Dumanlar şekil şekil yol olurken havada, Dayı ortaya doğru seslendi:
"Ekrem'i çağırın hele gelsin!"
Ekrem. Goril suratlı gardiyan. "Şu çatının altında biri ölecek, kimi seçersin?" diye sorsalar bir saniye düşünmezdim adını vermek için.
Çıktı geldi üç beş dakika içinde. İriliğinden midir, Dayı'nın çağrısına ne kadar hızlı cevap verdiğini göstermek için midir bilmem, ranzaların arasından heyecanla geçerken, birinin çay bardağını devirdi, birinin de omzuna çarptı. Nihayetinde geldi dikildi önünde Dayı'nın.
"Hayırdır Dayı, bir durum mu var?"
Dayı son derece duygusuz, taştan bir heykel gibi bekledi gardiyanın soluklanmasını.
"Diyelim ki var lan Ekrem, durumu sen mi düzeltecen?"
"Şey, beni acil çağırınca sandıydım ki..."
"Az önce kapıdan çıkan lavuk var ya, ağzını kapatmış it gibi kıvranıyordu hani?"
"Devran mı? Bir kusur ettiyse söyle keseyim hesabını hemen itin!"
Dayı, bıraktı dumanlı nefesini gardiyanın yüzüne. Gözlerinde yine bir parıltı...
"Lan! Başlama yine. Kendi hesabımızı kesecek kadar gücümüz yerinde evelallah."
Ekrem fena bozulmuştu. Kıpkırmızı bir surat, mırıl mırıl cümlelerle bir şeyler gevelemeye çalıştı. Onu Dayı'nın karşısında ilk kez bu kadar cesur gördüm. İlk kez ve son kez...
"Dayı, ayıp olmuyor mu herkesin içinde..."
Baba duymazlıktan geldi bu mırıltıyı. Belki hakikaten de duymadı.
"Şimdi merak ediyorsundur, bu adam beni apar topar neden çağırttı, diye."
O an göz ucuyla koğuşu yokladım. Deniz tütün sarıyor, Mahir tıraş oluyor, Gezgin güya duvara bir şeyler çiziktiriyordu ama aslında kim var kim yoksa muhabbete kulak kesilmişti. Bir şeyler olacaktı. Ben dâhil hepimiz seziyor ve bekliyorduk. Bu işin sonunda sağlam bir dayak yiyeceğimden hala emindim.
"Sana bir sorum var Ekrem gardaş." diyerek sözlerine devam eden Dayı bir elini omzuma koydu. Korku an be an artıyordu.
"Buyur Dayı." dedi gardiyan Ekrem.
"Bu Devran lavuğuna az mı ettim, çok mu ettim bilemedim. Bizim Kara'ya sordum, burnunu kırmakla iyi ettim mi diye, ne dese beğenirsin?"
Gardiyan bana baktı. Bundan böyle bana Kara denileceğini öğrenmiş olmanın verdiği bir saniyelik bir aydınlanma sonrası yüzünü tiksinircesine ekşitti.
"Eline sağlık demediyse, ayıp etmiş Dayı!"
Şerefsiz pislik, dedim içimden.
"Görmediğine inanmazmış. Ben kimseye haksız yere kıydım lan Ekrem?"
"Haşa Dayı, o nasıl laf."
"Kıyar mıyım Arnavut?"
Uzun süredir sessiz kalan Arnavut'a ilk kez laf düşünce şöyle bir toparlandı. Bu adamın da yaşından dolayı mı adından dolayı mı bilmem, saygı uyandıran bir yanı vardı. Her şeyi bilen ama her şeyi söylemeyen esrarengiz tipler olur ya kitaplarda, filmlerde; onlar gibi.
"Dayı," dedi Arnavut. "Cahillik çoluğa çocuğa mahsustur. Kara diye kendi ağzınla dedin işte, daha öğrenecek, keşfedecek. Hele biraz bekleyelim, daha zamanı vardır."
e