Medya; Lee Hi - Can You Hear My Heart
Jisoo
Hayattan bezmiş bir şekilde okul koridorlarında boş boş yürürken, bir kız gelmiş ve Bay Min'in beni yanına çağırdığını söylemişti. Doğrusu, onun yanına gidecek havamda değildim hiç, ama gitmezsem daha büyük sorunlar da ortaya çıkabilirdi. Min Yoongi'ye hiç belli olmazdı. Bu yüzden çaresizce müzik odasına ilerliyordum.
Sonunda müzik odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklattım ve içeri girdim. Bay Min masasında ya da piyanonun başında oturmak yerine misafirler için hazırlanmış olan koltuklardan birine yerleşmiş ve başını geriye atmıştı. Gözlerini kapamasına rağmen çatılan kaşlarından anlamıştım ki oldukça önemli şeyler düşünüyordu.
Beni fark etmesi amacıyla sahtece öksürdüğümde gözlerini açtı ve doğrudan gözlerime bakmaya başladı. Karşısına oturdum ve gülümsedim.
"Beni neden çağırdınız Bay Min? Provalarla ilgili bir sorun mu var?"
"Hayır," dedi başını iki yana sallayarak. "Her şey gayet iyi ama sen iyi değilsin."
Ne dediğini anlayamayarak şaşkınlıka yüzüne baktığımda samimi bir şekilde gülümsedi.
"Seninle sürekli dalga geçtiğim için seni sevmediğimi düşünüyorsun ve bana gıcık oluyorsun muhtemelen. Fakat, ben sevmediğim insanların yüzüne dahi bakmam. Seni tanıdım Jisoo, nasıl bir insan olduğunu gördüm. İyi kalpli oluşunu gördüm, bu yüzden benim için bir öğrenciden çok baş belası bir kız kardeş gibisin."
Şaşkınlığım daha da artarken gözlerimi kocaman açıp ona baktım.
"Hayır, yani şey biraz gıcık oluyorum ama o kadar da değil."
Güldüğünde ben de gülümsedim ve devam etti.
"Ben senin farkındayım, fakat Taehyung değil. Ona karşı olan hislerini bir süredir biliyorum, ama dünkü olaylar artık seninle konuşmam gerektiğini hissettirdi. Dediğim gibi, seni kardeşim olarak görüyorum, Tae'den bir farkın yok. Seni üzmesini istemem."
Söyledikleri zaten duygusal olan beni daha da etkilemişti ve gözlerimden akan yaşlara engel olamamıştım. Onun önünde ağlamak ne kadar utanç verici bir şey olsa da, şu an bunu takamayacak kadar üzgün hissediyordum. Ağladığımı gördüğünde yerinden kalkıp yanıma oturdu ve destek olurcasına sırtımı sıvazladı.
"Ben," dedim zorlukla. "Onun gibi birine aşık olduğum için çok pişman hissediyorum."
Hafif bir tebessüm sundu ama onun da gözleri dolmuştu.
"Seni anlıyorum, endişelenme."
Beni omzumdan tutup kendine çektiğinde kafamı göğsüne yaslamıştım.
"Bundan sonra beni abin olarak gör, ne olursa olsun gel ve bana anlat. Benimle konuşmaktan, sıkıntılarını söylemekten kesinlikle çekinme. Anlaştık mı?"
"Tamam."
Gözümden akan yaşlara rağmen gülümsemiştim. Onun ani duygu değişimine anlam verememiş olsam da, beni desteklemesi ve teselli etmesi kendimi çok daha iyi hissetmemi sağlamıştı. Kesinlikle, bundan sonra Bay Min'e olan bakış açımı tam anlamıyla değiştirecektim.
***
Son dersten önceki tenefüstü, ben ve Lisa sırada uyukluyorduk; Jennie ve Rose ise kantine inmişlerdi. Sınıf sessiz olmasına şükrederek saçlarıma yüzümü örttüm. Fakat tam o sırada aynı anda herkesin telefonuna bir mesaj gelmiş ve mesaj sesleri sınıfta yankı oluşturmuştu.
Lisa ile 'ne oluyor' dercesine birbirimize bakıp, etrafımızı incelemeye başlamıştık. Herkes telefonuna yöneldiğinde şok olmuş biçimde telefonlarına bakmışlar, sonra da fısıldayarak beni izlemeye başlamışlardı.
Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, ama iyi bir şey olmadığı kesindi. Ben de mesaja bakmak adına telefonuma yönelmiştim ama telefonum cebimde yoktu. Panikle çantamı, sıranın altını ve aynı şekilde Lisa'nın çantasını kontrol etmiştim. Telefonum hiçbir yerde yoktu.
"Lisa," dedim endişeyle. "Telefonumu bulamıyorum."
Dün öğleden sonradan beri telefonuma hiç bakmamıştım ve bunu dikkatli bir şekilde düşündüğümde taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Dün telaşla tiyatro salonundan çıkmaya çalışırken, telefonumu orada unutmuş olmalıydım.
Sınıftan içeriye hızla dalan Jennie ve Rose'u gördüğümde dikkatimi onlara vermiştim. Jennie hızla gelip kolumdan tuttu ve beni sınıftan sürüklemeye başladı.
"Ne oluyor ya?" diyerek sitem ettiğimde bile bana bakma gereği duymamıştı.
Lisa da neler olduğunu anlamayıp peşimizden koşturarak bize yetişmeye çalışıyordu. Rose'un ise endişeli bakışlarını üstümde hissediyordum.
"Burada olmaz Jisoo," sonunda Jennie konuştuğunda daha da meraklanmıştım. "Sakin bir yere gitmeliyiz."
Okulun arka bahçesindeki kamelyaya gittiğimizde Jennie telefonunu elime tutuşturmuştu. Gerçekten deli gibi sinirli gözüküyordu. Bakışlarımı telefona çevirdim ve gelen mesajı dikkatle okudum.
Bir video ve bir konuşma metni gönderilmişti. Video, ben tiyatro salonundayken ve Mina ile Taehyung'u beraber gördükten sonra ağlarkenki zaman dilimlerini kapsıyordu. Konuşma metni ise Jennie ile birlikte Taehyung hakkında konuştuğumuz birkaç şeyden ibaretti. Fakat, Taehyung'u sevdiğimi açıkça itiraf etmiştim mesajlarda.
Üstelik altına da bir not düşülmüştü.
'Taehyung'u çok seven fakat bir türlü açılamayan Jisoo arkadaşımıza yardım etmek istedik. Sayemizde tüm okul senin Taehyung'u sevdiğini öğrendi Jisoo, bence bize bir teşekkür borçlusun.
S&M'
♠♠♠
Eveeeet, olaylar çok farklı şekilde gelişmeye başladı...
Yoongi & Jisoo dostluğunu nasıl buldunuz, açıkcası ben çok sevdim.
Umarım beğenmişsinizdir, yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın. Sizi seviyorum 💜💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4 o'Clock ❅ bts•bp ✓
Fanfiction"Benim sevgimin dünyayı değiştiremeyeceğinin farkındaydım. Ama en azından seni değiştirebileceğimi sanmıştım, Kim Taehyung." for @blinkpanda Başlangıç: 17.09.2017 ©nemesislau2017 Taesoo ☆ Yoonnie ☆ Jirose ☆ Liskook