Bir sonbahar çaresizliği 18

1K 204 11
                                    

"Gel, birlikte içelim..." dedi Tarık.

Selin, diz kapağında ve üst baldırında yırtık olan ve etinin beyaz rengi görünen taşlanmış dar siyah kotunun üzerine yeşil bir boğazlı kazak giymişti.
Üzerinde kadifemsi, beline kadar uzanan ve vücuduna yapışmış bir mont vardı.
Saçlarını atkuyruğu yapıp geriye atmıştı. Kulaklarından düşen iki yuvarlak, kalın küpe ile birlikte aşırı çekici gelmişti Tarık'ın gözlerine.

"Ismarlar mısın?" dedi Selin. Dudaklarını tatlı bir gülümsemeyle büzmüştü.

"Feda olsun sana!" dedi Tarık tek kaşını kaldırarak.

Selin masanın karşı tarafında oturacağı sandalyeyi çekerken Tarık yine bir karamsarlığa kapıldı. Çok geçmeden bunun aşağılık kompleksine bağlı olduğunun farkına vardı. Bir kendisini, ailesini ve yokluğunu düşündü. Topu topu iki kazağı iki pantolonu vardı ve bunları değiştire değiştire giyiyordu. Selin'i kahve içmeye bir mekâna götürse cebindeki paranın yeteceği şüpheliydi. Bir de karşısındaki güzelliğe baktı. Kendisini onun yanında o kadar güçsüz ve aciz hissetti ki...

"Neden daldın?" dedi Selin ve ekledi:

"İstemiyorsan giderim ben!" dedi durgun bir ses tonuyla.

"İstememek mi?" diye geçirdi içinden Tarık.

Onunla geçirdiği bir an'a her şeyini feda edebilirdi.

Ardından neyi olduğu düşündü feda edecek. Hiçbir şeyi yoktu ki. Elindeki basit telefonunu bile yalvar yakar abisine aldırmıştı. Karşılığında çay istediği zaman çayını demlemek şartıyla... Dün geceden beri kıpır kıpır olan içine kocaman bir taş koymuşlar gibi bunaldı.

"Gideyim mi ben!" dedi Selin. Tarık o'na cevap vermeyi unuttuğunu hatırladı.

"Ne gitmesi, olur mu öyle şey!" dedi.

"Ne düşünüyorsun o zaman, sanki geldiğime memnun olmamışsın gibi bir halin var." Selin bu sözü ciddi söylemişti.
Tarık, yüzüne bakınca anladı.

"Selin, sen benim huzurumsun!" dedi Tarık.

Gerisini getiremedi...

"Belli!" dedi Selin.

Tarık, iyiden iyiye alındığını anladığı bu kızın üzülmesini istemedi. "Gönülden gönüle bir yol vardır." derdi Neşet Baba diye geçirdi içinden. Sevileni inciten en ufak bir şey sevenin canını yakardı.

"Canım sıkkın biraz, seninle ilgisi yok!"

Selin, üzerindeki ciddi ifadeyi bir anda atarak arkadaş ortamında yeni bir oyun bulmuş, heyecanlı çocuk ifadesiyle cebinden bir anahtar çıkardı ve Tarık'a gösterdi sallayarak.

"O ne?" dedi Tarık şaşırmış bir ifadeyle.

"Bu babamın arabasının anahtarı... Bana söz vermişti. Ehliyet aldıktan sonra bir gün dershaneye arabayla gelmeme izin verecekti."

Sonra Tarık'a doğru eğilerek gizemli bir sır veriyormuş havasında:

"O gün, işte bugün Tarık!" dedi Selin. Heyecanı ve mutluluğu yüzünden okunuyordu.

Tarık bırak araba sürmeyi ehliyeti bile olmadığının farkına vardı. Babasının ucuz yollu arabasına binmekten ve yan koltukta oturmaktan başka bir şey yapmamıştı. Bu kızın iyice kendisini ezdiğini hissetti. Böyle bir kıza nasıl tutulmuştu, nasıl sevgisini itiraf edecekti? Elinde çalışkanlığından ve geleceğin hukukçusu iltifatlarından başka bir şey yoktu.

"Ne güzel!" dedi Tarık. Gülümsedi fakat gülümsemesinde bir eziklik hissetti sonradan.

Ve ilave etti:

"Ne yapacaksın bugün arabayla?" diye tatlı bir ses tonuyla sorusunu yöneltti.

"Ne yapacağım değil mesele!" dedi Selin:

"Ne yapacağız?"

Tarık vücudunun üst kısmını geriye çekti şaşıran insanlara özgü bir hareketle.

"Nasıl yani?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.

"Nasılı şu Tarıkçım! Bugün ben arabayı aldım, birlikte dershaneyi ekeceğiz. Seni ırmak kenarında güzel bir yere götüreceğim. Sana kahve ısmarlayacağım kömür ateşinde..."

"Beni kaçırıyor musun?" dedi Tarık. İlk defa gülmüştü.

"Evet, kaçırıyorum! Benimsin artık!" dedi Selin.

...

BİR YÜREĞİN DİRİLİŞ ÖYKÜSÜ RAFLARDA!!  (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin