonbahar çaresizliği 13

1.1K 231 12
                                    

İkisi de konuşmadan merdivenleri indiler ve sınıfa doğru ilerlediler. Sınıfın kapısı açıktı.

"Muzaffer Hoca girmemiş."dedi derse Esra.

Tarık'a çok mutlu bir haber veriyormuş gibi sevinçli bir ses tonuyla kurmuştu bu cümleyi.

Tarık cevap vermedi, anlamsız bir gülümsemeyle geçiştirdi. Bu O'nun son zamanlarda aşağılık kompleksine karşı geliştirdiği bir savunma biçimiydi. Canını sıkan, moralini bozan kişilere karşı aniden soğuyordu ve onlarla konuşmamak için her şeyi yapıyordu. Bir nevi kırılan ya da kırılacak olan gururunu telafi etmenin yoluydu Onun için.
Bu O'nun hem aşağılık kompleksiyle savaş yöntemi hem de âşık olabileceğini düşündüğü kızlar için kendine bir fren, kızlar için ise zor ve umursamaz bir erkek imajı çizerek değer görmekti. Çünkü hem ilkleri yapanların kaybettiğini, hem de ilgisiz ve gururlu duran erkeklerin dikkat çektiğini gözlemlemiş ve anlamıştı Tarık.

"Tarık, bir şeye mi canın sıkıldı."

"Yok, iyiyim."

"Bana mı trip atıyorsun, yanlış bir şey mi
söyledim sana?"

Söylediğinin bile farkında olmadığını düşündü Tarık. "Sana âşık oldum." cümlesini şaka bile olsa bu kadar basit görmesini ve unutmasını sindiremedi. "Saçmalama" sözünü bile hatırlamadı. Bu, kendisinden üç yaş büyük 21 yaşındaki kıza çok öfkelenmişti o an da.

Sınıfa girdiler. O gün akşama kadar konuşmadılar. Birbirlerini görmediler. Dershane çıkışında Esra'nın "iyi akşamlar" sözüne başıyla karşılık veren Tarık yüzüne saldıran soğuk, ürpertici yağmur damlalarından kaçmayarak, ışıkları sönmüş dükkânların önündeki karanlıklardan yürüyerek eve doğru gitti. Bu gün kalbi iki yerden kasılıyordu sanki. Selin, yine gelmemişti. Ahmet Hoca'nın dersi de boştu.

Tren yolundan geçerken durdu. Yüzünü, karanlıkta görmediği ama soğukluğunu hissettiği damlalara doğru çevirdi. Yanağına düşen bu minik su parçaları dudaklarının çevresinde bir süre misafir oluyor, sonra boynuna doğru kayıyordu.

Çıkan rüzgâr ve rüzgârın sağa sola fırlattığı soğuk ve küçük damlalar, üşütse de rahatlatmıştı bedenini.

"Ölmek de böyle soğuk, huzurlu ve sessiz..." dedi sol tarafındaki kötü sesin sahibi.

"Öbür tarafımın garanti olacağını bilsem hiç durmam dedi." Üçüncü sesin sahibi...

İyi sesin sahibi yoktu...


Akşam, rüzgârında etkisiyle tipi şeklinde yağan yağmur geceden itibaren sağanaklar halinde şehrin üzerine inmişti.
Kalın bulutlar adeta güneşin yeryüzünü ısıtmasını engellemek için birbirleriyle kenetlenmişler, sonbaharın bitip aralık ayı ile birlikte kışın gelmekte olduğunu insanlara bildirmek istercesine yüzlerini karartmışlar ve şehrin üstünü gündüze rağmen kasvetli bir karanlıkla örtmüşlerdi.

Yağmur taneleri bazen odanın küçük camına, bazen çatıdaki kiremitlere "tıp, tıp" vuruyor; bu sese çatıdan inen oluktan küçük bir şelale gibi aşağı akan yağmur suyunun hüzünlü melodisi karışıyordu.

Sabah 7.30 a kurduğu alarm birden kulak tırmalayıcı bir şekilde çaldı. Tarık sağ eliyle önceden yerini ezbere bildiği telefonunu yastığının altından çıkardı ve tek hareketle alarmı kapattı.

Sonbaharın giderayak kış mevsimine kıyak geçercesine karanlıklar içerisinde ölüme sürüklediği tabiata küçük penceresinden baktı. Bir müddet gözleri odasına karanlık, beyaz ışık saçan penceresine takıldı. Her yağmur damlası cama vurduktan sonra bir anlık oraya yapışıyor sonra aşağı doğru incelerek kayıyordu.

"Benim içim hep sonbahar, hep kış!" dedi Tarık yatağından doğrulurken.
İçi bunalıyordu.
Gizli bir el sanki boğazını sıkıyor, nefes almasını engelliyordu.

"Depresyonda mıyım?" diye bir soru yöneltti üstünü giyerken. Bir kitapta okumuştu depresyon belirtilerini.

" Devamlı kötümser düşünme, bu var ben de!" dedi.

Sonra depresyon hastalarının sabah kalktıkları zaman aşırı bir kaygı ve ruh /iç bunalımıyla uyandıklarını ve akşama doğru bu sıkıntının hafiflediğini hatırladı yazıda.

"Bu da var bende!" dedi tekrar.

İnsanlardan kaçma ve yalnız kalma eğiliminden bahsedildiğini hatırladı sonra.

"Devamlı kötü bir şey olacak endişesi taşıma da vardı." dedi Tarık yüzünü yıkarken aynadaki kendisine bakarak.

"Ben depresyondayım bal gibi" dedi yüzünün yansımasını süzerken.

Bir psikiyatra gitmesi gerektiğini düşündü...

BİR YÜREĞİN DİRİLİŞ ÖYKÜSÜ RAFLARDA!!  (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin