Jung Min: Şey… Annemi göremedim ama…
Lee: Teyzenin yanına gitti.
Jung Min: Amerika’ya mı?
Lee: Teyzenin orada yaşadığını biliyor olman şaşırtıcı. Ailenle pek ilgilenmezsin sen çünkü. Ama Seul’un en iyi gece kulüpleri nerede bilirsin.
Jung Min: Baba lütfen böy-
Lee: İşin bitti mi? Bittiyse çıkabilirsin. Dostun Jae merak etmesin seni.
Jung Min: Benden bu kadar mı nefret ediyorsun baba? Öz oğlunum ben senin. Kötü biri olsam bile ortada böyle bir gerçek var. Ben iyi biri olmadığımı biliyorum. Sürekli bunu bana söylemene gerek yok.
Lee: Seninle tartışamayacağım Jung Min, başım ağrıyor.
Jung Min: Gidiyorum. Kendine iyi bak, baba.
Jung Min’in gözyaşları sessizce yanağından akıp gidiyordu. Babasının öfkesi değildi canını yakan, kendisinden nefret ediyor oluşuydu. Annesi de olmadığına göre kendisini eve bağlayan hiçbir şey yoktu. Eskiden de yoktu aslında. Biraz sonra toparlanmıştı, bir taksi çevirdi.
…
Mi En telaşlı bir şekilde oturuyordu. Dizleri titriyordu. Az sonra kapı çaldı, koşarak kapıya gitti. Abisi Ken Zhi gelmişti.
Mi En: Abi?
Ken Zhi: Bana bak önce sakin olacaksın tamam mı? Böyle korkarsan hiçbir şey yapamayız, bana yardımcı olamazsın.
Mi En: Elimde değil. Bilmem farkında mısın ama iyi şeyler yapmadık Jung Min’e. Birisi seni yapmadığın halde tecavüzle suçlasa ve kardeşini öldürse, ailenle aranı açsa sen gene onun kadar duramazdın, bütün Kore’yi ateşe verirdin. O gene iyi dayanıyor…
Ken Zhi: Onu mu savunuyorsun bana? Ben mi planladım kızım bunları?
Mi En: Öyle veya değil sonuç olarak Jung Min bu işin peşini bırakmayacak! Hepimiz mahvolacağız.
Ken Zhi: Bu böyle olmayacak. Kendisini bir şey zannediyor ama… Havasını alırım ben onun. Sakın evden çıkma tamam mı? Geleceğim.
Mi En: Abi nereye!
Ken Zhi sinirli adımlarla evden çıktı. İşte şimdi kuralları çiğneyecekti. Jung Min eve gelmişti, poşeti alıp salona geçti. Kanepeye oturup birkaç dakika soluklandıktan sonra poşetteki her şeyi çıkardı. Cep telefonuna baktı ilk olarak, arkadaşlarına attığı önemsiz mesajlar duruyordu. Kendisini ‘’Bir tanecik ağabeyim.’’ Diye kaydetmişti. İçi acıdı kendisini görünce. Kız kardeşi Hye Mi’nin kendisini bu kadar sevdiğini gördükçe canı daha da fazla yanıyordu. Pişmanlık duygusu o kadar çok kaplıyordu ki içini… Şimdi kardeşine olan pişmanlığını gösterecekti intikam alarak. Mesajları tek tek okumaya başladı, belki kayda değer bir şey görebilirdi. Ki gördü bile.
‘’Sunny, günlüğümü senin masanda unuttum. Lütfen köşedeki marketin oraya getirebilir misin? Bekliyorum.’’
İşte! Hye Mi, günlüğünü en yakın arkadaşı Sunny’de yani Soo Min’de unutmuştu. Hye Mi ile çocukluktan beri arkadaşlardı. Günlüğü ondan alabilirdi ve onunla konuşabilirdi. Numarasını bilmiyordu o yüzden Hye Mi’nin telefonundan Sunny’i aradı. Sunny, Hye Mi’nin adını görünce şaşırmıştı. Ses tonundan oldukça üzgün olduğu belliydi.
Sunny: Nasıl yani? Hye?
Jung Min: Ben abisiyim. Jung Min.
Sunny: Jung Min oppa? Şaşırdım bir an… Neden Hye’den aradın beni?
Jung Min: Müsaitsen buluşabilir miyiz? Ayrıca Hye Mi’nin günlüğü hala sendeyse bana onu getirebilir misin? Çok önemli.
Sunny: A tabi tabi… Nereye geleyim?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo.
FanfictionBir tarafta alabildiğine zengin, yakışıklı, oldukça zeki ve her istediğini elde edebilen Romeo... Bir tarafta gizemli, güzel, çekici bir kız Zheng Mi En... Romeo ilk defa o gece kandı. Romeo ilk defa pişman oldu. Kız kardeşi Hye Mi'nin kendisi yüzün...