Mi En başını öne eğdi. Sessizce gözyaşları akıp gidiyordu. Gözyaşlarına karışan hafif hıçkırıklarla yere bakıyordu öylece. Jung Min’in sandığından daha fazlası vardı Mi En’de. Ama yine de onun bu hali Jung Min’in ona olan öfkesini ve intikam ateşini söndürmüyordu. Söndürmeyecekti de.
Jung Min: Ağlamak… Geri getirmeyecek kimseyi. Hiçbir şey düzelmeyecek. Ne benim kardeşim ne de senin baban geri gelecek. Eğer bana her şeyi anlatırsan bir daha karşına çıkmayacağım.
Mi En: Jung Min… Yapamam. Affet, yapamam…
Jung Min bir anda sinirlenmişti. Ayağa kalktı ve olabildiğince yüksek bir ses tonuyla bağırmaya başladı. O kadar sinirlenmişti ki, sehpanın üzerindekileri bile yere fırlatmıştı. Mi En ise sadece sessizce ağlıyordu, başı eğik…
Jung Min: Niye ha niye! Ne var bu kadar! İnsan gibi geldik konuşmaya, anlatmaman için ne sebebin var? Biri mi zorluyor seni? Başka bir şey mi, ne ne! Kardeşimden ne istediniz ha? Daha 21 yaşında genç bir kızdan ne istediniz, derdiniz ben değil miydim? Böyle kurtulacağını sanıyorsan yanılıyorsun, ben senin tanıdıklarına benzemem! Senin yüzünden ailemin de benim de hayatımız mahvoldu be! Hye Mi den ne istediniz? Benden ne istediniz? Anlatmazsan eğer, ben kendim bulduğum zaman seni de, ağabeyini de kendi ellerimle geberteceğim! Beni o kadar hafife almasan iyi edersin.
Mi En: Böyle olmak zorundaydı. Bilmediğin şeyler var Jung Min.
Jung Min dikkatlice Mi En’e baktı. Öfkesi bir kat daha artıyordu.
Jung Min: Zorunluluk? Hye Mi’nin ölmesi mi gerekiyordu yani? Ailemin dağılması zorunluluk muydu ha! Hakkında hiçbir şey bilmiyorum, beni nerden tanıdığını da. Bilmediğim çok şey var, haklısın. Peki tamam, anlatma. Sen demek ki insan gibi konuşmaktan anlamıyorsun. Merak etme Zheng Mi En, sıra sana da gelecek.
Jung Min bir hışımla kapıyı çarpıp çıkmıştı. Mi En hafiften bir pişmanlık duyuyordu…
‘’Özür dilerim Jung Min, yapamam…’’
Jung Min binanın önüne çıkmıştı. Sinirden elleri titriyordu. Bir yandan derin düşünceler kaplamıştı beynini.
‘’Ne yapacağım ben? Her şey çok karışık, bir yol görünmüyor… Odama girebilseydim keşke, belki bir şey bulurdum. Acaba Mi En’in adı belgelerde geçiyor mudur? Ya da onunla bağlantılı bir şey? Off Tanrım, nasıl yapacağım bunu? Bir dakika… Ben giremem ama içeriden birisi bunu yapar. Ha Na! Ha Na bunu yapar!’’
Jung Min hemen bir taksiye binip, şirkete doğru yola çıktı. O sırada genel sekreter Ha Na’nın numarasını çevirdi. Şirketten tek arkadaşı Ha Na’ydı. Bu kızla iyi anlaşırlardı, bunu yapacağından adı gibi emindi. Cumartesi olduğundan şirketteki işi yarım gündü. Ama hala vakitleri vardı.
Ha Na: Jung Min? Vaay, sen beni arar mıydın hiç be
Jung Min: Özür dilerim Ha Na, bir gün gerçekten seni arayacağım. Fakat şuan yardımına ihtiyacım var.
Ha Na: Ne oldu? Evet… Hayır baban bugün yok bilmiyor musun? Evet? Ne! Delirdin mi sen Jung Min ne istediğinin farkında mısın?
Jung Min: Ha Na, gerçekten buna ihtiyacım var. Bu kadar önemli olmasa senden bunu istemezdim. Ayrıca beni biliyorsun orada babamın zoruyla çalışırdım ve belgelere işim düştüyse ciddiyeti sen anla.
Ha Na: İyi de neden kendin gelip almıyorsun ki? Sonuçta burada çalışıyorsun.
Ha Na olanları bilmiyordu. Jung Min’in yüzü düşmüştü birden. Ses tonu alçalmıştı.
Jung Min: Şey… Artık çalışmıyorum. Başka bir işim var. Bu da uzun bir mesele, bir gün anlatırım. Sen dediğimi yapabilir misin? Lütfen.
Ha Na: Başka bir şey isteseydin tamam ama bu çok riskli bir iş, benden dışarıya belge çıkarmamı istiyorsun ve bu ortaya çıkarsa işimden olurum.
Jung Min: Anlıyorum. Riskli bir şey olduğunun farkındayım fakat benim gelmem şu an için uygun değil. Ayrıca odamdaki eşyalarımı toplarsın, belgeleri araya sıkıştırırsın. Zaten neyim vardı ki odada?
...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo.
FanfictionBir tarafta alabildiğine zengin, yakışıklı, oldukça zeki ve her istediğini elde edebilen Romeo... Bir tarafta gizemli, güzel, çekici bir kız Zheng Mi En... Romeo ilk defa o gece kandı. Romeo ilk defa pişman oldu. Kız kardeşi Hye Mi'nin kendisi yüzün...