Yarım saat sonra Jung Min biraz daha toparlanmıştı. Önceleri arada bir Jae’de kaldığından orada kıyafetleri vardı. Kendisine en çok yakıştırdığı kıyafetlerini giydi. Saçlarını taradı. Aynanın karşısında solgun yüzüne baktı. Ağrıları hala geçmemişti. Ama umurunda değildi.
Hiçbir şey düşünemiyordu. Sanki bir şey onu yönlendirir gibi… Eve gidecekti. Neden gidecekti? Kendi de bilmiyordu. Galiba Hye Mi’ye gidecekti. Ailesine gidecekti. Annesinin babası kadar gaddar biri olmadığını biliyordu. Ama özür dilemek için gitmeyecekti. Neden gidecekti sahi? Öylesine belki de. Nedensiz… Eşyalarını da almak istiyordu. Hye Mi’yi görmek istiyordu. Gizlice Jae’nin arabasının anahtarlarını alıp evden çıktı. Jae, laptopuna dalmıştı Jung Min’in evden çıktığını fark etmedi bile.
Yaklaşık yarım saat sonra evindeydi. Arabayı durdurdu ama inemedi arabadan. Elleriyle direksiyonu sımsıkı tutuyordu eve bakarken. Az sonra Hye Mi gelecekti yanına sanki.
‘’Abi hiç inme arabadan, hadi beni gezdir.’’
‘’Off Hye Mi bela mısın başıma sen? Git kendin gez, arkadaşların yok mu?’’
‘’Var. Ama ben seninle gezmek istiyorum. En son gezdiğimizde liseye gidiyorduk.’’
‘’Tamam o zaman lise arkadaşlarınla gez. Zaten başım zonkluyor, araba falan kullanamam. Anahtarları istiyorsan buyur al.’’
O hisler yine gün yüzüne çıkmıştı. Suçluluk… Kötü kalpli biriyim diye düşünmeden edemiyordu. Gözyaşları sessizce akıp gidiyordu yanaklarından… Az sonra yavaşça arabadan indi. Yorgun adımlarla evin kapısına geldi. Eli gitmedi zile. Gidemedi… Neden geldim ki buraya diye düşündü. Doğru ya, neden gelmişti? Hye Mi için mi? Güçsüz Romeo. Yapamazsın. Hadi geri dön.
Tam arkasını dönmüştü ki hizmetçilerden birisi çöpü çıkarmak için kapıyı açtı. Jung Min’i görünce kadın şaşırmıştı.
Hizmetçi: Siz burada mıydınız? Kapıyı çaldınız mı? Duymadıysam özür dilerim.
Jung Min: Hayır, kendinizi suçlamayın. Kapıyı çalmadım.
Hizmetçi şaşırmıştı. Jung Min’e ne olmuştu böyle? Olanları biliyordu ama Jung Min’deki değişiklik daha da göze çarpıyordu. Normalde aşağılayıcı bir ses tonu vardı ama şimdi gayet medeniydi.
Hizmetçi: Neden içeri gelmiyorsunuz? Anneniz çok hasta. Sizi görürse iyi olur diye düşünüyorum.
Jung Min: Hasta mı? Neyi var? İyi mi şuan durumu?
Hizmetçi: Doktor baktı, ilaçlarını kullanırsa iyileşecek.
Lee Jong: Kızım kiminle konuşuyorsun se-
Lee Jong karşısında Jung Min’i görünce kalakalmıştı. İçindeki öfke ve acı canlanıyordu yine. Sinirden nefes almakta güçlük çekiyordu. Ellerini sıkıyordu iyice parçalayacak gibi. Jung Min ise yorgun gözlerle bakıyordu öz babasına. Suçluydu, yapmadığı bir şey için. Özür dileyemezdi. Kalbi acı acı atıyordu, içinden çığlık atıyordu sanki.
Lee Jong: Sen… Neden geldin?
Jung Min: Bilmiyorum. Sizi merak ettim. Eşyalarımı alacağım.
Lee Jong: Sen! Sen bizi merak edecek kadar… Seviyor musun ki? Ha! Söylesene! Yaktın sen bizi Jung Min! Bizi merak ediyormuş! Sevsen bunlar hiçbiri olmazdı! Bizi yakmazdın serseriliklerinle!
Jung Min: Baba ben-
Lee Jong: Baba deme bana! Benim senin gibi bir oğlum yok!
Jung Min’in gözyaşları sessiz hıçkırıklarına karışırken Ha Neul duvarın arkasında ağlayarak dinliyordu onları. İnanmak istemiyordu ama ortada gerçekler vardı. Annesiydi onun, dokuz ay karnında taşıdığı büyüttüğü oğluydu. Ama kızgındı yine de. Acısı, üzüntüsü kelimelerle anlatılamazdı.
Jung Min: Böyle olsun istemedim. Hye Mi’ye zarar verecek en son kişi bile değilim, öz abisiyim ben onun.
Lee Jong: Jung Min, git. Seni görmek istemiyorum. Serseriliklerinin açtığı bu yarayı daha fazla kanatma, madem bizi seviyorsun. Hye Mi’yi geri getirmeyecek. Bizim evladımızı geri getirmeyecek… Elimden bir kaza çıkmadan git.
Jung Min: Tamam, gideceğim. Ama öz oğlun olarak senden ricam var, eşyalarımı almak istiyorum. Annemi görmek istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo.
FanfictionBir tarafta alabildiğine zengin, yakışıklı, oldukça zeki ve her istediğini elde edebilen Romeo... Bir tarafta gizemli, güzel, çekici bir kız Zheng Mi En... Romeo ilk defa o gece kandı. Romeo ilk defa pişman oldu. Kız kardeşi Hye Mi'nin kendisi yüzün...