Ken Zhi: Yapamaz. Çünkü elimizde koz var. Kendisi sütten çıkma ak kaşık değil, o öyle zannetse bile.
Mi En: Gittiğinde o olayın gerçek olmadığını polisler anlamaz mı sanıyorsun? Bunları ben mi öğreteceğim sana? Polislerle en çok içli dışlı olan biri olarak benden daha iyi bilmen lazım!
Ken Zhi: Bana bak, ben bir şey yapıyorsam bir bildiğim vardır tamam mı? Sakın boyundan büyük işlere kalkışma, seni de pişman ederim.
Mi En: Beni tehdit mi ediyorsun? Ben senin kardeşinim be! Bizi düşünüyorum!
Ken Zhi: Bizi düşünmek senin değil benim görevim. Ayrıca sahte bile olsa elimizde olan kozu somutlaştırmalıyız.
Ken Zhi cebinden bir kağıt çıkarıp Mi En’e uzattı. Mi En kağıdı alırken meraklı gözlerle abisine bakıyordu.
Mi En: Bu ne?
Ken Zhi: Hastane raporu. Bunu düzenletmek için çok uğraştım, kaybedersen sana uçarım haberin olsun.
Mi En: İyi de ne yapacağız bunu?
Ken Zhi: Hiç öylesine, dosyana koy baktıkça yakışıklı Romeo’yu hatırlarsın. Kızım hasta mısın, sen Jung Min’in polise gidebilme ihtimalini ve bunun gerçek olmadığını ispatlayabileceğini düşündün de ben mi düşünmedim? Sen giderken ben dönüyordum.
Mi En: Tamam be! Bir şey demedik.
Ken Zhi: Ben gidiyorum. Sen de boş yere telaş yapma, beni de gereksiz şeyler için arama. Ben şimdi paramızı almaya gideceğim, ilk avansı verecekler. Yarın uğrarım sana.
…
Jae salonda oturuyordu. Yarım saattir Jung Min’den ses çıkmıyordu. Onu iyi görmemişti, dikkat etmeliydi. Yerinden kalkıp, yukarı çıktı. Odanın kapısı kapalıydı. Uyumuştur diye düşündü. Duş almak için banyoya girdiğinde banyo dolabının kapağının açık olduğunu gördü. Korktuğu şey başına gelmişti, ilaçlar yerinde yoktu! Bir hışımla banyodan fırlayıp odanın kapısını yumruklamaya başladı. Kapı kilitliydi. Jung Min öylece oturuyordu. İlaçları içmemişti. Jae’nin bağırışlarını duymamazlıktan geliyordu. Nedenini bilmediği bir huzur vardı içinde. Ve bir acı. Sanki birazdan tüm acıları yok olup gidecekmiş gibi, huzurlu bir uykuya dalar gibi, hafifçe yükselip özgürce havada süzülmek gibi…
‘’Özür dilerim. Ben kötü biriyim.’’
Jae: Jung Min! Aç kapıyı çabuk! Delirdin mi sen! Açmazsan kapıyı kıracağım! Off ne yapacağım şimdi? Yedek anahtar! Nerde? Lanet olsun nerede!
Jae telaşla odasına gitti. Çekmecesini açtı, en son oraya koymuştu çünkü. Deli gibi arıyordu her yerde. En sonunda anahtarları buldu, kapıyı açmasıyla Jung Min’in bir anda tüm ilaçları içmesi bir olmuştu. Jae’nin gözü önünde.
Jae: Ne yapıyorsun sen! Çabuk çıkar! Yutayım deme sakın!
Jung Min: Üzgünüm.
Jae: Böyle üzgünlük mü olur, yutma sakın!
Jae öyle sert vurmuştu ki Jung Min’in sırtına, ilaçları yutmadan çıkarmayı başarmıştı. Çok kızmıştı artık.
Jae: Yeter artık! Kendine gel. Yakışıyor mu sana böyle ha? Erkek adam böyle mi olur? Romeo ölmedi tamam mı? Hani o güçlü Romeo? Bu şekilde gitmez anladın mı? Böyle yaparak sadece Hye Mi’ye zarar verirsin. O senin böyle biri olmanı istemezdi! Hem suçsuz değil misin sen? Neden bunu herkese ispatlamıyorsun ha! Neden kardeşinin intikamını almıyorsun? Neden ailene belli etmiyorsun! Böyle yaparak sadece iftirayı kabullenmiş oluyorsun. Kendine gel, mantıklı düşün! Şimdi ölsen ne değişecek ha? Ama harekete geçersen çok şey değişecek. Yapma Jung Min. Kabullenme, diren sonuna kadar! Güçlü olmalısın, olmak zorundasın anlıyor musun? Kendini böyle salamazsın!
Jae, hiç olmadığı kadar haklıydı. Jung Min çekik gözlerini kocaman açmış, Jae’ye bakıyordu. Hak veriyordu ona aslında. Ama yapacak gücü yoktu. Cesareti yoktu…

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo.
FanficBir tarafta alabildiğine zengin, yakışıklı, oldukça zeki ve her istediğini elde edebilen Romeo... Bir tarafta gizemli, güzel, çekici bir kız Zheng Mi En... Romeo ilk defa o gece kandı. Romeo ilk defa pişman oldu. Kız kardeşi Hye Mi'nin kendisi yüzün...