Lee Jong ve Ha Neul, Jung Min’le 2 gündür konuşmuyorlardı. Jung Min o günden sonra eve hiç gitmemişti. Gitmek istemiyordu. Kız kardeşi Hye Mi’nin acı hatıralarını görmek istemiyordu ama kız kardeşinin acı çığlıkları, çaresizce abisi için çırpınışları gitmiyordu gözünün önünden. İlk defa aynı kanı taşıdığı kardeşi için pişmanlık duymuştu. Kıymetini anlamış gibiydi bir nevi. Evet, maalesef öldükten sonra... Suçluluk, pişmanlık, acı, çaresizlik… Hepsi güçsüzleştiriyordu Romeo’yu. Göründüğünün aksine güçsüz biri olduğunu anlamıştı artık kendi de. Aklına sürekli kız kardeşini boşvermeleri, azarlamaları, başından savmaları gelip gelip duruyordu. Sanki her an odadan içeri girip kendisine sataşacakmış gibi, sabahları her an gelip üstüne atlayarak onu uyandıracakmış gibi geliyordu. O yüzden hiç uyanmak ta istemiyordu, belki gelir uyandırır diye. Ama acı gerçek çarpıyordu, ‘’Hye Mi artık yoktu.’’
Kadim dostu Jae Joong, nam-ı diğer Hero, Jung Min’e yardım etmeye çalışıyordu. Doğrusu bu dalgın ve yorgun hallerini hiç beğenmiyordu, o da kendi içinde endişeleniyordu onun için. Üzülüyordu. Hye Mi’yi iyi tanırdı. Jung Min’le uzun yıllar dosttular ve Hye Mi’nin çocukluğunu da bilirdi yaşı yakın olmasına rağmen.
Az sonra elinde tepsiyle salona geldi. Jung Min hastaneden çıktığından beri öylece oturuyordu. 2 gündür ağzını bıçak açmıyordu, bir şey yemiyordu, uyumuyordu. Hiçbir şey yapmadan öylece oturuyordu. Yaşayan ölü gibi…
Jae: Jung Min? Artık bir şeyler yemezsen zorla ben yedireceğim. Güçsüz düşeceksin. Hastaneden yeni çıktın zaten. Sözümü dinle hadi.
Jung Min yavaşça kafasını çevirip çekik gözlerini Jae Joong’a dikmişti. Sonra çok kısık ve yorgun bir sesle konuşmaya başladı. Sanki can verir gibi bir inilti vardı sesinde.
Jung Min: Benim için çabalama.
Jae: Neden? Dost değil miyiz biz?
Jung Min: Ben bu kadar şeyi hak etmeyen kötü biriyim.
Jae: Hayda… Alkolün etkisi geçmedi sanırım saçmalıyorsun yine. Ben yapmadım demedin mi? Yapmadığın bir şey için neden kendini suçluyorsun? Bak, sırası değil belki ama oturup konuşalım ne yapacağımıza karar verelim. Kendini aklaman gerekiyor.
Jung Min: Kendi vicdanım rahatlasa ne olacak? Kardeşimi geri getirecek mi? O heriflerin ona… O çığlıkları gözümün önünden gitmiyor. Her sabah daha yeni uyumuşken gelip beni uyandırması ve benim onu azarlamam… Ben kötü bir ağabeyim. Kardeşime ağabeylik edemedim. Onu hep kovdum, azarladım. Onu son gördüğüm zaman, sana gelecekken tam arabamın orda beni arkadaşıma bırakır mısın diye bana sardığı zaman bile azarladım onu. Hâlbuki o benimle vakit geçirmek istiyordu. O beni çok seviyordu ama ben ne yaptım? Keşke onu değil de beni öldürselerdi. Ben hiç iyi bir adam olmadım ama o çok temiz ve iyi bir kızdı.
Jae durgunlaşmıştı. Üzülüyordu doğrusu.
Jae: Üzgünsün, anlıyorum. Fakat mantıklı düşünmelisin. Romeo’sun sen oğlum sana yakışıyor mu böyle olmak?
Jung Min’in çekik gözleri açılmıştı iyice Romeo’yu duyunca. Romeo onun güçlü kişiliğiydi. Artık o kişilikten eser yoktu.
Jung Min: Romeo… Ben Romeo değilim artık! Romeo öldü! Bana bir daha Romeo deme!
Jae: Sakin ol bak şuan iyi değilsin-
Jung Min: Evet iyi değilim! Hiç iyi biri olmadım çünkü! Dünyada kötü insanları yaşatmazlar ama ben neden yaşıyorum? Kahretsin!
Jae: Tamam bağırma, tamam. Saçmalıyorsun iyice…
…
Lee Jong 2 gündür işe gitmemişti. O büyük acıyla bir de işe mi gidecekti? Zavallı Ha Neul’ün başında doktor vardı, tansiyonunu ölçüyordu. Lee Jong öylece oturuyordu başında. Öz evladı bile olsa Jung Min’e çok kızıyordu, onu suçluyordu. Doktor, yazdığı reçeteyi Lee Jong’a verdi.
Doktor: Bu ilaçları alın. Karınız bir süre bu sakinleştiricileri kullanmak zorunda. İsterseniz size de-
Lee Jong: Hayır istemiyorum!
Doktor: Zor bir durum. Sizi anlamaya çalışıyorum. O yüzden size de ilaç yazmak istedim. İstemiyorsanız pekala… Kartımı da alın, bir sorun olursa her saatte arayabilirsiniz.
Lee Jong: Sağolun doktor bey.
Doktor: Tekrar başınız sağolsun.
Doktor evden çıktıktan sonra Lee Jong, Ha Neul’ün yattığı kanepenin yanına sandalye çekip oturdu. Ellerinden sımsıkı tutuyordu karısının. Kadıncağızın ellerindeki titreme, tüm acısını hissettiriyordu aslında. 2 gündür ağlamaktan hastalanmıştı.
Ha Neul: Lee…
Lee Jong: Efendim?
Ha Neul: Jung Min nerede? O iyi mi? Onu görmek istiyorum.
Lee Jong’un içindeki öfke bir kat daha arttı. Onun adını duyunca tüm olanlar geliyordu aklına. Ha Neul henüz bilmiyordu Jung Min’in de olaya dahil olduğunu. Sadece Hye Mi’yi kurtarırken onun da darp edildiğini biliyordu. Daha fazlasını öğrenemeden yataklara düşmüştü üzüntüsünden. Lee Jong, hasta yatağında Ha Neul’e anlatamazdı. Zamanını kolluyordu.
Lee Jong: Hiç olmadığı kadar iyi beyefendi…
Ha Neul: Ne demek iyi? Hastanedeydi! Halim olsaydı kalkıp mutlaka onu görürdüm. Geçmişte seni üzdüğü için ona kızgınsın ama artık yetmez mi? Babasısın sen onun! Öz babası! Ve hemen bana oğlumu getir Lee Jong! O benim tek evladım artık, ondan başka dayanağım yok…
Lee Jong: Ne yaptığını bilseydin o serserinin!
Ha Neul: Ne? Neyden bahsediyorsun sen?
Lee Jong: Yok bir şey. Hadi uyu biraz.
Ha Neul: Ne yaptı Jung Min söyle!
Ha Neul iyice sıkıştırmaya başlamıştı. Bir anlık kırdığı potun devamını getirmek zorunda kaldı.
Lee Jong: O çok sevdiğin, merak ettiğin oğlun yüzünden canımız gitti! Onun serseriliği yüzünden biricik Hye Mi’mizi… Kardeşi için üzülüyordu güya! Onun yaşındaki bir kıza… Devamını getiremeyeceğim sinirlerim hopluyor gene! Kalbim sıkışıyor artık…
Ha Neul öylece kalakalmıştı. Jung Min’i asla o şekilde düşünemezdi, bir anneydi çünkü. Jung Min’in öz annesiydi.
Ha Neul: Yalan söylüyorsun! Benim Jung Min’im yapmaz! Kardeşini tehlikeye atmaz!
Lee Jong: Yaptı! Ben de bu kadarını beklemezdim! Her türlü serseriliği yapardı ama bu… Onu asla affetmeyeceğim. Yaktın bizi yaktın… Nasıl dayanırım buna ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo.
FanfictionBir tarafta alabildiğine zengin, yakışıklı, oldukça zeki ve her istediğini elde edebilen Romeo... Bir tarafta gizemli, güzel, çekici bir kız Zheng Mi En... Romeo ilk defa o gece kandı. Romeo ilk defa pişman oldu. Kız kardeşi Hye Mi'nin kendisi yüzün...