9.Bölüm - ''Keşke ölseydim.''

128 7 0
                                    

Aradan 15 dakika geçmişti. Orta yaşına yakın bir çift hastaneyi birbirine katmıştı. Bunlar Jung Min’le Hye Mi’nin annesi Ha Neul ve babası Lee Jong’tu. Olanlardan haberleri vardı. Tüm olanlardan… Ha Neul sinir krizi geçiriyordu, Lee Jong ise büyük bir acı ve sinir yaşıyordu. Karısını zar zor tutmaya çalışırken kendi de dayanmaya çalışıyordu. Jae, Jung Min’in başındaydı ve acılı anne babanın sesi tüm hastaneyi kaplamıştı, duyuyordu. Tarifsiz bir acıydı. Bir anne baba için evladını, canından bir parçayı kaybetmek… Lee Jong, Jung Min’e inanılmaz derecede öfkeliydi. Az sonra Ha Neul iyice fenalaşınca onu acile kaldırmak zorunda kaldılar. Lee Jong ayakta zor duruyordu. Acı hıçkırıklarla ağlıyordu, güçlü olmaya çalışıyordu. O an Jung Min için de telaşlanmıştı, kızsa da bağırsa da tek oğluydu, evladıydı. Ama ona ölesiye kızgındı. Onu parçalayabilirdi. Jung Min’in odasını öğrendikten sonra bir hışımla yerinden fırlayıp koşmaya başladı. Hiç bu kadar acı hissetmemişti yüreğinde. Jung Min’in hissettikleri çok mu farklıydı sanki? Onun için de kolay değildi, hiç değildi. Kız kardeşinin gözünün önünde tecavüz edilip öldürülmesi ve hiçbir şey yapamaması… Az sonra Lee Jong kapıyı o kadar hızlı açmıştı ki, adeta kapı yerinden fırlayacaktı. Jae öylece kalakaldı. Jung Min, gözlerini zar zor açtı, sakinleştiricinin etkisiyle iyice mayışmıştı. Babasını görünce içindeki o acı yeniden canlanmıştı. Babası ne yapsa haklıydı, suçluluk duygusu hasta yatağında daha başlamıştı. Sanki can veriyormuş gibi iniltili ve çok kısık bir sesle konuşuyordu. Gözyaşları sessizce akıp giderken yastığı ıslanmıştı bile.

Jung Min: Baba…

Lee Jong: Sen… Her yaptığına göz yumdum. Ama sen bizi öldürdün. Kardeşini de… Bize bu acıyı yaşatmaya hakkın var mı ha söylesene!

Jae: Bay Lee lütfen sakin olun o da şuan iyi değil.

Lee Jong: Bırak sende! Ondan aşağı kalır bir yanın yok! Yüreğimizi ateşe verdin sen! Senin yüzünden!

Jung Min: Koruyamadım onu…

Lee Jong: Yazıklar olsun sana Jung Min. Bir gün bize bu şekilde ihanet edeceğini düşünmemiştim. Her yaptığına göz yumdum ama bu… Yaktın sen bizi! Biricik, gencecik kızım gitti senin yüzünden! Diyecek söz bulamıyorum… Yazıklar olsun. Benim senin gibi bir oğlum yok! Katil! Kardeş katilisin sen… Senin p***çliklerin yüzünden ne hakkın vardı bizi parçalamaya ha! Her gece barlarda… Bu kadar büyük bir bela getirecek kadar ne yaptın ha! Oğlumdun sen benim, kızsam da bağırsam da biricik oğlumdun! Yaktın bizi yaktın… Kahretsin…

Lee Jong’un canı ölesiye acıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak yere çöktü. Jung Min’in ağlayacak hali kalmamıştı. Konuşamıyordu bile. Zar zor birkaç kelime çıkıyordu anca. Jae Joong öylece yatağın ucunda oturuyordu.

Jung Min: Keşke ölseydim.

Lee Jong: Bir babayı bunu isteyecek hale getirdiysen yazıklar olsun! Ölseydin keşke! Bıktım artık! Hye Mi! Kızım benim küçük kızım…

Jae: Acınızı anlıyorum. Fakat Jung Min böyle olsun istemedi. Onun için de hiç kolay değil. Onları çok kötü bir halde buldum, kurtulmak için elinden geleni yapmış. Bileklerini görmüyor musunuz ipten kurtulmak için çabalarken…

Jung Min: Keşke ölseydim.

Jae: Jung Min sus sen de şimdi...

Lee Jong: Kızım benim, biricik kızım… Hye Mi! Gitti kızım gitti! Nasıl dayanırız buna? Yoktan yere gitti… Sen… Sen yaptın! Kardeşini öldürdün! Geberteceğim seni!

Lee Jong, bir hışımla çöktüğü yerden kalkıp Jung Min’e saldırmaya çalıştı. Evet, öz babası olan adam. Bir baba bunu yapabilecek düzeye gelebilir miydi? Acıdan ne yaptığını mı bilmiyordu? Yoksa daha önce hiç olmadığı kadar yerinde miydi aklı? Jae Joong, Lee Jong’u zor tutuyordu. Az sonra doktorlar geldi. Güvenliği çağırmışlardı, yaka paça Lee Jong’u dışarı çıkardılar. Az sonra doktorlardan biri Lee Jong’un yanına geldi.

Doktor: Beyefendi, konuşmamız gerekiyor.

Lee Jong: Ne konuşacağız ne! Evladını kaybettin mi sen hiç? Eğer o içeridekini koruyacaksan!

Doktor: Bakın acınızı anlıyorum fakat onun gözünden de bakmalısınız. O sizin öz oğlunuz ve hiçbir ağabey kız kardeşini o şekilde görmek istemez emin olun. Bakmayın durumu şuan size iyi gibi gelebilir ama durumu iyi falan değil. Bunu bir doktor olarak söylüyorum. Polisler durumu biraz daha düzelince ifadesini alacaklar, eğer izin alabilirsek ebeveyni olarak ifade alınırken yanında bulunabilirsiniz. Şu durumda yalan söyleyeceğini zannetmem. Hatta kız kardeşinin katillerinin yakalanması için elinden geleni yapacaktır.

Lee Jong’un acısı ve gözyaşları hala dinmemişti, tazeydi… Kolay değildi.

Lee Jong: Onun bana yaşattıklarını biliyor musun da konuşuyorsun doktor? Bir evlat bu kadar mı serseri olur, bu kadar mı bela açar başına! Bu sefer başımıza açtığı bela… Biricik kızımın hayatına… Kızımın cenazesi buradaymış. Ona bakmış olmalısınız. Ne olmuş ona ha? Neden…

Doktor: Beyefendi bunu size şuan söyleyemem. Doğru olmaz. Sağlığınız açısından…

Lee Jong: Kızıma ne olduğunu söyle çabuk! Bilmek istiyorum…

Doktor: Peki. Maalesef… Tecavüze uğramış. Darp izleri var vücudunda. Direnmiş… Sonra bıçak darbeleri almış. Defalarca… Ve oğlunuz bunların hepsine kendi gözleriyle şahit olmuş. Arkadaşıyla konuştum. Onları o bulmuş. Kızınız için çok geç kalınmış ama oğlunuzu kurtarmayı başardık. Darp edilmiş ve yüksek dozda alkol verilmiş. Bir nevi bezdirme sayılır. Sonra defalarca bıçak darbesi almış. Kurtulması bir mucize. İyileşecek ama ruhsal anlamda yaşadığı çok büyük bir sarsıntı. Bir psikologa yönlendirmemiz gerekecek. Siz de ona destek- Beyefendi! Beyefendi iyi misiniz? Hemşire hanım! Hemen sedye getirin çabuk!

Lee Jong daha fazla dayanamamıştı o acı gerçeklere… Evlat acısı en kötüsüydü, en can yakıcı olandı. Dayanması güçtü. Jung Min de bir evlattı, fakat serseriliği yüzünden ailesine yaşattığı güya bu acı dayanılmaz boyutta bir acı ve öfke veriyordu annesine ve babasına. Anlam veremiyordu, neden? Neden yapmadığı bir şey yüzünden kardeşini kaybetmişti? Neden babasını ve annesini kaybetmişti?... Mi En halbuki diğer kızlardan çok farklı görünmüştü. Saf yüzü, kendinden emin konuşmaları ile farklıydı.

Romeo.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin