Lee Jong öylece yere dikmişti gözlerini.
Jung Min: Kötü insanların yeri yoktur. Benim de yok. Ne burası ne de başka yer… 20 yıldır kardeşime bir yararım dokunmadı ama belki şimdi dokunur kim bilir? Kendinize iyi bakın. Bunu bilsem yeter. Nasılsa bir daha görüşmeyeceğiz. Size layık biri olamadım, beni affedin.
Jung Min yavaşça çıkıp gitti. Lee Jong hala sessizliğini koruyordu. Ha Neul hala ağlıyordu.
Ha Neul: Lee! Getir onu gitmesin. Gitmesine izin verme! Kendisine bir şey yapacak! Duymuyor musun beni be adam! Kızsak ta o bizim oğlumuz! Jung Min! Oğlum!
Ha Neul yattığı yerden hızlıca doğruldu. Yorgun bedenini dışarıya atarken Jung Min arabanın dikiz aynasından ağlayan annesine bakıyordu. Yine gördüğü son şey yere çökmüş, bağıra bağıra ağlayarak kendisine seslenen zavallı annesiydi.
Yaklaşık 1 saat sonra eve gelmişti. Jae, elinde telefonla deli gibi Jung Min’i arıyordu. Az sonra Jung Min gelince rahatlamıştı.
Jae: Çok merak ettim seni. Neredeydin?
Jung Min: Eve gittim.
Jae: Eve mi?
Jung Min: Evet, eve gittim. Arabanı haber vermeden aldığım için üzgünüm. Anahtar masanın üstünde.
Jae: Bırak şimdi anahtarı, boşver. Neden gittin eve? Gideceğini düşünmemiştim.
Jung Min: Ailemi görmeye gittim. Hye Mi’yi de özledim hem. Uzun zamandır vakit geçirmiyorduk.
Jae, Jung Min’e bakıyordu. Ruh halinin iyi olmadığı her halinden belliydi. İnanılmaz bir sakinliği ve buruk bir gülümsemesi vardı. Doğrusu korkmaya başlamıştı bu hallerinden.
Jae: Iıı sen iyi misin?
Jung Min: Evet, iyiyim. Güzel bir gün, ailemi gördüm. Kardeşimi de. Hem hava da güzel. Gerçi annem biraz hasta olmasaydı onları gezmeye götürecektim. Zaten benim ona sözüm var.
Jae: Jung Min… İyi olduğuna emin misin? Sabahki halin-
Jung Min: Bu arada sana en sevdiğin erişteden aldım. Belki biraz iyi biri olmuşumdur, ne dersin?
Jae ne yapacağını bilmiyordu. Jung Min iyi değildi, hiç iyi değildi… Sabahki haliyle şimdiki hali arasında oldukça fark vardı. Sinirleri bozuktu, ne yaptığını bilmiyordu. Acı, üzüntü dediğin ağlatmazdı, acı acı güldürürdü. Ve sahte bir huzur verirdi. Sanki ölüyormuş gibi.
Jae: Ne oldu? Evdekilerle kavga mı ettin?
Jung Min: Bilmem. Etmişimdir herhalde. Neyse, ben yukarı çıkacağım.
Jae, arkasından öylece bakakalmıştı. Sürekli peşinde dolanamazdı ama ona dikkat etmeliydi.
…
Mi En… Güzel ve saf bir şeytan. Neden yapmıştı bunu Jung Min’e? Neden ona iftira atmıştı? Bunu sadece kendisi ve ağabeyi biliyordu. Telaşlıydı Mi En. Hye Mi’nin ölümü yüzünden telaşlıydı. Evinde dolanıp duruyordu. Az sonra zalim ağabeyi Ken Zhi gelmişti. Kendisi Çin’in en büyük sokak çetelerinden birinin lideriydi. Kore’de de sokak âlemi tarafından tanınmıştı. Daha önce suçlara karışmıştı ama hiçbirisinde de suçluluğu ispatlanamamıştı.
Mi En’in telaşlı hallerini anlayamamıştı.
Ken Zhi: Ne var kızım gene?
Mi En: Abi. Bilmem farkında mısın ama bir cinayet işledin! Amacımız sadece kızla uğraşıp Jung Min’e yüklenmek değil miydi? Onu öldürmek niye?
Ken Zhi: Imm… Tamam biraz fazla abartmış çocuklar.
Ken Zhi’nin umursamaz tavırları Mi En’i deli ediyordu.
Mi En: Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun abi? Birini öldürdük, farkında mısın bilmiyorum ama…
Ken Zhi: Napalım o zaman hadi söyle. Bir sürü işimin arasında o ezik kızla mı uğraşacağız? Öldü gitti işte.
Mi En: Kafan güzel değilse zekândan şüphe ederim. Jung Min seni gördü. Polise gidip seni teşhis ederse biteriz. Kardeşi için bunu yapacaktır emin ol.
O ihtimali düşünememişlerdi…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo.
FanficBir tarafta alabildiğine zengin, yakışıklı, oldukça zeki ve her istediğini elde edebilen Romeo... Bir tarafta gizemli, güzel, çekici bir kız Zheng Mi En... Romeo ilk defa o gece kandı. Romeo ilk defa pişman oldu. Kız kardeşi Hye Mi'nin kendisi yüzün...