Büyük bir kongre salonunda iş adamları ve iş kadınları oturuyorlardı. Herkes merak içinde neden orada toplandıklarını tartışıyordu. Orta yaşlı şirket çalışanları, genç girişimciler… Az sonra şirketin yöneticisi ve genel patron Lee Jong, kürsüye çıktı.
Lee: Sayın çalışanlarımız, öncelikle buraya geldiğiniz için ve şirketteki tüm emekleriniz için hepinize teker teker teşekkürlerimi sunarım. Bu şirketi babam kurduğunda ben henüz liseye gidiyordum. Sonrasında üniversitede eğitim alırken bu şirketin başına geçtim. Tecrübesizdim, bilmiyordum. Hatalarım oldu zaman zaman, gerek yaşantımda gerek şirket yönetiminde… Ama geçen yıllar ve edindiğim tecrübeler doğrultusunda sizlere söyleyebileceğim tek şey, etkili ve planlı çalışmanın daima bizleri başarıya götüreceğidir. Olgun ve gerçekten zekasını iyi kullanabilen insanlarsınız. Genç girişimcilerimiz her ne kadar işleri yeni öğrenseler bile onların kat edeceği çok yol var. Bize düşen, onlara en iyi şekilde yardımcı olup yeteneklerini en iyi şekilde kullanabilmelerini sağlamak. Bunun için genç arkadaşlarımıza olabildiği kadar kendilerini ifade edebileceği, yeteneklerini geliştirebileceği ortamlar yaratmalıyız.
Tüm salon meraklanmıştı ama bir alkış fırtınası kopmuştu. Bu konuşmanın nereye varacağı merak konusuydu şuan. Herkes birbirine bakıyordu. Lee Jong’un yüzünde gururlu bir gülümseme vardı.
Lee: Artık yaşlanıyorum. Şirketimizi en başarılı bir şekilde yönetip, sizleri de bizleri de başarılı kılacak birisinin benim yerime geçmesi gerektiğini düşünüyorum. O yüzden… Uzun zamandır düşündüğüm şeyi bugün hayata geçirmek istiyorum. Artık benim yerimde, benim mertebemde olacak kişi… Oğlum, Park Jung Min.
Herkesin gözleri şaşkınlıktan açılmıştı ama yine de bir alkış fırtınası kopmuştu. Jung Min şirkette de umursamaz, havalı ve patronun şımarık oğlu imajı veriyordu. Doğrusu herkes Jung Min’in şirketin başına geçmesine oldukça şaşırmıştı. Az sonra Jung Min koyu lacivert takım elbisesiyle, dik ve kendisinden emin duruşuyla kürsüye çıktı. Babası, oğlunu gururla izliyordu. Eski Jung Min yoktu, Romeo yoktu. Onun yerine başka bir Jung Min gelmişti.
Jung Min: Saygıdeğer çalışanlarımız, öncelikle hepinize merhaba. Beni tanıyorsunuzdur, ama iyi ama kötü. Aradan geçen 3 aylık zaman diliminde çok şey öğrendik. Ailem de ben de. Babam, beni kendi koltuğuna geçirmek istediğinde çok düşündüm. Ben bunu yapabilir miydim? O kadar olgun muydum? Ama şunu biliyorum, yaşımız kaç olursa olsun bir şeyi denemeden, cesaret etmeden öğrenemeyiz. Tecrübe kazanmadan, kendimizi ifade etmeden bu hayat en doğru, en verimli şekilde geçemez. Korkular daima bizi bir şeylerden alıkoyar. O yüzden cesaret ettim. Hep ‘’Hayatımı en iyi ve insanlara en yararlı bir şekilde nasıl sürdürebilirim?’’ sorusunu kendime sordum. Ve yanıtımı aldım, korkmayarak. Cesaret ederek. İnanarak ve… Çalışarak. Pes etmeden sürekli çalışarak. İnsanlara değer vererek… Bu şirket büyükbabamın zamanından beri emek ve çalışmanın yanında herkesin birbirini sevmesi ve değer vermesiyle bugünlere en iyi şekilde gelebildi. Eşinize, dostunuza, ailenize, akrabalarınıza ve birbirinize olan sevginizi, saygınızı bir şekilde gösterin. Gösterilmeyen duygular zamanla yok olur. Bir gün bunu yapmak için geç olabilir… Hep beraber çalışarak ve birbirimizi severek iyi yerlere geleceğimize inanıyorum. Babama teşekkür ediyorum, bana her şeyi öğrettiği için. Hepinizle tanıştığıma memnun oldum.
Lee Jong da dahil tüm salon gurur dolu gözlerle Jung Min’e bakıyordu. O anda bir alkış fırtınası kopmuştu. Lee Jong, Jung Min’e o kadar sıkı sarılmıştı ki…
‘’Seni hep seveceğim Hye Mi. Annemle babama çok iyi bakacağım, sakın merak etme. Abin artık kötü biri değil.’’
Ve Romeo ölür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo.
FanfictionBir tarafta alabildiğine zengin, yakışıklı, oldukça zeki ve her istediğini elde edebilen Romeo... Bir tarafta gizemli, güzel, çekici bir kız Zheng Mi En... Romeo ilk defa o gece kandı. Romeo ilk defa pişman oldu. Kız kardeşi Hye Mi'nin kendisi yüzün...