Ne yapacağımı bilmiyorum. Fırtınada savrulan yaprak gibi ağacımdan koptum.
Bana ne olacak? Nereye kadar savrulacağım böyle? Yapayalnızım.
Dayanmak zorundayım. Eğer hala Romeo’ysam bunu yapmalıyım…
Aslında… Hye Mi’yi çok özlüyorum.
Bunu söyleyebileceğim aklımın ucundan geçmezdi, o yaşarken…
Ben kötü bir adamım. Herkesi üzüyorum. Kendimi bile.
Hala ona aldığım ayıcıkta kokusu var. Açık havada kokusu gitmesin diye bavuldan hiç çıkarmadım.
Aslında o hep benim yanımdaydı. Beni çok seviyordu, ağabeyiyim ya…
Onu koruduğumu düşünüyordu.
Ben bencil ve kötü kalpli bir adamım, korumadım onu hiç. O gün bile.
En son ne zaman öpüp sarıldım ona? Hatırlamıyorum…
İşte ben buyum. Bu kadar ediyorum…
Ama şu zamandan sonra kendim için, ailem için, en çok ta Hye Mi için faydalı bir şey yapıp hayatımı sonlandırmak istiyorum. Ne kadar vaktim var bilmiyorum…
Ama bildiğim tek şey; teker teker, her şeyin hesabını herkesten soracağım.
Bu arada seni seviyorum Hye Mi.
Kal yanımda böyle, sonbahar gelince.
Soysuzlar içinde kalma yalnızlığım.
Bak yenildik işte…
Zamanı gelince kalkarız belki de,
Dayan yalnızlığım.
Günler geçtikçe Jung Min biraz daha toparlanmaya çalışıyordu. Zar zor da olsa ayakta kalmalıydı. İlk aşamayı gerçekleştirmişti. Küçük ama büyük bir adım. Fark etmiyordu ki Romeo değişiyordu. Serseri, haylaz, umursamaz ve başına buyruk Romeo yoktu artık. Yenileşiyordu, değişiyordu. Daha ağırdı, olgundu. İnanılmaz bir sakinlik vardı sürekli. Genel bir yorgunluk… İyi hissetmiyordu ama ayakta kalmak için elinden geleni yapıyordu.
Güzel bir evi vardı artık. Sade, güzel döşenmiş bir ev. Hye Mi babasıyla, annesiyle kavga ettiğinde hep söylerdi abisi Jung Min’e ikimiz eve çıkalım diye… Aslında istediği olmuştu. Jung Min ilk defa ayıcığı bavuldan çıkarmıştı. Yatak odasında başucunda duruyordu Hye Mi. Üstelik Jae’nin yardımıyla bir iş de bulmuştu, bir holdingin şubesinde yöneticiydi. Kendisine inanmakta güçlük çekiyordu.
‘’Bu ben miyim? Bu sen misin Park Jung Min? Romeo yapamaz bunları, yapsa yapsa Jung Min yapar.’’
Evet, eski Jung Min yoktu artık.
Bulutlu bir cumartesiye uyanmıştı Jung Min. Yeni evine alışamamıştı. Yabancıydı. Dört duvar arasında yabancı kalmıştı. Yavaşça kalkıp, pencereyi açtı. Hava serindi. Dolabından beyaz kazağıyla, siyah pantolonunu çıkardı. Ne giyse yakışıklı görünürdü. Laptopunu alıp, salondaki kanepeye oturdu. Ne yapacağını bilmiyordu. Nereden başlayacağını bilmiyordu. Şimdi sıra gelmişti plan yapmaya. Ne yapacağına dair… Boş gözlerle bilgisayara bakıyordu. Aslında her şeyin kilit noktası Mi En’di. Onu konuşturmalıydı. Ama nerede bulacaktı onu? İlk aşama olarak o geceki bara tekrar gitmeye karar verdi. Arabası o gün biraz hasar gördüğü için servisteydi, taksiye bindi. 1 saat sonra varmıştı. İçeri girdiğinde yine o barmen oradaydı. Jung Min’i görünce yüzünde bir bıkkınlık belirmişti.
Barmen: Beyefendi eğer yine sorun çıkartacaksanız şimdiden-
Jung Min: Müdür nerede? Eğer gene yok diyeceksen numarasını ver de konuşayım.
Barmen: Programımız 1 saat önce bitti. Hala burada.
Jung Min: Beni odasına götür.
Barmen ve Jung Min dar koridorları geçerek müdürün odasına geldiler. Müdür, Jung Min’in konuşmasına izin vermişti.
Müdür: Buyurun, oturun.
Jung Min: Sizinle bir şey konuşmam gerekiyor.
Müdür: Geçen gün arkadaşlarla ufak bir sorun yaşamışsınız benimle konuşmak için. Haberim var. Daha sonra gelmenizi beklemiştim ama… Neyse, konu neydi? Nasıl yardımcı olabilirim size?
Jung Min: Şey… Nereden başlayacağımı bilmiyorum aslında. Sizinle konuşmam doğru mu bilmiyorum ama… Mi En adında birini tanıyor musunuz? Zheng Mi En? Buraya sık sık gelen müşterilerinizin bir kaydı olmalı değil mi? Ya da onu tanırsınız.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo.
FanfictionBir tarafta alabildiğine zengin, yakışıklı, oldukça zeki ve her istediğini elde edebilen Romeo... Bir tarafta gizemli, güzel, çekici bir kız Zheng Mi En... Romeo ilk defa o gece kandı. Romeo ilk defa pişman oldu. Kız kardeşi Hye Mi'nin kendisi yüzün...