Alfred gece yine uyuyamayınca bahçeye çıkmaya karar verdi. Arka tarafa doğru yürürken kesif sessizliği at nalları ve ardından gelen kadın çığlığı böldü.
Hızlı adımlarla ön kapıya doğru ilerlediğinde bir at arabası ve içinden inen kadını gördü. Orta yaşlı cılız kadın eteklerini toplayıp okula doğru koşarken Alfred kapının önüne yürüyüp karşısına çıktı.
Kadın onu görünce ona doğru koşup önünde durdu. Endişeli ve hafif ağlamaklı çıkan sesiyle bir yandan etrafa bakınıp bir yandan da konuşmaya başladı. "Katherin ....Aaa hayır hayır William... William'ı bulmam gerek yalvarırım yardım edin."
Yaşlı kadın arada fransızca kelimeler söyleyip bir yandan da onu sarsıyordu. Alfred onun Katherin'in akrabası olduğunu düşündü. "Neden arıyorsunuz William'ı?" diye sorduğunda kadın endişeyle söylenmelerine devam edip "Yalvarırım! Onu görmem gerek. Başı belada." dediğinde Alfred'in aklından binlerce düşünce geçti.
Sakin olmaya çalışarak "O iyi. Şuan kaldığı yerde başına birşey gelmesi imkansız." diyince kadın kolundan çekip içeri sürüklemeye çalışarak "Onu görmem gerek.Bu hayati bir mesele" dedi. Alfred kolunu kadının elinden kurtararak kendisi yürümeye başladı.
"Bakın hanımefendi. Size o iyi dedim. Telaşlanmanıza gerek yok." dediğinde kadın artık tutamadığı gözyaşları ile "İyi olduğunu görmem gerek. Lütfen" sesi sonlara doğru o kadar aciz çıkmıştı ki Alfred kabul etti.
Sıkıntılı bir ifade ile "Beni takip edin." dedikten sonra önden yürümeye başladı. Hücrelerin olduğu koridora geldiğinde kadının, başı dertte derken hücrede kalmasından bahsettiğini düşünse de umursamadı. Ne de olsa hücre de kalmak hayati bir mesele değildi.
Karanlık koridorda hücrelerin girişine geldiklerinde Kapının önündeki nöbetçi subay uyukladığı sandelyeden kalkıp hazır ola geçti. Alfred bu umursamazlığı görmezden gelip yürümeye devam etti.
Subayın yanından geçerken subay "Komutan Alfred, efendim şey..." diye konuşmaya başlamıştı ki Alfred eliyle onu durdurup "Sonra asker,sonra" diye geçiştirip içeri girdi. Parmaklıklı bölmeleri geçip son bölmeye geldiğinde gördüğü tek şey boş bir bölme idi...
Gözbebekleri büyüyüp kocaman olurken yanlış gördüğünü zannetti. Küçücük bölmenin içini gözleriyle tekrar taradı. Fakat Katherin yoktu. Endişeli ifade ile yanında ki kadına döndü. Kadında en az kendisi kadar endişeli görünüyordu.
Telaşlı sesiyle "Ne biliyorsunuz?Katherin nerede? Tehlike dediğiniz şey bu muydu?" diye sorguya geçince kadın "Buna zaman yok. Önce onu bulalım. Başı dertte" diye ağlamaklı bir şekilde konuştu.
Alfred kadının haklı olduğunu anlayıp koşarak nöbetçi subayın yanına gitti. "Cezalı asker nerede?" diye kükrediğinde subay yerine sinip cılız çıkan sesiyle "Size anlatmaya çalıştım efendim. Yarım saat önce Albay Lehnon gelip askeri aldı."
Alfred kendi kendine "Albay Lehnon mu?" diye fısıldarken kadın ağlayarak "Onu bulmuş. Yalvarırım kurtarın onu" diye haykırdı. Alfred olan şeylere anlam veremezken sinirini subaydan çıkardı. "Bana sormadan kendi aklınla neden iş yapıyorsun?" diye bağırdığında subay kekeleyerek "Al..Albay Lehnon gelince ben düşündüm ki..." diye konuşmaya çalıştı.
Alfred "Tamam kes" diye onu susturup kadına döndü. "Bana ne olduğunu anlatacak mısınız?" dediğinde kadın hıçkırıklarının arasından "Zaman yok. Önce onu bulun. Hiç iyi şeyler olmayacak. Albay Lehnon onu öldürecek." dediğinde Alfred hızla kafasını sallayıp koşmaya başladı.
Merdivenleri üçer beşer çıkarken kadın da arkasından koşup ona yetişmeye çalışıyordu. Hışımla Albay Lehnon'un odasının kapısını açmaya çalışırken kapının kilitli olduğunu farketti. Sessiz bir küfür savurup tekrar koşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM
Ficción histórica1800'lerin İngilteresinde ailesinin intikamını almak için erkek kılığında orduya giren bir kız... Zengin ve soylu amcasının tüm itirazlarına rağmen komutan olmuş sert mizaçlı yakışıklı bir lord... Sen intikamını almaya çalışırken ya aşk senden intik...