17.Bölüm - Gereksiz

101 6 0
                                    

Mi En: O kim be? Ayrıca hala beni bırakmamakta ısrarcıysan elini ısıracağım.

Jung Min: Bana bak, şimdi gidiyorum. Ama şunu bil ki, nereye gidersen git peşinden gelirim. Kore’den dışarıya adımını attığın anda seni bulurum anladın mı? İstediğini yap. Polise git. Tekrar muayene olursun. Ben o gece senin dediğin kadar sarhoş değildim. Ben yapmadım diyorsam yapmamışımdır. Ve benim adım Romeo. Gece hayatına bu kadar hâkimsin, hiç mi tanımıyorsun beni? Ama bundan sonra sohbetimizi ilerleteceğiz Zheng Mi En.

Jung Min arabaya binip hızlıca oradan uzaklaştı. Mi En arkasından bakakalmıştı, titremeyi engelleyemiyordu kendisinde. Jung Min’i zengin bebesi gibi görmüştü ama sandığı kadar sessiz biri değildi. Ağabeyi Ken Zhi’yi aradı.

Mi En: Abi! Abi çok kötü bir şey oldu!

Ken Zhi: Noldu gene be? Beni gerekmedikçe arama dememiş miydim sana?

Mi En: Jung Min beni gördü. Tehdit etti beni! Seni, beni hepimizi ifşa edecek! O kadar öfkeli ki, dediğini yapar. Raporum var dedim ama polis sahte olduğunu anlar.

Ken Zhi: Ne! Sen… Sen ne dediğinin farkında mısın kızım? Nerde gördü seni? Hem ben sana dışarı çıkmayacaksın demedim mi? Bir şey biliyorum da konuşuyorum sana. Ben o Jung Min’in ne olduğunu bilmiyor muyum sanıyorsun? Nerdesin sen?

Mi En: Şey… O günkü barın önünde.

Ken Zhi: Haha! Sen… Yok sen beni sinirlendirmek için özel bir gayret gösteriyorsun. Mi En, ne işin var orada senin? Bilmiyor muydun ilk işinin oraya gitmek olduğunu… Hemen eve dön, ben halledeceğim bu konuyu. Bunu ayrıca o duymayacak tamam mı? Yoksa paranın kalanını alamayız.

Neler oluyordu böyle? Her şey karışmaya başlamıştı. Jung Min düşünüyordu. Acaba… Acaba Mi En haklı mıydı? Çok mu sarhoştu? Kendisinden şüpheleniyordu ama… Yok, emindi. Yapmadığından emindi. Zaten şuan bunu düşünemezdi. Ne yapacağını bilmiyordu. Kime saldıracağını, nereden başlayacağını… Hiçbir şey bilmiyordu. Toparlanmalıydı. Jae’nin dediği gibi kendisine gelmeliydi. Çok zordu, dünyanın en zor işiydi ama güçlü olmak zorundaydı. Doğrusu bunu nasıl yapacağını da bilmiyordu. Paramparça olmuş düzenini toparlamalıydı önce. Yavaş yavaş değişecekti, değişiyordu Romeo. O eski umursamaz, serseri Romeo gidiyordu yavaş yavaş. Saat 16.00 civarlarında gelmişti eve. Pencereden Jung Min’i gören Hero hemen bahçeye çıkmıştı.

Jae: Jung Min! Öldüm meraktan neden açmadın telefonunu? Nereye gittin?

Jung Min: Sonra konuşalım mı?

Jae: Ne yapıyorsun sen? Kendine gel, susma dediysem bu bana haber vermeden bir anda evden çıkıp git veya beni habersiz bırak anlamına gelmiyor.

Jung Min: Benzin parasını sana ödeyeceğim.

Jae: Şimdi bir şey diyeceğim sana olmayacak. Onun için mi dedim? Ayrıca beni kırma, kaç yıllık dostunum ben senin.

Jung Min: Jae, biraz dinlenmem gerekiyor.

Jae: Üstüne gelmek istemem ama en azından nereye gittiğini söyleyemez misin?

Jung Min: O geceki mekâna gittim, oldu mu?

Fakat Jung Min tam anlamıyla hatırlayamıyordu. Bir eksik vardı o güne dair. Ruhsal anlamda büyük bir çöküş yaşamıştı, bazı şeyler silinmişti o geceye ait. Keşke daha öncelerini de hatırlamasa. Babasına, ailesine yaptığı saygısızlıkları hatırlamasa… O kadar can yakıcıydı ki…

Az sonra yukarı çıkmıştı. Jae, Romeo’nun üstüne gitmek istemiyordu. Sağı solu belli olmuyordu artık Romeo’nun. Birden bire öfkelenip evden çıkması da mantıklı değildi. Dostluğunun hatırına bir şeyler yapmak istiyordu. Jung Min öylece yatağın üstünde oturuyordu. Çekik gözlerini iyice kısarak boşluğa dikmişti. Güçsüzlükten elleriyle destek alamıyordu bile dik oturmak için…

‘’Ben kötü bir adamım. Gereksizim. Boşuna yaşıyorum sanki… Aileme layık olamadım. Kendime bile… Kardeşim… Pişmanım Hye Mi. Kötü kalpli abini affedecek misin? Bunu istemeyeceğim, yüzüm yok. İçim o kadar çok acıyor ki, nefes alamıyorum. Güçsüzüm. Romeo güçsüz. Romeo acımasız ve kötü kalpli. Ailemi özlesem bile onların karşısına çıkamam, onları mahvettim ben. Keşke yarım bıraktığım işi bitirseydim, ölseydim. Ama dayanmaya çalışacağım. Belki dünyanın en zor işi ama ayakta kalmalıyım. Bundan sonra tek başınasın Romeo. Maddi manevi hiçbir dayanağın yok. Yalnızsın. Dayanmak zorundasın. Öleceksen bile hiçbir şeyin hesabını sormadan çekip gitmeyeceksin bu dünyadan…’’

Ha Neul, hala yattığı kanepede ağlıyordu. Kadıncağız helak olmuştu ağlamaktan. Lee Jong ise hala koltukta oturmuş derin derin düşünüyordu. Jung Min’e kızgındı, çok kızgındı. Hiç olmadığı kadar… Sessiz, soğuk ve büyük salonda sadece Ha Neul’ün kesik hıçkırıkları hâkimdi.

Romeo.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin